1. YAZARLAR

  2. Hülya SEZGİN

  3. Hiko'nun cırcır böcekleri...
Hülya SEZGİN

Hülya SEZGİN

Ressam
Yazarın Tüm Yazıları >

Hiko'nun cırcır böcekleri...

A+A-

Sanırım yaşı altı ya da yedi arasında idi. Sapsarı  dalgalı saçları beline kadar ufak tefek çelimsiz bir kızdı.  Ama çenesi görüntüsü ile doğru orantılı değildi. Sanırsın bir o kadar da yerin altında var kendisinden. Hiç susmuyor. Sürekli konuşuyor, sorular soruyor, uydurduğu hikayeleri anlatıyor ve hep gülüyor...

Evlerinin boya zamanı geldiği için tutulan iki boyacı ağabeyleri  çalışırken onlarla sürekli bıcır bıcır konuşuyor. Hep konuşup güldürerek onları oyaladığı için sonunda ağabeyleri kızın annesine "Ne olur bunu bizim yanımıza yollamayın. Ağustos böceği gibi hiç susmuyor. Bizim de hoşumuza gidiyor ama böyle giderse biz bu badanayı bitiremeyeceğiz" demişlerdi.

Bir sır vereyim mi? O ağustos böceği denilen kız bendim...

Ne yapayım suç benim değil... Ben de ağustosta doğmuşum... ve bu gün doğum günüm...

Mordoğan yazlarımı geçirdiğim güzel, şirin tatil beldesi. İzmir'e sanırım 60 km. uzaklıkta. Doğal güzellikte, oksijeni bol, denizi temiz ve sıcak...

Evimizin bahçesinde on kadar çeşitli ağacımız var. Kayısı, ceviz, badem, limon, nar, yenidünya, çam, karabiber, erik... Elbet her yıl mevsiminde de dallarında ağustos böceği yani nam-ı diğer cırcır böcekleri. Eşim Hikmet (Hiko) her öğle serin olan ön balkondaki divana uzanır ve şekerleme yapar. Her seferinde de öfke ile "Hay ben senin... " diye söylenerek uyanır. Derdi cırcır böcekleridir. Cır cır ötüp onu uyutmamışlardır. Bahçedeki  hortumu kaptığı gibi bütün ağaçları ıslatır. O an böcekler susar...

Aslında Hiko pek öfkelenir ama ben Ağustos böceğinin yaşamını öğrenip,  ona da anlatınca azıcık hak verir gibi oldu ve eskisi kadar öfkelenmiyor artık...

La Fontaine karınca ile Ağustos böceği hakkında bir öykü yazmış biliyorsunuz. Orada Ağustos böceği sürekli yan gelip saz çalarken, karınca sürekli çalışırmış ya hani... Oysa Ağustos böceğinin saz çalmasının nedeni yalnızca eğlenmek için değilmiş. Neslini sürdürmek için çırpınırmış garibim. Yani La Fontaine ona büyük haksızlık yapmış...

Dişi Ağustos böceği uzantılı yumurtlama borusuyla yumurtalarını ağaçların genç sürgün yarıklarının içine bırakırmış. Bundan altı hafta sonra erginlere benzemeyen yavrular çıkarmış. Danaburnuna benzeyen bu yavrular kazıcı ön ayaklarıyla toprağı kazarak altına gizlenirlermiş.

Toprak altında yaşayan Ağustos böcekleri ağaç kökleri ve öz suyu emerek beslenirlermiş. On yedi yıla yakın bir süre toprak altında kalan Ağustos böceği yeryüzüne çıktıktan sonra dört haftalık bir ömre sahipmiş. Bu dört haftayı eş arayarak geçirir, eşleştikten sonra ölürmüş. Kışın yaşamayacağı için de yiyecek biriktirme endişesi olmazmış. Yani tembellik değil... gereksiz olduğundan... zaten ölecek...

Erkek Ağustos böceklerinin karınlarının altı sağlı sollu gergin bir zarla örtülüymüş. Bu bir çift zarı titreştirerek çıkartıyorlarmış  sesleri. Temmuzun ortalarında başlayıp Ağustos sonuna kadar saz çalarak dişilerine kur yaparmış meğerse!..

Çok da birbirlerine bağlıymışlar. Çünkü koro halinde öttüklerinden kuşlar yerlerini bulamıyormuş. Böylece de yem olmaktan kurtuluyorlarmış. "Birlikten kuvvet doğar" sözünü ve dayanışmayı da iyi biliyorlar hani...

Yani La Fontaine'nin ünlü hikayesi Ağustos Böceği İle Karınca meğerse doğru değilmiş.

Hoşuma giden bir karikatür  ise şöyleydi. Malum bütün yaz ağustos böceği ağaç gölgesinde saz çalarak yan gelip yatarken, karınca o sıcakta güneşin altında çalışıp kışa hazırlanıyor. Derken kara kış gelip çatıyor. Karınca bütün yaz topladıklarını mütevazı evinde, ateş karşısında yiyip günlerini sesiz sakin geçirirken Ağustos böceği bir "Türkü Bar"da iş buluyor. Her gece saz çalıp eğlenceyi sürdürürken de paraya para demiyor. Hayatı fıstık yaşıyor...

Yani bütün bunlardan özetle...

Biiiir... Böcek dünyasının bu en gürültücüsünün gürültü edeni ... "erkekler"  Yani onu kadınlara benzetmek haksızlık. "Cırcır böceği gibi ötüp durma" demesin erkekler eşlerine artık. Pııııışşşk.... Yutturamazsınız...  Gerçeği biliyoruz kiiiiii...

İkiii.... İşin komik ve tuhaf tarafı ise Hiko sürekli öfkelenip şikayet edene kadar ben onların cırcırını duymuyor, fark etmiyordum bile. Şimdi ben de duyuyorum ama  onları anlıyor ve öfkelenmiyorum...

Haaa Hiko mu? İlk evlendiğimizde en çok ben konuşuyordum. Yeniyiz, genciz ya!..  hiç şikayet etmiyordu... Hatta hoşuna gidiyordu... Ben onun tatlı cırcır böceğiydim.  Şimdi ise yemin ederim bazen o benden çok konuşuyor... 

Hülya Sezgin / [email protected]  

05 Ağustos 2016

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum