1. YAZARLAR

  2. Nizamettin YILDIRIM

  3. Türkiye’nin kaderini gerçekte kim çiziyor?
Nizamettin YILDIRIM

Nizamettin YILDIRIM

YAD
Yazarın Tüm Yazıları >

Türkiye’nin kaderini gerçekte kim çiziyor?

A+A-

Belki de olayları bu gözle görüp hiç yorumlamadınız. Türkiye dönüşüyor, dönüştürülüyor. Yavaş yavaş milli değerler örselenmeye çalışılıyor. Bunun gerçek mimarı kimdir? Şöyle 20 yıl geriye bir gidelim.

İktidarda DSP, MHP, ANAP koalisyonu var. Birden DSP de bölünme başladı. İsmail Cem bir grup arkadaşıyla DSP'den ayrılarak yeni parti kurdu. Kurulan bu parti kamuoyu yoklamalarında yüksek oranda oy alıyordu!. Tabi bunların hepsi senaryonun gereğiydi. 57. Hükümet azınlığa düşmüş, mecliste MHP en büyük parti haline gelmişti.

Ekonomik kriz sonrasında alınan bir kısım kararlar ekonomiyi rayına sokarken, halkı da iyice sıkmıştı. Bir taraftan da Refah Partisi'nin kapatılmasından sonra içinden AKP doğmuş, yerine kurulan Fazilet Partisi'ne katılmamıştır. Kamuoyunda kötü gidişin sorumlularının koalisyon partileri olduğu işlenirken, AKP yeni bir imajla iktidar adayı olarak lanse ediliyordu.

Nihayet MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin Bursa Kocayayla’daki toplantıda "3 Kasım tarihinde erken seçim yapalım" çıkışıyla bir anda seçim atmosferine girildi. Bu iktidarı AKP'ye altın tepside sunmak demekti. Çünkü halk krizden etkilenmiş ve faturayı koalisyon ortaklarına kesmek için kararlıydı.

Bunu engellemek için ne yapılabilirdi? Bahar aylarında seçime götürmek üzere MHP azınlık hükümeti kurulabilirdi. Hem siyasi destek hem de kamuoyu buna hazırdı. Ancak Devlet Bahçeli bunun yerine erken seçim çıkışı yapmıştı.

Seçimler yapıldı ve beklendiği gibi AKP yüzde 35 oy ve yüzde 66 meclis çoğunluğuyla iktidar oldu. Muhalefet olarak CHP meclise girmiş, diğer partiler parlamento dışı kalmıştı. Bu arada T. Erdoğan’ın seçilme yasağı CHP'nin de desteğiyle kaldırılarak Siirt il seçimleri iptal edilip milletvekili seçildi.

AKP'nin ilk büyük sınavı Cumhurbaşkanlığı seçimiyle başladı. Anayasa gereği 367 sayısına ulaşması gereken meclis çoğunluğu Devlet Bahçeli’nin kararıyla MHP'nin desteğiyle aşılmış, Abdullah Gül Cumhurbaşkanı seçilmişti.

Buraya kadar iki kritik noktada Devlet Bahçeli T. Erdoğan’ın yolunu açıyordu.

2007 ve 2011 seçimlerini AKP kazanmış, 2015 seçimlerinde çoğunluğu kaybetmiş, tek başına iktidar olamıyordu. Koalisyon görüşmeleri sonuç vermiyordu. CHP'den sonra MHP ile görüşmelerden de sonuç alınamamıştı. Ve yine Devlet Bahçelinin önerisiyle kasım ayında erken seçim kararı alınarak sadece 5 ay sonra AKP yine tek başına iktidar olmuştu. Plan işliyordu.

Sıra esas büyük değişikliğe gelmişti. Türkiye’nin yönetim şeklini değiştiren başkanlık sistemi için AKP'nin desteğe ihtiyacı vardı. MHP içindeki dirence rağmen Bahçeli bu değişikliği destekleme kararı aldı. MHP'nin desteğiyle değişiklik yapıldı ve T. Erdoğan Cumhurbaşkanı seçildi.

Bu arada etkili muhalefet yapan Süleyman Soylu, Numan Kurtulmuş, MHP'den Tuğrul Türkeş ve son zamanlarda hükümete desteğini açıkça ilan eden Doğu Perinçek de iktidara katıldı.

MHP'nin o keskin muhalefeti yerini adeta bir koalisyon ortağı gibi destekleyen muhalefetine bırakmıştı. 2018 Seçimlerine AKP ve MHP "Cumhur İttifakı" adıyla, CHP ve İYİ Parti "Millet İttifakı" adıyla girdiler.

MHP hükümet ortağı olmadan AKP hükümetini canla başla savunuyor, bütün kritik oylamalarda ortağına desteğini esirgemiyor.

Gerekçelerini beka sorunuyla açıklıyordu. Ülkenin bir beka sorunu var, dolayısıyla AKP'ye bu konuda destek olmak milli bir görev addediliyordu. Çok yakın geçmişte AKP ye yapılan o keskin muhalefetten eser kalmamış, muhalefete muhalefet ediyordu.

MHP'deki bu çizgi değişikliği Ülkücü tabanı da etkilemiş, bir kısım Ülkücüler açıktan açığa bu durumu eleştirirken, diğer bir grup onaylamaktaydı. Özellikle sosyal medyada Ülkücüler birbirlerine giriyor, zaman zaman muhalif gruplara şiddet uygulanıyordu.

Günümüzdeki manzara ise şudur.

Ülkücü taban ikiye bölünmüş, bir grup muhalefetini devan ettirirken, diğer grup lidere sahip çıkma ve beka gerekçesiyle MHP yönetimini her şartta savunuyor. Birlik olması gereken ve büyümesi gereken hareket aksine bölünmelerle küçülüyor. AKP'ye yakınlaşan MHP de Milliyetçilik ve Türklük bilinci yanında İslamcı ve ümmetçi siyasal akımlar etkili olmaya, Ülkücülüğün kaynağı olan Ülkü Ocaklarına Osmanlı Ülkü Ocakları gibi yapılarla ortaklar çıkmaya başladı.

Geçtiğimiz yıllarda HDP'li Ahmet Türk Bahçeli’nin önerisiyle affedilmiş, şimdi de Mümtazer Türköne’nin yeniden yargılansın önerisi yapıyor. Bunun anlamı şudur. Ülkücü ve milliyetçi kesimin tepkisini azaltmak için yeniden yargılanma hazırlığını Bahçeli vasıtasıyla duyurmak. Arkasından daha kimler gelecek?

Bir kısmını yukarıda açıkladığımız olaylardan sonra şu soruları nasıl cevaplandırırız.

2002 Yılından beri iktidarda olan AKP, MHP'nin kritik anlarda desteği olmasaydı bu günkü aşamaya gelinir miydi?

Her kritik olayda hükümeti destekleyen MHP ve Devlet Bahçeli’nin Türkiye’nin kaderinde rolü ve derecesi nedir?

Olayları topluca değerlendirdiğimizde Türkiye’ye çizilen rotayı hangi güç uygulanmasına zorluyor?

Ekonomi, eğitim, savunma, adalet, toplumsal barış, bölücülük sorunu, mülteciler gibi dev sorunlara rağmen 20 yıla yakın iktidarda olan bir parti neden hala iktidara en yakın parti durumundadır?

Dinci radikal grupların tek tek ferdi olarak rejime, milli değerlere, Atatürk’e saldırmaları görmezden gelinerek cesaretlendirmeleri, Türkiye’yi Ortadoğu ortamına mı sürüklemektedir. Bu konulara hassas olan milliyetçi grupların neden tepkileri yok?

Siyasi kulvarda iktidar mücadelesi için kullanılan kutuplaşmalar toplumsal barışı da etkilemez mi?

Türkiye’ye bu gömleği kim biçti? Nasıl sonuçlanacak?

Bütün bunları yaparken de milliyetçi bir partiyi ortak etmenin amacı milliyetçi kesimi terbiye etmek midir?

Doğru teşhis için bu soruları cevaplandırmak gerekir.

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.