1. YAZARLAR

  2. Neşe DİLEKÇİOĞLU

  3. Patron'un çocukları...
Neşe DİLEKÇİOĞLU

Neşe DİLEKÇİOĞLU

TRT THM Sanatçısı
Yazarın Tüm Yazıları >

Patron'un çocukları...

A+A-

Demokratik bir ülkede attığım bu başlık beni utandırırdı.

Tv Kanallarına, tüm tartışma programlarına tek tek bakıyor izliyorum, tarafsız bölge bile taraflı.

Sonra aklıma patronlar geliyor.

İktidar da kim varsa onların borazanı olmuş düdüklereni ötürüyorlar.

Hatta öyle ki daha da  ileri giderek, biz tarafız isteyen izlesin, istemeyen zaplasın diyorlar.

Bu durumda tartışma programı sunan gazetecilerin, gevrek gevrek gülerek  kendilerine muhalif gördükleri konukları konuşturmamak gibi bir görev üstleniyorlar.

Demokrasiye inanıyoruz, bakın çağırdık gibi politik bir savunmaları var.

Baktılar sorularla sıkıştıramıyor, takır takır yanıtlarını alıyorlar, iki ayakları bir pabuca giriyor emirle programı kapatıyorlar.

Düştükleri bu vahim duruma üzülüyorum aslında.

Patronları ne derse onu uyguluyorlar.

Satın alınmış bir gazetecilik gazetecilik midir?

Alınamayanlar mı?

Onları zaten iktidar, patronlarına emir vererek çoktan  saf dışı bıraktı.

İktidardan yana oldun mu yaşadın.

Boğazda yalın bile olur.

Yalıyı görenler kimbilir hangi kalantor un evidir diyerek iç geçirmişlerdir.

Gazeteci her kılığa giren değil, kılıksızlığı kılıf uyduran hiç değil, onları şekle sokan yanlışları kim olursa olsun dile getiren, doğruları korkmadan savunan insanlardır.

Bizde nasıl peki?

Ellerine  tutuşturulan, yanıtları zaten hazır olan  soruları, ellerindeki metne harfiyen uyarak soran, sonuçta da program bitiminde güzel bir program oldu aferin diyerek sırtları sıvazlanan, patronun çocukları onlar. 

Zincirleri patronlarının ellerinde.

Hafif uzun bıraksalar da çizmeyi aştıklarında gazetecilik hevesiyle kafalarından o an irticalen soru yöneltirlerse,  hızlıca çekiyor zincirlerini patronları.

Sonra yüz mimiklerinden, huzursuz hallerinden bir şeyler döndüğünü hissediyorsunuz.

Kulaklarını kaşıyor gibi yapsalar da, kulaklıktan gelen komuta acilen uyarak, gelen konuğun lafını ağzına geri sokup, tamam program bitti diyorlar.

 Gelen konuk Saati gösterse de, sanırım geri kalan süreyi penguen belgeseli ile kapatıyorlardır.

Tatlı hayat. 

Onlar bu tatlı hayatın esirleri.

Yaşam standartlarını gazeteciliğe yeğlemişler.

Gazeteci, hele bir de araştırmacı gazeteciyse tüm yolsuzlukları gözönüne serer.

Bunlar buldukları yerde patronun kulağına fısıldıyorlar onlar gereken yere iletiyor. 

Kısır bir döngü gibi, her şey istedikleri doğrultuda ilerliyor.

Gazeteciliğin gereği, her iki tarafı yanlışlıklarını bulduklarında yazan, uyaran, hesap soran gazeteciler yok mu?

Var elbette.

Bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar azlar.

Ve bunun için çok değerli, kıymetliler.

Onları pamuklara sararak korusak yeridir hani.

Ama ne yazık ki koruyamıyoruz.

Içerisi doğruları korkusuzca yazan gazetecilerle dolu.

Dışarıdakileri de aba altından sopa göstererek korkutmaya çalışıyorlar.

Ya patronun adamı olacaksın ya da?

Tehditler gırla ve aleni, çekindikleri hiç  bir şey yok.

Genel Başkan döven dışarıda, elleri öpülüyor, hayır dualarını alıyorlar.

Ellerinde çifte silahla tehdit edenler, konuşmaları cımbızla çekerek diledikleri gibi montajlayanlar sosyal medya da neredeyse fenomen olmuş durumda.

Toros olmasa da ( yenileri daha konforlu)  plakasız araçlar, evlerinin önünde gazetecilerin suratlarını dağıtıyor, göz dağı veriyorlar.

Adı ne mi oluyor?

Trafik magandası.

Kardeşim gece yarısı, üstelik evlerinin önüne gelmişken, nasıl trafik magandası oluyorlar?

Peki öyle olsun bu kaş göz patlatmanın hukuken bir karşılığı yok mu?

"Çok kaşındı, önüme geçti, makas attı dövdüm hakim bey"

"Uyarmışlardı onları şehit cenazelerine gelmeyin diye geldiler, dayanamadım, o ruhla bir yumruk attım hakim bey"

Takipsizlik.

Neyi takipsizlik, takibi mi takipsizlik?

"Tamam takip edin çıkın gidin"

"Yani dosyayı demek istedim"

Bu durumda kaşı gözü yarılmış gazeteciler geri adım atıyorlar mı?

Hayır.

Daha bir bileylenmiş şekilde yolsuzluk dosyalarını bir bir  çıkararak ne olmuş ne bitmiş, halkı aydınlatıyorlar.

Yani halkın aydınlanması için yumruklar havada uçuşuyor.

Onlar patronun çocukları değil, gerçek gazeteciler.

Sahiplerinin sesi asla değil, bedel ödeyenler.

Öyle yatları katları yok, evleri kira.

Onurları ve tükenmez korkusuz kalemleri var.

Bir de özgürlüğe adanmış bedenleri.

Olağan, olması gereken  bir tartışma programı yönetmenin nesi gündem oluyor?

Sorulan soruların tarafsızlığı tabii.

Daha önceden sorular ÖSYM gibi kaçırılıp ellerine verilecek mi?

Hele bir bakayım neler sorulacak, taktik belirleyim mağduru oynayım, bildiğim yerden sormadın böyle soru olmaz  diyecekler mi?

Tröst leşen televizyon kanallarında bu oluyor, izliyoruz.

Hatta soruları bile biliyorum ben, üç aşağı beş yukarı tutuyor da.

"Efendim kürt sorununa nasıl bakıyorsunuz?"

Kem küm falan filan!

Yahu bin yıldır birlikte yaşayan insanların böyle bir sorunu olmaz! O emperyalistlerin ülkeyi bölmek için kurduğu tuzaklar. 

Bu ülkede ortak yaşamak için demokrasinin uygulanması yeterli.

Bakın Suriyeliler'e onlar sorun oluşturuyor! Türk yurdunda, Türk 'ün kellesini kesecek kıvama bile gelmişler.

Demografik yapı değişiyor 10 sene sonra "Bu üreme hızıyla onlar yönetecek bu ülkeyi" diyebilecek bir baba yiğit siyasetçi var mı?

Patron'un çocukları!

Suriyeliler Türk vatandaşı olunca oylarına talipler. 

Suya sabuna dokunmadan herkesin oylarına ihtiyaçları var.

Dönüp "Suriyeli vatandaşlarım, pe ke ke li vatandaşlarım, Kürt vatandaşlarım" diye başlayacak bir oy bir oydur hesabıyla.

Keskin bir bıçak gibi kesip atan olacak mı?

İki ucu moklu değnek misali değneğin ortasından mı tutacaklar onu bilemem!

Keşke Türkler'e de sorsaydılar!

"Yahu Neşe hanımcığım ülkeye Cumhurbaşkanı seçmiyoruz! Seçilen ülkeyi değil İstanbul'u yönetecek" der gibisiniz.

Tamam da o zaman neden "İstanbul'u alan değişime evet der" diye başlıyor tüm cümleler?

İçimden ne geçiyor biliyor musunuz?

Keşke soruları ben sorsaydım!

İki -üç türkü de attırır kafaları bir güzel düzeltirdim. 

İlk türkü; 

"RIZKIMI VEREN HÜDÂ'DIR KULA MİNNET EYLEMEM"le başlar arkasından kameramanların ve rejinin  şaşkın bakışları arasında;

"ZENGİNİMİZ BEDEL VERİR / ASKERİMİZ  FAKİRDENDİR"denle devam eder; Arada "BİLAL OĞLAN"a bağlar, potpori olarak "KİRPİKLERİNİ OK EYLE VUR SİNEME ÖLDÜR BENİ" ve finalde;

Kapanış Türküsü olarak da "MURAT GİLİN DAMINDAN ATLAYAMADIM / LİRALARIM DÖKÜLDÜ TOPLAYAMADIM"a eşlik isteyerek güle oynaya bitirirdim!

Sorular mı?

Zaten halk olarak yanıtını biliyoruz.

İsmail kardeşim gel bu işi bir düşün bak 'seyretmem' diyenler var!

Söz, solo program gibi yapmayacağım, sen de bağlama çalarsın, bağlar gideriz programı. 

Kimse bize; "Patron'un çocukları" diyemez o zaman...

Ne dersin?

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum