1. YAZARLAR

  2. Hülya SEZGİN

  3. Zeytinyağlı yiyemem amaaaan...
Hülya SEZGİN

Hülya SEZGİN

Ressam
Yazarın Tüm Yazıları >

Zeytinyağlı yiyemem amaaaan...

A+A-
Sanırım beş ya da altı yaşlarındayım. Kabarık kloş etekli elbisemi giydim. Saçlarımı atkuyruğu yaptı annem, ucuna da kırmızı bir kurdele bağladı gene açmış gül gibi kabarığından. Ayağımda kırmızı rugan pabuçlarım. Kelebek gibiyim. Sevinçten uçuyorum. Elinden tuttum annemin, düğüne gidiyoruz. Çankırı'da o zamanlar düğün açıkhava sinemasında olurdu.  Yalnız kadınlar gelirdi düğüne. “Kör Hasan” lakaplı görme engelli bir şarkıcı amca çağırılırdı çalgıcı olarak. Bu amca elinde udu ön taraflara oturur, hem çalar, hem söylerdi. Görmüyor ya! Kadınlar rahat...
 
O günlerde moda bir türkü söylenirdi. İşte gene çalgıcı amca onu söylemeye başladı gittiğimiz düğünde de.
 
“Zeytinyağlı yiyemem amaaaan... basma da fistaaan giyemeeem aamaaaan...
 Senin gibiii zaaaliiimeeeee... ben efendiiiim diyemeeeem aamaaan...”
 
Hasan amca udunun tellerine vurdukça vuruyor, kadınlar şakkıdı şakkıdı bir güzel oynuyor. Ben keyiften dört köşe... Az sonra üstümüze avuç avuç şeker atacaklar çünkü. Sandalyelerin arasından toplayacağım çokça. Hatta bazı teyzeler de kaptıkları şekerlerden bana verecekler. Ceplerimi tıka basa dolduracağım. E daha ne olsun o yaştaki çocuk için. Mutluluk bu!..
 
Benim öyle olur hep zaten. Bir şarkı dilime dolandı mı bütün gün onu söyler dururum. Hatta eski Türk filimlerinde de filmi seyrederken elimde kağıt kalem karanlıkta acele ile şarkı sözlerini yazardım. Sonra eve dönünce hep söylerdim. Elbet yazamadığım atladığım yerleri de kendime göre uydururdum... 
 
Gene öyle oldu şarkıyı söylüyorum ama bu kez sözlerini anlamaya çalışıyorum 
“Zeytinyağlı yiyemem...” 
Hııımmm demek ki zeytinyağı iyi bir şey değil. Annem zeytinyağlı pişirirse yemiyorum. 
 
“Basma da fistan giyemem amaaan...” 
Rahmetli babam Sümerbanktan çiçek desenli bir top basma alır annem ondan babanneme, kendisine, ablama ve bana elbise dikerdi. Kızılay dağıtmış gibi hepimiz bir örnek giyerdik elbiselerimizi. Sonra ablam isyan etti de babam farklı kumaşlardan ayrı ayrı kestirmişti elbiselik basmamızı. Hayatta artık basma elbiseyi giymem.Türküdeki kadın giymiyor ya! İyi bir şey olsa o giyerdi. Jarseler ne güzel... parlak parlak... ipek gibi kayıyor... Ondan isterim...
 
Aaah ah!.. Çocuk aklı işte... inanırdım... Oysa basma pamuklu, teri emer, sağlıklı... Jarse öyle mi ya! Ter emmez, üstelik terletir, sağlıksız naylon...
 
Geçtiğimiz günlerde okudum. Türkünün hikâyesini Prof.Dr. Kenan Demirkol ne güzel yazmış. Meğer işin içinde iş varmış. Buyurun okuyun:
 
“Marshal yardımının koşullarından biri Türkiye'nin ABD’den mısırözü yağı almasıdır. 
Yine aynı dönemde yüz binlerce zeytin ağacı sökülerek bir katliam yapılır.
Türk insanı zeytinyağından soğutularak mısırözü yağına ve margarine alıştırılır.
Bursa yöresine ait bu türkü 2 Kasım 1954 tarihinde İhsan Kaplayan' dan kaynak gösterilerek Muzaffer Sarısözen tarafından derlenmiştir (THM Repertuar numarası 1133).
 
Marshall Planı 2. Dünya Savaşı sonrasında 1947 yılında önerilen ve 1948-1951 yılları arasında yürürlüğe konan ABD kaynaklı bir ekonomik yardım paketidir.
Aralarında Türkiye'nin de bulunduğu 16 ülke, bu plan uyarınca ABD'den ekonomik kalkınma yardımı almıştır (wikipedia). ABD geçmişten beri dünyanın en büyük mısır üretici ülkesidir.
ABD birikmiş olan mısır dağlarını eritmenin bir yolu olarak mısırözü yağı ihracaatını keşfetmiştir.
 
Marshal yardımının koşullarından biri Türkiye'nin ABD’den mısırözü yağı almasıdır (Yeni Sömürgecilik Açısından Gıda Emperyalizmi, Osman Nuri Koçtürk, Toplum Yayınları, 1966).
Buna koşut olarak Türkiye’de ilk margarin fabrikası kurulur.
 
Yine aynı dönemde yüz binlerce zeytin ağacı sökülerek bir katliam yapılır. Kalan zeytin ağaçlarından elde edilen zeytinyağının büyük bölümü ABD tarafından Dolar karşılığı alınır ve mısırözü yağı TL karşılığı satılır.
 
Türk insanı zeytinyağından soğutularak mısırözü yağına ve margarine alıştırılır. Bu amaçla zeytinyağı "ısınırsa kanser yapar" gibi yalanlar uydurmaktan da geri kalınmaz.
 
Hâlbuki zeytinyağı halk ağzındaki deyişiyle dumanlaşma derecesi en yüksek (en zor yanan) sıvı yağlardan biridir.
 
Bununla da kalınmaz, kötülemek için tıpkı bugün yapılan halkla ilişkiler endüstrisi çalışmaları gibi “Zeytinyağlı yiyemem aman, basmadan fistan giyemem aman...” diye türkü sipariş edilir ve ülkenin en popüler türküsü yapılır.
 
Katı yağ/margarine mahkûm edilen halk, 20-30 yılda bir kaşık yağa bile muhtaç hâle getirilir.
 
Basma giyen kadınlar, plastik giysilerle tanıştırılır…”
 
İşte böyle ne acı değil mi? Merak ediyorum şimdilerde de HES RES hikayesi ile asırlık zeytin ağaçlarının sökülmesinin arkasından ne çıkacak acaba? 
 
Hülya Sezgin/[email protected]
Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum