1. YAZARLAR

  2. Ercüment TUNÇALP

  3. Eksi reel faizin enflasyona etkisi
Ercüment TUNÇALP

Ercüment TUNÇALP

Ortakses
Yazarın Tüm Yazıları >

Eksi reel faizin enflasyona etkisi

A+A-

TCMB politika faizini yüzde 45’e kadar çıkartınca piyasada son durağa gelindiğine dair inanç hakim olmuştu. Ancak bir taraftan da enflasyonla mücadele amaçlandığı için bu faiz kararındaki politika değişikliği hayli dikkat çekiciydi. 1 Ocak 2024’ten itibaren Kur Korumalı Mevduat Hesabının açılamıyor olması ile son günlerdeki küçük artışlara rağmen mevduat faizlerindeki yatay seyrin de enflasyona yansımaları bu yazının konusu oldu.   

2024 yılının ilk 2 ayında yıllık TÜFE oranları Ocak ayında yüzde 64,86, Şubat ayında yüzde 67,07 olarak gerçekleşmesine rağmen yeni TCMB yönetimi de politika faizini değiştirmedi.

Bu mevcut duruma göre tahminlerimize geçelim…   

Ülkemizde siyasi tercihlerin ne zaman, hangi şekilde değişeceğini bilmeden ileriye dönük döviz tahmini yapmak kolay değildir ve yanılma ihtimali de hayli yüksektir. Ancak baskılandığı durumda bile nasıl seyir izlediğine bakarak gideceği yön hakkında fikir edinilebilir. 

Dolayısıyla yukardaki kararlarla dolarizasyon devam eder, aşırı döviz talebi ile kur tırmanışını sürdürür. Zira eksi reel faize rağmen mevduat sahibi parasını enflasyona ezdirmez. Dövize, altına, borsaya yönelir ki, buradan da enflasyonu frenleyen bir sonuç çıkmaz. Seçim nedeniyle sıkılaştırmaya ara verildiğine, banknot matbaası da tatil yapmadığına göre yıl sonu enflasyon beklentisi yüzde 36 olarak kalamaz. Evet reel faiz hesabı beklenen enflasyona göre yapılır ama şimdiye kadar hiç tutmamış yıl sonu enflasyon tahmini de bu önemli hesabın nirengi noktası yapılamaz.

Eksi reel faiz tüketimi artırır. Kimse parayı cebinde tutmak istemez. Dolayısıyla küçük birikimleri olan tüketicilerin temel tüketim mallarında talebi azaltması için neden yoktur, aksine şartlar TL’den kaçışı ve stoklu yaşamayı zorunlu kılar.

Peki bizim bildiğimizi MB bilmiyor mu ?

Elbette talebi düşürmek için faizleri artırmak gerektiğini çok iyi biliyorlar ama seçim öncesinde bunun yapılamayacağını da görüyorlar. Bunun için de ileriye dönük mesaj veriyorlar. “Enflasyon görünümünde belirgin ve kalıcı bir bozulma öngörülmesi durumunda para politikası duruşu sıkılaştırılacaktır” diyerek…

Yıl başından itibaren etiketler daha sık değiştiği için Ocak ve Şubat aylık resmi enflasyon oranlarımız batı ülkelerindeki yıllık enflasyonu geçmiştir. Mart ayında da Ramazan öncesi fiyat artışları devreye girmiştir ki, bu şekilde de yılın ilk yarısı için enflasyonun tırmanışını sürdüreceği neredeyse kesinleşmiştir. Yılın ikinci yarısı için ise baz etkisi dışında olumlu bir etki beklendiğine dair bilgiye sahip olmadığımız halde yıl sonu enflasyon tahmininin yüzde 36 olarak teyit edildiğini görmekteyiz. Bu tahmin matematiğe uymaz. Zira ilk ayın enflasyonu yüzde 6,70, ikinci ayın enflasyonu yüzde 4,53 çıktıysa, sonraki aylarda ortalamanın yüzde 2,4’ün altında kalması gerekir ki böyle bir şey mümkün değildir.

Dolayısıyla yüzde 45 olan politika faizinin yarattığı eksi reel faiz sürdükçe  enflasyon tahmininin tutmayacağı gayet açıktır. Yıl sonu gerçekleşecek resmi enflasyon oranının yüzde 55’den aşağı çıkmayacağı da benim tahminimdir. Yazalım da burada dursun…

Peki buna rağmen beklenti neden 20 puan düşük seviyede kalıyor ?

Hedefte hep faizi düşürmek olduğundan; kuralın emrettiği şekilde yüzde 36’lık beklenen enflasyona göre yüzde 45 olan faizden geriye saymak ve 5 puan indirmek bile reel faizi pozitif yapıyor da onun için. Ancak bu evdeki hesaptır. Çarşıdaki hesabın ne kadar uyacağını ise bekleyerek göreceğiz.

Sonuç olarak; sıkı para politikası mesaj olarak verilse de maliye politikaları tarafından desteklenmiyor. Örneğin Hazine ve Maliye Bakanlığı tasarruf genelgesi yayınlasa da kamuda tasarruf sağlanamıyor.

Dövize ihtiyacımız var ve bunun en sağlam yolu olan doğrudan yabancı yatırım sermayesini getiremiyoruz. Hatta yerli sermaye bile dışarı çıkıyor. Bunun nedeni olan yapısal sorunlar o kadar çok yazıldı ki herkes tarafından ezberlendiği için üzerinde durmaya  gerek duymuyorum. Ancak sıcak para da (dolaylı yabancı yatırım sermayesi) reel getiri görmediği için gelmiyor. Empati yapalım; yabancının amacı ulusal parasına yüksek oranda faiz veren bir ülkede tasarruflarını değerlendirmektir. Ortam istedikleri gibiyse ellerindeki dövizi gittikleri ülkenin parasına çevirerek hazine bonosuna, Borsa’daki bir hisse senedine veya bir banka hesabına yatırabilirler. Gelişlerinde TL’ye çevirdikleri paranın, geri dönüşte alınan faize veya getiriye rağmen kur farkından kaynaklı kayba uğrayıp uğramayacağını da basit bir simülasyon üzerinden rahatça görebiliyorlar.

ABD’de yıllık enflasyon yüzde 3,4 seviyesinde iken Fed faizi oranı yüzde 5,5, Euro Bölgesi’nde yıllık enflasyon yüzde 2,9 iken ECB faiz oranı yüzde 4,5 olduğuna göre eksi reel faize yatırımcı beklememiz gerçekçi olabilir mi ?    

Bu durumda; yerli tasarruf sahibini bile kur farkından korumak üzere icat edilen bir KKM hesabı varken, paradan para kazanmak üzere bize gelecek olan yabancının önüne daha cazip bir tablo koymak gerekmez mi ?   

Kısaca TL değer kaybedip döviz kuru arttıkça; sadece buna bakarak bile sonucu öngörmek yeterlidir ama yanında daha onlarca olumsuz tetikleyici neden bulunduğunu da kenarda tutmak şartıyla…  

Örneğin; İthalatta, 2023 Ocak-Aralık döneminde ara mallarının payı yüzde 72,2 oldu (TÜİK).

Peki bu ne demek ?

Kur yükseliyor ve TL değer kaybediyorsa pahalı ithal girdi ile üretim maliyetlerimiz artacak demektir. Ve bunun için de mevcut şartlar değişmeden enflasyonda kalıcı gerileme olamayacağını görmek ve de faiz artışının kaçınılmaz olduğunu kabul ederek buna uygun sürecin gecikmeden işletilmesi gerek…

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.