1. YAZARLAR

  2. Mehmet SORAL

  3. Niçin ille de ilişkili ve iltisaklı olacak
Mehmet SORAL

Mehmet SORAL

platform
Yazarın Tüm Yazıları >

Niçin ille de ilişkili ve iltisaklı olacak

A+A-
Hiç bir zaman AKP'leşmiş devletin kendi keyfi iktidarı ve iktidarının geleceği için Türk milletine dayattığı resmi algılar üzerinden FETÖ'yü okuyup değerlendirmedim.
Evet, kesin olan şu ki; FETÖ bir ihanet örgütü, ABD istihbaratının bir aparatıdır. Ancak bunun bir de siyasi ayağının olduğunu kabul etmeden üzerine tanım yapmak olsa olsa bir hekimin yine bir kadına "Hanımefendi biraz hamilesiniz" demesi kadar eksik bir tanım yapılmış olunur.
Ondandır ki; Cumhur İttifakı "Biraz hamile olma" durumunu ortadan kaldıracak "15 Temmuz ihanetinin siyasi ayağının araştırılması önergesi"ne red oyu vererek mani olmuşlardır. Sizce bu refleks halinin arkasındaki neden ne olabilir? Aslında böyle yapmakla kendilerini sanık durumuna düşürmüş olmuyorlar mı?
İstifa eden Adalet Bakanı mümkün olduğunca kendi cenahlarında vicdanlı olmaya çalışan tek insandı ve bu halini muhalefet de fark ediyor zaman zaman da hakkını teslim ediyordu.
Peki ne oldu da istifa etti ve yerine inadına kullandığı ifadelerden bildiğimiz "Cemaat" ile İlgili ve iltisaklı" olma hali bariz olan B.Bozdoğ Adalet Bakanlığı'na getirildi. Fethullah Gülen için en övücü sözler yarışması yapılsa ilk dereceye bu insanın yazdıkları ve söyledikleri girer.
Sayın Devlet Bahçeli, madem ki MHP'yi AKP'nin yıkımının vebaline ortak ettiniz; yahu hiç olmazsa "Ne gerek var bu ilişkili ve iltisaklı adamı atamayın, bizden birisini atayın" demeniz çok mu zor Allah aşkına?
Velhasıl kelam; FETÖ'ye ilişkin bir çok gizemin dayatma algılarla üzerine gidilmesine sistemli şekilde mani olunuyor. Sormak isterim FETÖ'nün emellerine dair yapılmak istenip de mani olunan ne var? FETÖ'ye ilişkin bir af süreci düşünülüp bu konularda oldukça mahir bir isim olduğu için mi B.Bozdağ bakan yapılmıştır?
Sahi, FETÖ, iktidarın orasında, burasında ne kadar var veya yok; bundan ne kadar eminiz, Erdoğan emin mi, Bahçeli emin mi?
Fethullah Gülen denince yanında hemen Hüseyin Gülerce aklımıza gelir değil mi? Nerede bu insan; AKP emzirip, kıçını bezleyip kundaklayıp besleyip, büyütüyor. Bu insan icazetli şekilde sefa sürerken, sadece AKP'nin desteği ile kurulmuş "Cemaat/FETÖ" sendikasına üye olmuş diye bir öğretmenin KHK ile ihracını hangi vicdan kabullenebilir.
Bana göre AKP ve Erdoğan açılım saçılım süreçlerinde olduğu gibi yine riskli alanda top çeviriyor ve yine kötü bir gol yiyeceğimizden korkuyorum. "Kürt inisiyatifi"nin belirleyicisi olarak Selahattin Demirtaş karşısında Apo'yu tercih edip bunu bir anlamda dolaylı da olsa kamuoyuna açıklar açıklamaz aynı anda Fethullah Gülen takdimcisinin bakan tayin edilmesi, bundan sonra muhtemel genel af çalışmalarına zemin hazırlama olabilir mi? "Elbette olabilir" diyorum.
Zaten AKP'nin FETÖ ile mücadelesi, onun devlete karşı ihanetinin bedelini ödetmek şeklinde değil, onların içinden kendilerine "kalleşlik" yaptıklarını düşündüklerini cezalandırmak şeklinde oluyor. Mesela Ankara'yı parsel parsel satan FETÖ'cüye ne oldu? Hiç bir sey. Çünkü onlara göre bu adam kalleşlik yapmadı, AKP'yi ihya etti. Soruyorum; kişileri cezalandırmak mümkündür, peki Kuleli Askeri Lisesi veya askeri alanda ihtisas hastaneleri olan GATA hastaneleri niçin kapatılarak cezalandırıldılar? Bu bir tesadüf değil, FETÖ de aynısını yapmak istiyordu.
FETÖ ile mücadele yok, muktedir olmak ve iktidarda kalmak için strateji oyun ve yöntemleri var. Bizler aslında o oyunları izliyoruz; algılarla da istendiği şekilde inandırılıyoruz.
40 bin kişinin katiline, Türk milletinin birleşeni Kürtlerimizin tercihlerini belirleme ve yönlendirme inisiyatifini bahşeden bir Cumhurbaşkanı'nın varlığı beni tedirgin ederken ister istemez ikinci bir terörist başı Gülen ile nasıl bir diyalog ya da pazarlık halinde olunabileceği aklıma da gelmiyor değil.
 
Ben sağcı veya solcu değil Türk milliyetçisiyim
 
Dolayısıyla, dinen "Defteri sol tarafından verilenler" ile solu özdeşleştiren, "Defteri sağ taraftan verilenler" ile sağı özdeşleştiren ahmakça bir düşünceye sahip değilim. Bu durumda ben ortada kalıp mahkeme-i Kübra'da cennete-cehenneme gidenleri izleyeceğim anlaşılan(!)
 
Zaman zaman, yazılarımdaki fikrime zikrime ait duygu, düşüncelerime dair cümlelerimden hareketle hakkımda hüküm verip sağcıyken sola kaydığım şeklinde tespitte bulunup bunu ifade edenler oluyor. Şahsen hiç bir zaman sağcı olduğumu söylemedim. Cumhuriyet tarihinin en büyük ihanetleri hep sağdan gelmişse, FETÖ dahi sağın rahminde peydahlanmışsa hangi akılla sağcı olayım ki? Darbelerin nedenlerini genelde sağ karşıtlarının taşeronluğuna bağlarlar ama aynı kesim niçin hep sağ iktidarlarda zemin bulur bunun nedenlerinin sorgulamasını yapmazlar. Çünkü sağın emperyalistlere teşne bir yapısı var da ondan.
 
Namus, şeref, haysiyet ve onurun değeri nerede anlam buluyor ve her kim ki bu sıfatların kendi üzerinde görünmesini istiyorsa bunun sağcılığı solculuğu olmaz önemli olan bu değerleri bilmek ve üzerimize yakıştırmaktır. Bu erdemleri üzerinde taşıyamayan namazlı niyazlı badem bıyıklı sağcı birisini değil elbette namuslu, haysiyetli, onurlu ama ateist veya komünist fark etmez olan birisini tercih ederim.
 
Cumhur İttifakı'na göre İstanbul düşman tarafından işgal edilmiş durumda
 
Zavallı Cumhur İttifakı; İstanbul Belediyesi'nde arsızlık, hırsızlık, namussuzluk bulup üzerine gidemeyince belediye başkanına "Acıkmayacaktın, yemek yemeyecektin" deniyor, ya ne deniyor; "Kar kürümeliydin" diyor(!)
 
Cumhur İttifakı büyük şehirlerin muhalefete geçmesini adeta düşman işgali gibi görüyor.
Sanki İstanbul'u, Ankara'yı sel bassa, yangın çıksa, deprem olsa bu felaketlerden nasıl siyasi rant elde edebilirler onun hesabını yaparak hemen trol ordusunu harekete geçiriyorlar. Bu üslubu FETÖ siyasi kültürümüze kötü bir alışkanlık olarak "kazandırdı", siyasal İslamcıların onlarla beraberliklerinden mütevelli de FETÖ'nün bıraktığı yerden aynen devam ediyorlar.
 
Ö.Çelik bir de "Karın yağacağı belliydi, niçin tedbir almadınız" diyor. Olabilir, umulandan fazla kar yağdı, kaos oldu. İmamoğlu'nun haşa Allah ile pazarlık yapması mı gerekirdi.
 
Ama siz FETÖ ile bilerek ve isteyerek iş birliği yaptınız; paralel yapılanması ve devlete çöreklenmesini sizin alayınıza posta koyarak hatırlatanlara ne yapıp, ne dediniz; "FETÖ hukuku" ile tehdit edip "Siz bu mübarek adamdan ne istiyorsunuz?" diyenleri hapse atıp, söylenenlere aldırmadan FETÖ ile izdivacınıza devam ettiniz.
 
Rezilliğe bakar mısınız; Belediye Başkanı yemek yemeye zaman ayırınca kriz çıkmış ve bir araya gelmiş bu "akıl kümesi" 84 milyonluk koca bir ülkeyi yönetiyor. Bakanlık yapmış koskoca Ö.Çelik yarım saat İmamoğlu'nun yemeğinden bahsediyor.
 
Ne diyelim; Allah kurtarsın. Bu panik sizi götürecek inşallah.

Minik Serçe Sezen Aksu

Sezen Aksu'ya "Yetmez ama evet"ci olduğu için, "Açılım saçılım"cı olduğu için kendisine öfkeliyim...

Ancak "Türkiye ortalama algı düzeyi"ni dikkate almadan, insanların "Kasımpaşa mahalle dili" seviyesindeki Türkçenin hakimiyetinde meramlarını anlattıkları ve anlayabildikleri bir sosyoloji gerçeği ortadayken; Sezen Aksu'nun bir şiirinde "Selam söyleyin, O Cahil Havva ve Ademe…"cümlesinden anlaşılabilecek ile anlaşılması gereken şüphesiz aynı şey olmayacaktır.
 
Sezen Aksu'nun, kullandığı bu cümlede Hz. Adam ve eşi Havva validemizden bahsetmesi, elbette onların cismani özelliklerine vurgu yapmak için değil, onların her ikisinden türemiş insanoğlun bugünkü ahlaki zafiyetinden mütevelli cehaletinin yine insanoğlu ve dünyanın başına açmış olduğu bela ve musibetlere dikkat çekmek içindir.
 
Türkçenin gücüne vakıf olmayanların, hele ki hayatında üç kitabı okumaya başlayıp hiç birini bitirmeyi başaramamış birilerinin, bir başkasının Türkçenin gücünü kullanarak kurduğu cümleleri oranlarından, buralarından, şuralarından eksik anlamaları veya hiç anlamamaları elbette mümkündür.
 
Son yirmi yılda sahip olduğumuz bütün zenginliklerimizde geriledik, Türkçemizin zenginliğini kullanmada da geriledik şüphesiz. Ondandır ki; Sezen Aksu "İnsanoğlunun cehaleti"nden bahsederken Adem ile Havva'nın cisimlerinden bahşettiği şeklinde anlaşıldı(!)
 
Biliyorum beni de anlamayacaklar ama onların anlamama sorunları var diye biz de Türkçemizi kısıtlı kullanmak zorunda değiliz. Kusura bakmasınlar onlar cehaletlerine çözüm bulsunlar.
 
Daha sonra muhtereme Sezen Aksu'nun ''Açılım'' ve ''Yetmez ama evet'' süreçlerine olan katkıları hatırlatınca bu sefer neymiş; "Dilini koparmak" ifadesini Sezen için kullanmadım'' demiş.
 
Yersek...
 
İki gün önce Sezen'in Adem ile Havva'ya "ahlaksız" dediğini trollerin gündeme getirip yaygara koparacaklar, akabinde iki gün sonra da "Kutsala dil uzatanın dilini koparırız" diyeceksin. Ve bunu Sezen için değil de Abuzittin için söylediğini anlamalıydık öyle mi?
 
Bunu ancak sizin azatlık kabul etmeyen iflah olmayan biatcı kölelerinize yutturabilirsin muhterem.
Acaba bu çark etme haliniz açılım saçılımcı, yetmez ama evetci Sezen sazanına vefa duygularınızın depreşmesinden olabilir mi?
Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.