1. YAZARLAR

  2. Mehmet YILMAZ

  3. Başarılı Organizasyonları Baştan Çıkaran Etmanler
Mehmet YILMAZ

Mehmet YILMAZ

Platform
Yazarın Tüm Yazıları >

Başarılı Organizasyonları Baştan Çıkaran Etmanler

A+A-

Başarılı Organizasyonları Yoldan Çıkaran Etmenler

 

“İyi, çoğu zaman en iyinin düşmanıdır.” Başarının en büyük tuzağı, insanı yerinde saymaya ikna etmesidir.

Başarılı organizasyonlar çoğu zaman dışarıdan kusursuz görünür: güçlü liderlik, iyi bir ekip, iyi yönetim, parlak sonuçlar…

Ancak ironik biçimde, birçok organizasyonu yoldan çıkaran şey başarısızlık değil, başarının kendisidir. Başarıyla gelen kibir ve rehavet, büyümenin en sinsi düşmanıdır.

Kendi gerçeklerine inanan bu organizasyon liderleri “Artık olduk.” duygusuna kapılarak hazır olduklarına düşünürler. Öğrenmenin, gelişimin ve değişimin yerini bilmişlik alır.

David Anderson, “Dünün tavus kuşu, yarının toz alıcısıdır.” diyor. Dün muhteşem görünen tavus kuşu, yarın kitapların tozunu alan tüylü bir alete dönüşebilir. Dünün övünç kaynağı olan başarı hikâyeleri bugünkü gelişimin önündeki engeller olabilir.

Başarılı organizasyonları yoldan çıkaran görünmez tehlikelerin ne kadar farkında olursak, bunlara kapılmamak için o derecede iyi önlemler alırız. Böylece çok büyük bir kayıtsızlık duvarının içine gömülmekten kurtuluruz. Bu etmenler:

 

  1. Liderler kendini geliştirmeye bırakırlar.

Bir organizasyonun çöküşü genellikle sessiz başlar.
İlk işaret, liderin kendini geliştirmeyi bırakmasıdır. İyi olduklarını fark ettikleri anda kendileri geliştirme bırakırlar. Sıkı bir şekilde çalışmaya devam etseler bile kendileri ile ilgili değişimi durdururlar.

“Artık öğrendim” diyen lider, aslında kaybetmeye başlamıştır.
Yeni fikirler üretmek yerine geçmiş başarılarını anlatır.
Böylece hem cehaletin hem de kibrin tuzağına düşer.

“Ben her şeyi biliyorum” diyen lider, büyümeyi terk etmiş kişidir. Kendileri bırakmış olmalarına rağmen başkalarına nasıl gelişecekleri konusunda bilgi vermeyi de ihmal etmezler.

Kendini geliştirmeyen lider, ekibini de geliştiremez. Lider ilerlemiyorsa grup da ilerlemez. Bir liderin yaptıkları diğerlerini yapacaklarını belirler. Siz büyümüyorsanız siz ilerlemiyorsanız grubunuzdaki herkes yerinde saymaya devam eder. Lider durduğunda grup da durur. Grup lideri aşamaz.

“Gidemediğiniz bir yere kimseyi götüremezsiniz.” Bu nedenle, bir liderin asıl sorumluluğu, başkalarının önünü açmaktır.

 

  1. Liderler büyük düşünmeyi bırakırlar

 

Başarı, insanı konfor alanına hapseder. “Zirvedeyiz” duygusu, vizyonu daraltır. Risk almak yerine koruma içgüdüsü öne çıkar. Lider, yenilik yerine “var olanı kaybetmeyelim” psikolojisine sığınır. Oysa konumu koruma çabası, çoğu zaman gerilemenin başlangıcıdır. Büyük düşünmeyi bıraktığınızda, oyunu güvenli oynamaya karar verdiğinizde, yakaladığınız başarıdan da vazgeçmiş oluyorsunuz.
Hata yapmaktan korkan organizasyonlar, en büyük hatayı hiç denememekte yaparlar.

“Bugün düşüncelerimiz bizi getirdiği yerdeyiz.
Yarın da düşüncelerimizin bizi götüreceği yerde olacağız.”

 

  1. Liyakatsiz Sadakat “Bizden olsun yeter” Anlayışı

 

Bir organizasyonu çökerten en sinsi hastalıklardan biri, liyakat yerine sadakati koymaktır.

Başarıyı getiren nitelikli insanlardır; ama belli bir noktadan sonra bazı liderler, kendisine sorgusuz bağlı kişileri etrafına toplamayı tercih eder. Çünkü sadık insanlar, “evet” der; liyakatli insanlar ise “neden?” diye sorar.

Bu durum, zamanla fikrin yerini kişiye bağlılığa, kurum kültürünün yerini klikleşmeye bırakır. Sonuçta kararlar akılla değil, duyguyla alınır. Böylece organizasyon, kendi içinde küçük çıkar gruplarına bölünür ve dinamizmini kaybeder.

 

 

  1. Ön safta liderlik yapmayı bırakırlar.

 

Bir zamanlar ekibinin yanında ter döken lider, artık ofisinde evraklar arasında kaybolur. Yöneticiye dönüşür. İnsanlarla ilgilenmek yerine raporlarla ilgilenir. Fildişi kulesine çekilen lider, en önemli varlığı olan çalışanlarla bağını kaybeder. Öyle ki, o elde ettikleri başarıyı sağlayan, onlara geçiren şeyin, o çalışanlar olduğunu unuturlar.

 

Başarıyı getiren, kağıtlar değil insanlardır. Ancak, çoğu insanlar kağıtlarla uğraşmayı insanlarla uğraşmaktan daha fazla tercih eder. Kağıtlarla uğraşmak kolaydır; insanlarla uğraşmak ise emek ister. Çünkü burada problem çözmek, iletişim kurmak ve sorun gidermek zaman alır.

 

Ve sahada olmayı masada olmaya tercih eden lider, takım ruhunu yavaş yavaş öldürür.

 

 

 

  1. Liderler diğerlerini geliştirmeyi bırakırlar

 

Bir başka tehlike ise diğerlerini geliştirmeyi bırakmaktır. Bazı liderler, başkalarının parlamasından korkar. “Ya benden öne geçerse?” kaygısı, ekip ruhunu zehirler. Oysa gerçek lider, organizasyonundaki insanları büyüten kişidir. Bilir ki, Birini parlatmak, kendinden ışık eksiltmez, aksine çoğaltır. Başkalarını büyüten aslında kendisini büyütür.

Yetkilendirmeyen, paylaşmayan, sadece kendine güvenen lider, kısa vadede güçlü görünür; ama uzun vadede yalnız kalır.

 

 

  1. İletişim Kopukluğu Güvenin Yerine Korkuyu Besler

 

Bir organizasyon büyüdükçe, iletişim ağları da karmaşıklaşır. Ama tehlike, iletişimin tamamen tek yönlü hale gelmesidir. Bir lider hoşuna gitmeyen her fikirle, “Bu olmaz.” diyorsa orada yeni fikirler yeşermez. Böyle bir ortamda, alt kademelerdeki sorunlar yönetime ulaşmaz; hatalar zamanında fark edilmez.


Bir bakıma organizasyon, kendi iç sesini duyamaz hale gelir. Yukarıdan aşağıya sürekli “talimat” gelir ama aşağıdan yukarıya geri bildirim gitmez.

 

Korku kültürünün hâkim olduğu yerlerde çalışanlar risk almaz, fikir beyan etmez, hatalardan öğrenmek yerine hataları gizler. Güvenin yerini korku alırsa, organizasyon hızla yozlaşır.


Bir yöneticinin en büyük başarısı, çalışanlarına hata yapma cesareti verebilmek olmalıdır. Çünkü yenilik, denemenin; denemek ise hata yapmanın doğal sonucudur.

 

 

  1. Temel Değerlerin Terkedilmesi

Her organizasyonun bir kuruluş amacı, bir ideali vardır. Organizasyon büyüdükçe, basit ama hayati ilkeler unutulur. Bunlar, disiplin, güven, iletişim ve geri bildirimdir. “Bunları zaten biliyoruz.” denir ama uygulanmaz. Kültür zayıflar, kimlik kaybolur.

Oysa uzun ömürlü organizasyonları ayakta tutan şey, vizyon değil; değer bütünüdür. Bir kurumun “Neden varız?” sorusuna net bir cevabı yoksa, yönü pusulasız bir gemininki gibidir. Bir süre ilerler, ama sonunda fırtınada kaybolur.

Ve gerçek başarı; bir varış noktası değil, bir yolculuktur. Ulaşılan noktayı korumak değil, oradan daha ileriye gidebilmektir.

Bir organizasyonun varlığını sürdürmesi ve ilerlemesi için öğrenmeyi, yenilenmeyi ve farkındalığı hiç bırakmaması gerekir.

“Başarı rehavet getirdiği anda, çöküş sessizce başlar. Ve çoğu zaman o çöküş, alkışların arasında gerçekleşir.”

 

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.