1. YAZARLAR

  2. Prof. Atila BİTİGEN

  3. Ortadoğu bitmeyen yangınlar coğrafyası
Prof. Atila BİTİGEN

Prof. Atila BİTİGEN

platform
Yazarın Tüm Yazıları >

Ortadoğu bitmeyen yangınlar coğrafyası

A+A-

İstanbul Kültür Sanat Vakfı'nın desteklediği tiyatro günlerinde yangınlar isimli çok güzel bir tiyatro eseri izledim. Lübnan farklı din mezhep ırk ve kültürlerin olduğu Orta Doğu sorunlarının hastalıklarının küçültülmüş bir minyatür hali. Yangınlar” oyununda; 1975-90 arasında yaşanan Lübnan iç savaşında geçen hikâye konu ediliyor. Orta Doğu’nun dinmeyen yangınını, Kanada’dan Lübnan’a, bir anneden çocuklarına uzanan etkileyici bir kurguyla anlatan “Yangınlar”, savaşın yıkıcılığını bir aile üzerinden çarpıcı bir şekilde sahneye taşıyor. Oyun, tragedya, dram ve 20. yüzyılın ikinci yarısında yaşanan, en önemli politik ve sıcak mücadelelerin coğrafyası olan Orta Doğu’nun yakın tarihini iç içe geçirerek anlatıyor.

Vatan anne olarak iç savaşı kardeşkanı dökme yanında öz annesine tecavüz eden işkence eden zalim evlat metaforu ile anlatıyor. Kendi öz annesine tecavüz eden genç aslında iç savaşta ülkesini ateşe veren nesil, anne sevgisinden şefkatinden uzak büyüyen, sevgisiz, zalim hale getiren koşulların ürünü olduğunu söylemeye çalışıyor. Nesli kadın yetiştirir her katil bir anne doğurur ve kadınlar anneler annelerinden onlar büyük annelerinden miras alır kini ve nefreti. Nesilden nesile aktarılan nefret onlardan çocuklarına aktarırlar. Bu farklı toplum kesimleri arasındaki biriken kin husumet Filistin’den gelen mültecilerin Lübnan’a gelmesi ile karşılıklı çatışmalar başlıyor. 500 Bin mülteci geldi sonra yerli ile mülteciler çatışmaya karşılıklı çatışma iç savaşa oluk oluk kan akmasına sebep oldu evler yandı ocaklar insanlar ve bir ülke yandı Beyrut hayalet şehre döndü kampta yaşayan Müslüman mülteci yerli Marunî Hristiyan falanjistler arasındaki acımasız bir iç savaşı ve onun etkilediği bir aile dramını anlatıyor.

Maalesef bu coğrafya, acıyla öğrenenlerin coğrafyası. İç savaş bir ülke için yıkım olduğunu Afganistan iç savaşından kaçan bir doktorun yazdığı uçurtma avcısı romanında okumuştum. Şoravi dediğimiz Ruslar işgal ettiğinde bir olduk, beraber olduk, dayanışma ile işgale karşı savaştık ve başardık. Ama savaşı kazandıktan sonra, Taliban'ın gelişiyle farklı etnik gruplar arasındaki mücahitlerin kendi iktidar savaşları iç savaş ülkeyi yaşanmaz hale getirdi, daha yıkıcı oldu ülke harap oldu kâfirin yapmadığını peştun hazara ya Tacike Özbeke yaptı kardeş kardeşi acımasızca katletti, umutlar tükendi ülke harabeye döndü halk ülkeyi terk etti diye yazar.

Hristiyan bir kadın karşı köyden bir Müslüman’la aşk yaşar, buradan yasak meyve olarak bir oğlu olur. Hristiyan anane kesinlikle çocuğu kabul etmez kızını da evden kovar. Çocuk doğar yetimhaneye verilir, anne çocuğunu bulma ümidi ile yollara düşer. Yolda Müslüman bir kadınla tanışır bütün ailesi vahşice katledilmiş intikam yeminleri eden yaralı bir kadındır. Kadına okuma yazma öğretir kader arkadaşı olurlar. Mülteci kamplarını gezerek oğlunu bulmayı düşünen anne mültecileri taşıyan bir otobüse biner. Hristiyan terörist gruplar falanjistler mültecileri taşıyan bu otobüse saldırır, ben Hristiyan’ım boynumda haçım var diye göstererek canını zor kurtarır. Falanjistler otobüsü tarar çoluk çocuk demden öldürür ateşe vererek yanarak öldürülmesi onda otobüs fobisi oluşturur artık otobüslere binemez. Boynu kesilen insanların akan kanını görür ve bu kan bizi boğacak, masumların kanında boğuluyoruz diye anlamsız savaşa isyan eder.

Bu savaş onları da şiddete başvurmaya silahlanmaya sevk eder. Müslüman kadın arkadaşı ile milislerin başında liderlik yapanları öldürme kararı alırlar. Müslüman kadın patlayıcı üzerine bağlayıp falanjistlerin kampına girer kendisi ile birlikte ileri gelen liderlerini öldürür. Hristiyan olan kadın da cihatçıların liderini silahla öldürerek 1978 de inşa edilen hapishaneye atılır. Kadının kimliği yoktur kişiliği ve ismi o 7 numaralı koğuşta 72 numaralı orospu diye kadın mahkûmlara kötü muameleyi anlatıyor. Kadınlar seri halde dövülüyor işkence ediliyor mükerrer defa tecavüze uğruyorlar. Bu işkenceye karşı direnme gücü versin diye bu bayan devamlı şarkı söylemiş adı şarkı söyleyen kadın olarak ünlenmiş. Kadına zalim merhametsiz bir cihatçı Arap devamlı işkence eder ve tecavüz eder. Tecavüz sırasında bu zalim gaddar adamın burnunda palyaço burnu olduğunu görür ve tüm hayatı bir şerit gibi gözünün önünden geçer ve bu kişinin yıllarca aradığı kendi oğlu olduğunu anlar ve şarkıcı kadın artık susar ölümüne kadar konuşmaz. Bu tecavüzden ikiz çocuk doğuyor gardiyan öldürmesi emredilmesine rağmen kıyamıyor nehir kenarından geçen bir köylüye çocukları emanet ediyor. İç savaş bitiyor işkenceciler yargılanıyor kadın kendi oğlu olan işkenceciye gerçeği açıklıyor ve ölmeden önce vasiyetini dostu olan avukata veriyor. Öldükten sonra aradıkları babalarının aynı zamanda kardeşleri olduğunu öğreniyorlar. Müslümanlarca büyütülen çocuk annesi yanına alınca Hristiyan adı koyuyor çok iyi eğitim aldırıyor çocuklarına ve oğlu Kanada’ ya göçüyor dağılıyor aile. Anne ölünce dağılan aile bir arada birlikte yaşamanın ne kadar büyük bir nimet ve mutluluk olduğunu söylüyor. Bir ailenin yaşadığı dram ve trajedi bir ülkenin nasıl iç savaş girdiğini, normal insanların cani katillere nasıl dönüştüğünü anlatıyor. Lübnan’daki bu iç savaşın alt yapısını toplumun bölünmüş yapısı gettolaşma ve mahalle mahalle bölünmüş olması karşılıklı nefret ve kinin devam etmesidir. Lübnan doktor tabelası Müslüman Hristiyan Yahudi Dürzî diye ayrılmış bu bile bölünmüşlüğün resmidir. Kaynaşmayı sağlamamış ortak dil hukuk ve millet ruhuna sahip olmamasıdır.

1975 ve 1990 arası vuku bulmuş Lübnan’daki iç savaş; ülkenin Marunî Hristiyanları, Müslümanları ve Dürzî azınlık arasında meydana gelen çatışmalar, İsrail, Suriye ve Filistin kurtuluş örgütünün katılımıyla, ülkeyi kan golüne çevirmiş. İsrail kampları çepe çevre sarar sonra katiller sürüsü olan falanjist gerillalar girer çoluk çocuk demeden katleder. 1982’de İsrail destekli Hristiyan falanjistlerin Sabra ve Şatilla Filistin mülteci kamplarını basıp, 2 günde yaklaşık 2000 Filistinliyi katletmesi hafızalarda derin yaralar bırakmıştır. Yaser Arafat’ın yeni doğan bir bebeğin karnından çıkan makası gösterdiği basın açıklaması TRT yayınlamıştı, ben Amcamın evinde siyah beyaz televizyonda izlemiştim ve çok korkmuştum. Bu ülke sonra Kuzeydeki bir ülke (Suriye) tarafından işgal edilir. Bu kuzeydeki ülke (Suriye) 30 yıl sonra aynı şekilde iç savaşa girer aynı kaderi yaşar, yaratığının fazlasını kendi yaşar. Orta Doğu petrolü bol, aklı kıt, sevgi yerine kin nefret düşmanlıkların bol olduğu ateşe karşı çok duyarlı yangınların çabuk çıktığı yangınlar coğrafyası.

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.