1. YAZARLAR

  2. Fazlı KÖKSAL

  3. Müslüme’nin dramının düşündürdükleri
Fazlı KÖKSAL

Fazlı KÖKSAL

Ortak Ses
Yazarın Tüm Yazıları >

Müslüme’nin dramının düşündürdükleri

A+A-

Müslüme’nin dramı[i] beni çok etkiledi... İnsanlığımdan utandırdı...

“Kaç Müslüme aramızda dolaşıyor acaba?” diye düşündüm. Uykularım kaçtı… Yanlış anneler, yanlış babalar… Dede, amca, dayı sanılan babalar. Abla, teyze, hala sanılan anneler. Ayrıca doğumla sonuçlanmadan yıllarca süren pis ilişkiler… İnsanların yüzüne bakamayanlar. Mağdurlar, zalimler. Dayanamayıp canına kıyanlar. Aile kavramını, soy kavramını yerle bir eden çirkin eylemler. Ne korkunç!

Ensest kavramıyla ilk kez ortaokulda iken tanıştım. Meşhur Borgia[ii] ailesini anlatan bir roman okudum. Papa VI. Alexander veya asıl adıyla Rodrigo Borgia ile çocuklarının cinayete, skandallara, yolsuzluğa, cinselliğin en sapkınına bulaşmış hayatlarını anlatan bir romandı. Papa’nın evlilik dışı oğlu Sezar Burgia ile kızı Lükres Borgia arasındaki ensest ilişkiler romanda geniş yer tutuyordu... Alexandre Dumas’ın yazdığı kitabı elimden bıraktığımda büyük şaşkınlık içindeydim. Aklın almayacağı ilişkiler bir yana, bu çarpık ilişkilerin Papa ve ailesi tarafından gerçekleştiriliyor olması korkunçtu. “İyi ki Müslümanım. Bizde bu tür ilişkiler olmaz” diye düşündüğümü hatırlıyorum.

Ensest ilişkilerin bizde de olduğunu yine bir romandan öğrendim. Sevgi Soysal’ın Yenişehir’de Bir Öğle Vakti romanın kahramanlarından Ali, hayat kadını Aysel’e başka bir iş bulmayı teklif edince Aysel "Çalışamam ki, nüfusum yok benim." diye cevap verir. Ali’nin "Niye?"sine Aysel’in verdiği cevap beynime mıh gibi çakılmıştı: "Piçim ben, babamla ablamın piçi." Böylece ülkemin tabu bir gerçeği ile yüzleştim.

Yaklaşık on beş yıl önce de çocuk şubede çalışan bir komiser arkadaş, ülkemizde ensest ilişkinin sanılan çok çok üzerinde olduğundan bahsedip, karşılaştığı olaylardan örnekler verdiğinde de, kulaklarıma inanamamış dehşete kapılmıştım...

İki yıl önce ise; Türkiye’de yayımlanan yabancı televizyon kanalların çoğunun Türkiye Temsilcisi olduğu için, görev gereği onlarca kez görüştüğüm, dışardan bakıldığında adam sanacağınız işadamı Fatih Oflaz’ın[iii], öz kızına 7,5 yaşından 15 yaşına kadar tecavüz ettiğine ilişkin haberleri okuyunca, onunla tokalaşan ellerimi dakikalarca yıkamış, ama yine de kendimi kirli hissetmiştim.

Televizyondaki gündüz kuşağı programlarına çok sayıda ensest ilişki mağdurlarının katılması da tehlikenin tehdit boyutuna ulaştığını gösteriyordu. Müslüme'nin dramı bardağı taşıran son damla oldu...

Tüm bunlar gösteriyor ki toplum olarak, yıllarca ensest ilişkileri görmezden gelmişiz. Yok saymışız. Pislikleri halının altına süpürerek öyle bir olay yok varsaymışız…

"Biz Türk'üz. Bizde olmaz", "Biz Müslümanız söylenenler yalan" gibi öz savunmalar bütün inanılırlığını kaybetti... Müslime’nin ailesi Yörük'tü. Yani has Türk... Ve çocuklarına "Müslüme" ismini verecek kadar "dindar" Müslüman… Artık bu kalkanların arkasına sığınamayız... Bu konuyla yüzleşmek gerek...

Bu nedenle ensest hakkında yapılmış yüksek lisans ve doktora tezlerini taradım. On tez tespit ettim ve yedisine ulaştım. Ayrıca üç rapor, onlarca makale ve iki kitap. Yüzlerce sayfa okudum. Okudukça başım ağrıdı. İnceledikçe midem bulandı. Abartı değil; Nüfusbilim Derneği ve Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu tarafından yapılan araştırmanın sonuçlarını açıklayan “Türkiye'de Ensest Sorununu Anlamak” raporundaki mağdur beyanlarını ve psikolog gözlemlerini okurken dayanamayıp istifra ettim...

Nefise Abalı’nın “Halk Anlatılarında Ensest” konulu yüksek lisans tezini okuyunca, bu topraklarda ensest ilişkinin yüzyıllardır var olduğunu, Ensest ilişkilerin izlerinin masallarımızda, türkülerimizde, ağıtlarımızda, manilerimizde yer aldığını anlıyorsunuz. Ancak işin sevindirici yönü, bu konudaki anlatıların çok büyük bir bölümünde ensest ilişkilerin eleştirel bir bakış açısıyla ifade edilmesidir…

Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü ve Hacettepe Üniversitesi 2008 ve 2014 yıllarında gerçekleştirilen Türkiye’de Kadına Yönelik Aile İçi Şiddet Araştırmasında ensest oranı 2008 yılındaki çalışmada %1,5, 2014 yılında ise %2,1 olarak belirlenmiştir.

2001-2005 yılları arasında, Adana ilinde Emniyet Müdürlüğü’ne yansıyan cinsel taciz vakaları üzerinde yürütülen çalışmada, 277 cinsel taciz olayının %3,6’sının failinin anne, baba ve kardeş olduğu, %4’ünün failinin ise dayı, amca, hala, teyze ve dede olduğu belirtilmiştir.

2006 yılında, 1955 kadın üniversite öğrencisi arasında yapılan cinsel istismar çalışmasında ise; failin baba, abi ya da büyükbaba gibi aile üyeleri olduğu ensest oranının %1,8 olduğu sonucuna ulaşılmıştır.

Bu konuda yapılmış en ayrıntılı çalışmalardan birisi olan Hacettepe Nüfus Etütleri Enstitüsü’nün 2014’te yaptığı Türkiye’de Aile İçi Şiddet araştırmasında 15-59 yaş arası kadınlara, 15 yaşından önce cinsel istismara uğrayıp uğramadıklarını sorulmuş, kadınların yüzde 9’u 15 yaşından önce cinsel istismara uğradıklarını, bu yüzde 9’un yarısı da aile bireyleri tarafından cinsel istismara uğradıklarını belirtmişler. Bu çalışmaya göre de aile içi cinsel tacizin oranı asgari % 4,5. Tacize uğrayanların büyük bir bölümünün olayı gizleyeceği gözetildiğinde, oran rakamın üzerinde olması da muhtemeldir. Aslında % 4,5 oranı bile çok, çok yüksek… Oranı somutlaştırmak için, her 21 evin birinde ensest ilişki yaşandığını düşünün, ne vahim bir tablo.

Marmara Üniversitesi Adli Tıp Enstitüsü’nün konuya ilişkin araştırmasında; “Çocuklara dönük cinsel istismarın yüzde 89’u aile içinde meydana geliyor. İstismara uğrayan her dört çocuktan biri ensest kurbanı oluyor. Kurbanların yüzde 87’si 4-12 yas grubundaki kız çocukları. Saldırganların yaş ortalaması 28’in üzerinde ve daha çok 40-52 yaşlarında. Yarıya yakını çocukların babaları. Diğerleri ise üvey baba, amca, ağabey, kayınpeder, dayı, amca, dede ve ağabeyler... Çoğunun sabıkası yok. Saldırganlar, sapık, katil, psikopat değil, tamamen “normal” insanlar. Hem de her gelir, her eğitim, her kültür grubundan...” ifadeleri yer alıyor. Bu tespit ensest ile mücadelenin ne kadar zor olduğunu gösteriyor. Konuya ilişkin bilimsel kaynakları incelediğimizde; ensest alt kültür ve alt gelir gruplarında görece fazla görülse de toplumun her kesiminde rastlanan sapkın bir davranış olduğunu anlıyoruz.

Ensest ilişkiler, fiziki güç, cinsiyet ve yaş hiyerarşisinden beslenmekte, ensest ilişkilerde her yaştan kız ve erkek çocuk taciz ve tecavüze maruz kalabilmektedir. Kız çocuklara yapılan cinsel saldırıların bir bölümü hamilelik, düşük, ölüm vb. olaylar sonrası ortaya çıkarken, erkek çocuklara yapılan cinsel tacizlerin önemli bölümü gizli kalmaktadır… Namus cinayetleri, kadın intiharları olarak kamuoyuna yansıya pek çok olayın perde arkasında ensest ilişki olduğu konuya ilişkin raporlarda ifade edilmektedir…

Ensest tacizle mücadelede en büyük görev istismarcı dışındaki aile fertlerine düşmektedir. Ancak aile fertlerinin eğitim düzeyi düştükçe, ensest tacizi fark etmeleri, fark etseler bile; mahalle baskısına muhatap olmak, suçlanmak, dışlanmak gibi endişelerle olayı dillendirmeleri, resmi makamlara şikâyette bulunmaları pek mümkün olmamakta, bir suskunluğa bürünmektedirler. Ensest vakalarının görüldüğü ailelerde genellikle ensest mağduru veya anne suçlanmaktadır. Mağdur çocuk, istismarcıyı enseste davet etmekle, kişiyi tahrik etmekle, olayı hemen söylemeyerek bu duruma rıza göstermekle suçlanmaktadır. Bununla beraber anneler de olayın farkına varamamakla, durduramamakla, eşinin cinsel isteklerini karşılayamamakla, aileyi, evi, çocukları ihmal etmekle suçlanmaktadır. Bu istismarcıyı koruyan bakış açısı yok edilmedikçe, ensest ile gerçek anlamda mücadele etmek zor görülmektedir…

Dünyada en fazla anne ve babamıza güveniriz. Eğer en güvendiğiniz insanlar sizi istismar ederlerse dünyada hiç kimseye güvenemezsiniz. Dolayısıyla babası tarafından istismar edilen, annesinin de inanmadığı/inanmak istemediği bir çocuk bu olayı kimseye anlatamaz…

Herhangi bir kötülükle mücadele, o kötülüğün farkına varmakla başlar... Ensest ile mücadele etmenin ilk şartı da onun toplum için büyük bir tehlike olduğuna ve onunla mücadelenin gerekliliğine inanmaktır.

Sabah akşam dinden imandan bahsetmekle toplum ahlaklı olmuyor. Üstünü kapamakla, görmezden gelmekle de sorunlar çözülmüyor...

Milliyeti, dini ne olursa olsun, insanın olduğu yerde suç vardır. Bunu önlemek asgariye indirmek, gerekli tedbirleri almak da başta yöneticiler olmak üzere hepimizin görevi... Sağlıklı bir mücadele yapılabilmesinin ilk şartı da ensest ilişkinin ciddi bir toplumsal sorun olduğuna inanmak…

 


[i] Olayı duymayanlar, duyup da hatırlamayanlar olabilir. 9 Kasım 2021 Günü Mersin’in Gülnar ilçesinde 3 yaşındaki Müslüme Yağal kayboldu. 10 gün sonra 19.11.2021 günü küçük Müslüme’nin cesedi bulundu. Yapılan Sorgulamalar sırasında Dedesi Hasan Yağal’ın Müslüme’nin dedesi değil, babası olduğu anlaşıldı. Dede Hasan Yağal’ın 16 yaşındaki torununun da öz babası olduğu anlaşıldı. Dede cinayet sanığı olarak tutuklandı. Daha sonra konuya ilişkin haberlere yayın yasağı kondu.

[ii] 15. yüzyılın hem dini hem de siyasi arenalarında oldukça etkili olan Borgia ailesi, bu dönemde içlerinden iki papa çıkarmayı başarmıştı. Bunlardan ilki Papa III. Callistus, ikincisi ise VI. Alexander’dı. Bu ailenin sapkın hayatları pek çok romana konu oldu. Borgias- Alexandre Dumas, Lucrezia Borgia- Victor Hugo, Aile- Maria Puzo

[iii] 19 Yıla mahkûm olmuş ve yurtdışına kaçmıştı…

 

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.