1. YAZARLAR

  2. Mehmet YILMAZ

  3. BalGöç'te Kongre: Vicdan Sınavı
Mehmet YILMAZ

Mehmet YILMAZ

Platform
Yazarın Tüm Yazıları >

BalGöç'te Kongre: Vicdan Sınavı

A+A-

Bal Göç’te Kongre: Vicdan Sınavı!

 

Bal Göç 28 Aralık’ta yapılacak sadece bir kongre değil, aynı zamanda bir vicdan sınavıdır.

Bazı kongreler vardır; yapılır, biter, unutulur. Bazıları ise ilk tarihte yapılamaz… ama uzun süre hafızalardan silinmez.

Son yıllarda yaşanan BAL-GÖÇ Genel Kurulları, tam da işte bu ikinci kategoriye giriyor. Kongreler bitiyor, küskünlükler, tartışmalar uzun süre devam ediyor.

Dün saat 11.00’de başlaması gereken kongre, çoğunluk sağlanamadığı için ertelendi. Resmî açıklamaya göre sorun yoktu; 28 Aralık’ta, çoğunluk aranmaksızın Yıldırım Yunus Emre Spor Kompleksinde yapılacaktı.


Peki, dün yaşanan gerilimin gerekçesi sadece çoğunluk muydu?

Hayır…
Mesele, şeffaflıktı.
Mesele, adil bir yarıştı.
Mesele, bir çatı derneğinin kendi üyelerine karşı sorumluluğunu yerine getirip getirmediğiydi.

 

Duyurunun Yapılış Biçimi

Kongre kararının kamuoyuna duyurulma şekli, tartışmaların fitilini ateşledi. Yönetim Kurulu cuma günü karar alıyor. Duyuru cumartesi günü çoğu üyenin takip etmediği bir gazetede ve yalnızca derneğin sosyal medya hesabında saat, 16:39’da paylaşılıyor. Duyurunun sadece sosyal medyada yapılmış olması, dernek üyelerinin çoğunun duyurudan habersiz kalmasına sebep oldu. Çoğu üye sosyal medya hesaplarını bile düzenli olarak kontrol etmediği için, kongre kararı adeta görünmeyen bir mesaj haline geldi.
Ne SMS var…
Ne e-posta…
Ne de üyelerin aidat durumunu öğrenebileceği açık bir sistem…

Bu, dernek yönetiminin şeffaflık ilkelerinden ne kadar uzak olduğunun açık göstergesidir. Ayrıca kendilerine yakın olan kesimlerin dışındaki üyeleri görmeme gibi bir tavır sergilediklerini de ortaya koymaktadır.

Dahası, iddiaya göre web sitesi çalışmıyordu. Yani üyeler, borçlarının ne kadar olduğunu dahi bilmiyordu.

Ama buna rağmen denildi ki:
“Yıl içinde aidat yatırılması gerekir. Ancak üyelik aidatını yatırmayan hazirun listesinde yer alamaz ve oy kullanamaz.”

Peki soralım:
Aidat borcunu bilmeyen bir üye, borcunu nasıl yatıracaktı?
Kongre ilanında “aidat borcu olanlar oy kullanamaz” ibaresi neden yoktu?

 

Hazirun Listesi Var Ama Yok!

En büyük kriz, hazirun listesi etrafında yaşandı.

Bazı üyeler aidatlarını aylar önce yatırmış olmalarına rağmen listede isimlerini göremediklerini söyledi.
Bazıları ise “adın yok” denmesine rağmen askıdaki listede kendi adını buldu.

Bu ne demekti?
İki ayrı liste mi vardı?
Yoksa bilgiye erişim mi keyfîydi?

Adaylardan biri olan Prof. Dr. Fahriye Vatansever Ağca, hazirun listesini talep etti.
Cevap netti:
“Veremeyiz.”

Neden?
“Yetkimiz yok.”

Ama aynı masada genel sekreter Sebahattin Soğukpınar vardı.
Komisyon vardı.
Yetkisi olmayanlar vardı ama sorumluluk alan yoktu.

İtiraz edenlere ne dendi?
“Bu tartışmaya açık bir konu değil. Dilekçe verin.”

 

Kişisel Veriler Kalkan mı, Seçim Zırhı mı?

Hazirun listesinin adaylara verilmemesi, Kişisel Verilerin Korunması Kanunu ile açıklanmaya çalışıldı.

Peki o zaman şu soru sorulmaz mı?

Bir aday, bütün üye bilgilerine sahipken…
Diğer aday hiçbir şeye erişemiyorken…
Bu yarış adil midir?

Bir aday projektör ışığı altında,
Diğeri karanlıkta…

Buna seçim mi denir, yoksa tasarlanmış bir sonuç mu?

 

Gelip öğreneceksin anlayışı

Toplantıda söylenen bazı cümleler, aslında zihniyeti özetliyordu:

“Etkinliklere katılmıyorsunuz!”

“Haberimiz olanlara katılıyoruz. Haber vermezseniz etkinlikleri nereden öğreneceğiz?”

“Bizim size haber vermek zorunluluğumuz yok. Gelir, öğrenirsiniz.”

Oysa STK’lar, kapalı devre kulüpler değildir.
Dernekler, üyeleriyle vardır.
Bilgi paylaşımı bir lütuf değil, yükümlülüktür.

 

Bir Aday, Bir Hikâye, Bir Vicdan

Tüm bu tartışmaların ortasında bir isim öne çıktı: Prof. Dr. Fahriye Vatansever Ağca.

Onun adaylığı, sadece bir yönetim değişikliği iddiası değil; bir yüzleşme çağrısıydı.

“Birleştirmeye geliyoruz” dedi.
“Kimseyi ötekileştirmeden, ortak akılla yöneteceğiz” dedi.

Ve ekledi:
“BAL-GÖÇ, bir dava derneğidir. Bu dava, asimilasyona karşı verilen onurlu mücadelenin adıdır.”

Onu karalamaya çalışanlar oldu.
Montaj fotoğraflar üretildi.
İftiralar atıldı.

Ama unuttukları bir şey vardı:
Bu camia, gerçeği tartar.

Üç kez ismi değiştirilen bir çocuğun,
Türklüğünden vazgeçmeyen bir ailenin,
Belene korkusuyla büyüyen bir kuşağın hikâyesi kolay silinmez.

Kaldı ki, kalemini silah olarak kullanan güruhun vatanseverliği, Fahriye Hocanın hizmetlerinin zekâtı kadar bile olamaz.

Atatürk, “Vatanını en çok seven görevini en iyi yapandır.” diyor. O, görevini en iyi şekilde yapan, ulusal ve uluslararası birçok konferansta kurumunu başarıyla temsil eden örnek bir bilim insanıdır.

O, sadece alanında saygın bir bilim insanı olmasının yanında, hastalarıyla gönül bağı kuran, kadirşinaslığı, insan sevgisi ve inceliğiyle de fark yaratan bir hekimdir.

 

Ve sözün özü

Bugün Bal-Göç’te mesele bir başkanlık yarışı değil.
Mesele; meşruiyet, adalet ve ahlak meselesidir.

Bir dernek, üyelerinden kaçıyorsa…
Bir yönetim, sorulardan rahatsız oluyorsa…
Bir seçim, şeffaflıktan korkuyorsa…

Orada kazanan kim olursa olsun,
kaybeden camianın kendisi olur.

28 Aralık sadece bir tarih değil.
BAL-GÖÇ için bir imtihan günüdür.

 

dış mekan, giyim, kişi, şahıs, gökyüzü içeren bir resimYapay zeka tarafından oluşturulmuş içerik yanlış olabilir.

 

 

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.