1. YAZARLAR

  2. Ruhittin SÖNMEZ

  3. Türkiye'yi ırgalar, hem de nasıl?
Ruhittin SÖNMEZ

Ruhittin SÖNMEZ

Yazarın Tüm Yazıları >

Türkiye'yi ırgalar, hem de nasıl?

A+A-

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, "AB’nin Türkiye'ye yönelik herhangi bir yaptırım kararı Türkiye'yi çok fazla ırgalamaz" dedi.

Böyle bir cümle fanatik taraftarları mutlu edebilir. AKP Genel Başkanı olarak taraftarını mutlu etmenin iç siyaset açısından bir getirisi olacağını düşünmüş olabilir.

Ama Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye’nin ekonomi ve dış politikada bu kadar sıkıştığı bir ortamda, Avrupa Birliği ile ilişkilerin bozulmasının maliyetini biliyor olmalıdır. Bu yüzden AB’nin Türkiye’ye yaptırımlar uygulaması karşısında sarf ettiği bu ve benzeri cümlelerin Türkiye için yararlı olmayacağını hesap etmesi gerekirdi.

AB dış ticaretimizin yüzde 70’ini yaptığımız, içinde 6 milyon vatandaşımızın, 400 bin öğrencimizin yaşadığı ülkeler birliği. AB ile ilişkilerin yaptırım uygulanması boyutunda bozulmasını önemsizleştirme çabası inandırıcı olamaz. Zaten çok kısa bir zamanda yaptırımların ağır sonucunu halkımız yaşayarak görecek.

“Diplomatik zarafet” örneği “ırgalamak” gibi tabirlerin yer aldığı bir üslup yapıcı değil.

Daha geçen hafta bu ülkelerden “Türkiye’ye yatırım yapmalarını” isteyen, dışarıdan para girişini sağlamak için “hukuk reformu” vaatlerinde bulunan sözleri taptaze.

Görünen o ki, vaat edilen hukuk reformu, “yatırımcının güvenini kazanmak için her türlü adımı atacağız” gibi sözlerinin etkisi olmamış.

AB’den yaptırım kararlarının çıkması ihtimali kesinleşmiş olmalı ki içeriyi teskin etmek daha öncelikli hale gelmiş.

* * *

CUMHURBAŞKANI İLE BAKANIN ÜSLUBU FARKLI

İstifa eden Damat Bakan Berat Albayrak “Sayın Cumhurbaşkanımız ‘Ay’a dört şeritli yol yapacağız’ dese inanacak seçmenimiz var” demişti.

Bu anlayış Türkiye’yi ekonomik açıdan iflasın eşiğine, dış politikada ise yalnızlığa getirdi. Üstelik her dediğine inanan seçmenlerin oranı hızla düşüyor.

Damadın yerine gelen Hazine ve Maliye Bakanı Lütfi Elvan daha makul, daha mantıklı ve daha diplomatik bir dil kullanıyor: “Her problemi piyasa ekonomisinin kuralları çerçevesinde şeffaf, hesap verebilir, rasyonel ve öngörülebilir bir şekilde çözeceğiz.”

Elvan bu dille ve ciddiyetle batının parası için Türkiye’nin “güvenilir liman” olduğuna ikna etmeye çalışıyor.

Erdoğan, Lütfü Elvan’ı bakan yaptıktan sonra, kısa bir süre aynı olumlu üslubu benimser gibi yaptı. Fakat “can çıkmayınca huy çıkmıyor.”

AB liderlerine sataşmalar, “Hiçbir zaman AB dürüst davranmamıştır. Hiçbir zaman AB verdiği sözün arkasında durmamıştır” gibi sözler, AB ülkelerinin halklarını aşağılayan cümleler ve “bizi ırgalamaz” üslubu yeniden baskın hale geliyor.

* * *

IRGALAMANIN ŞİDDETİ

AB ülkelerinde kurumlar oturmuştur, kurallar yöneticileri de bağlar. “Yaptırım kararları” gibi kararlar kolay çıkmaz ama çıkarsa liderler arası ikili ilişkilerle düzeltilemez.

AB’nin yaptırım kararları çıkarsa Türkiye’yi öyle bir ırgalar ki…

“Ağır bir ekonomik krizin” üstüne, dünya ekonomisini de sarsan bir “salgına” yakalandığınızda Hazine’nizin kasası tamtakır, Merkez Bankası rezervleriniz eksi 50 milyar dolar ise ve 450 milyar dolar dış borcunuz varsa öyle bir ırgalar ki…

Türkiye ithalat yapamaz, iç ihtiyaçlar ve ihracat için üretim yapamaz, ürettiğini de satamaz hale gelirse ırgalamanın şiddetini görürüz.

* * *

YÖNETİM GÜVEN VERMİYOR

AKP iktidarlarının ilk on yılında, AB standartları yönünde yaptığı reformlar sebebiyle, demokrasisine, hukukuna, kurumlarına güvenilen bir ülke olarak görünüyorduk. AB ülkeleri de Türkiye ile işbirliği yapmak istiyordu.

Çünkü bu dönemde devletin kurumları büyük ölçüde çalışıyordu. Kuralların uygulanacağına inananlar çoğunluktaydı. Bağımsız medya ve STK’lar vardı.

Bu dönemde 220 milyar dolar mertebesinde yatırım sermayesi ülkemize gelmişti.

Son 8 senede her şey tersine döndü.

Şimdi yapılması gereken aynı güven ortamını sağlamak.

Bunun için “demokrasiye ve hukukun üstünlüğüne” içtenlikle inanmak gerekiyor.

İşe yargıyı bağımsız ve tarafsız hale getirmeyle başlayabiliriz.

Merkez Bankası, YSK, BDDK, AA, TRT, YÖK gibi kurumların gerçekten bağımsız olmasını, ehliyetli ve liyakatli insanların yönetiminde çalışmasını sağlayabiliriz.

Sayıştay’ın etkin olduğu dürüstlüğüne güvenilen bir idare oluşturabiliriz.

DPT’nin etkin olduğu, bilgi ve tecrübeye dayanan planlı programlı kalkınma modellerini geliştirebiliriz.

Yani AB’nin yönetim ilkeleri çerçevesinde kurumlarımızı güçlendirir, kuralların herkes için eşit uygulandığı, şeffaf, hesap veren bir anlayışı benimseyebiliriz.

Bunlar yapabilirsek yaptırım uygulanan değil, işbirliği yapılan, iş ortağı sayılan saygın bir ülke oluruz.

Ekonomisi sağlam, adaletle yönetilen, halkı huzur ve refah içinde olan bir ülkede yaşamak ülkümüz var. Dışa karşı itibarını, lüks ve şatafatta arayan değil, gücünden alan saygın bir devlet istiyoruz.

Bunun yolu yordamı belli. Ama bir de uygulayabilsek…

Mevcut sistemle uygulamamız da mümkün görülmüyor.

“Kuvvetler ayrılığı” ile “denge ve denetim mekanizmalarının” oluşturulmadığı bir sistemsizlikte bir kişinin günlük ruh haline göre devlet yönetilir.

Bu tarz bir yönetime de kimse güvenmez.

Nitekim kimse güvenmiyor. Güvensizliğin maliyeti de çok ağır oluyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.