1. YAZARLAR

  2. Neşe DİLEKÇİOĞLU

  3. Ona sevdiğimi söyle
Neşe DİLEKÇİOĞLU

Neşe DİLEKÇİOĞLU

TRT THM Sanatçısı
Yazarın Tüm Yazıları >

Ona sevdiğimi söyle

A+A-

En çok ihtiyacımız olan şeyi hayatta ne kadar az kullandığımızı söylemek, yadsınamaz bir gerçek. Sarılarak sevgimizi haykırmak neden zor?

Önce karşımızdan duymak istediğimiz için mi sizce?

Sosyolojik incelediğimizde, her şeyi önce karşı taraftan beklemenin altında acaba güvensizliğimiz mi, alacağımız cevabın altında ezileceğimiz için mi dersiniz?

Ya sevmiyorum derse!

Derse der yani bu da senin şansın olur. Sen yine de söyle...

Duymak istediğimiz şeyi ya karşı taraf da önce bizden duymak istiyorsa...

Ayıkla pirincin taşını.

İki taraf da beklemede.

Kendimden örnek verirsem, evin en küçük bireyi olarak sevginin sözel değil, bir bakışta, davranış biçiminde kavradığım için; sanırım sevgi açlığım büyümeden annemin bakışlarının içinde sevgiyi gördüğümü söyleyebilirim.

Ablama işten döndüğünde: "Oyyyy benim fedakâr kızım, yemekleri de yapmış, evi de silip süpürmüş kardeşlerine ben gelene kadar annelik de yapmış." dediğini hatırlıyorum.

"Seni seviyorum benim ilk gözağrım güzel kızım." diye bitirirdi sözlerini.

"Ya ben?" der gibi ablamın omuzlarının üstünde annemin gözlerinin içine baktığımı, o sevgiyi görmek istediğimi çocuk yaşlarda iyi hatırlıyorum. Göz kırparak 'seni de seviyorumdu' o bakış, rahatlardım.

"Anladım!" der gibi gözlerimi iki kez yumarak karşılık verirdim o bakışa.

Nedenine gelince ablamın anne fedâkarlığını onayladığım içindi tabii... Bunu anladığım için, hiç kucaklayarak bol öpücüklü sevgimi ifade edemedim.

Sevgim gözlerimdi. Ona bakar: "Seni seviyorum anne." derdim.

Yine de duymak duyurmak güzel olurdu değil mi...?

Sözcüklerin de yürekte bir karşılığı vardı elbette. Seni seviyorum...

Bu sihirli sözcük, dilimizde pelesenk olsa ne kadar sevgi dolu, hoşgörülü bir toplum olurduk.

Geleneklerden getirdiğimiz büyüğe saygı anlamında atalarımızın yanında ne eşimizi, ne çocuğumuzu sevebildik. Ayıptı, ayıplanırdı.

Sevgisiz büyüdük desem yeridir.

Sanırım bu yüzden, yerli film izlediğimizde tüm salon baş aktörün sevdiğine sarılmasını canhıraş alkışlayıp, tüm salon aynı anda ıslık çalardık.

"Fiyuuuut! Fiyuuuuuut!" İşte buuu. Bu kadar yani. Kazara gecikseler, bağırırdık hadi sarılın vazgeçmeyin birbirinizden. Hadi öpüşün artık. Genellikle Türk aktristlerin kırmızı çizgileri vardı senaryoyu okuduklarında.

"Öpüşmem!"

"Öyle ağız ağıza olmam!"

"Yatak sahnesi kabul etmem!"

Anlıyorduk o yaşlarda film karesine öpüşüyor gibi arkalarına döndüklerinde aslında öpüşmediklerini. Bu sorun değildi. Kavuşmuşlardı ya. Birbirlerini seviyorlardı. Ailelerine direnerek sevgilerinin büyüklüğünü ispat etmişlerdi, bu yeterdi bize.

Malkoçoğlu'nun bir kılıç darbesiyle on kişiyi devirmesini bile; aslında inanmasak da kahramanlığımızın ölçüsü olarak ellerimiz patlayana kadar alkışlardık. Hep kandırıldık aslında iyi mi.

Acı gerçekler ve hayaller arasında geçti gençlik yıllarımız. Ar ettik bir çoğumuz sevdiğimize onu ne kadar çok sevdiğimizi söylemeye. Bakışlarımızdan anlar sandık, o da gitti söyleyeni tercih etti...

İnsan duymak istediğini duyduğunda uzaklaşır mantığı hayatımızı köreltti.

Şimdi görüyorum ki tüm şiddet vakalarında sevgisizlik yatıyor. Annenin, babanın sevgisiz yetişen çocukları şiddeti tercih ediyor, o bilmediği sevgi sözcüklerinden uzak.

Vuruyor, kırıyor, şiddet uyguluyor, öldürüyor. İnsana şiddet, hayvana şiddet toplum olarak bizi esir aldı. Her gün haberlerde aynı şey.

Terketti, hazmedemedi, sevdiğini öldürdü. Bunun zemini de o yıllarda insanın sevdiğine yazdığı kokulu mektubunda yatıyor...

"Ya benimsin, ya kara toprağın!!!" diyerek.

Hoppalaaa, yani şimdi karşı taraf direnirse kara toprağın mı oluyor?Sevginin karşılık beklemediğini, içimizde var olanı vermek olduğunu felsefe kitaplarında geç okuduk.

Aslolanın sevmek fiili olduğunu Eric Froum`un kitabından öğrendik. Ya da psikolog ve yazar Özcan Köknel`den...

Öyle ya doğayı, çiçeği, böceği sevdiğinde senin olmuyor, kendinde var olanı veriyor insan.Güzel bir şey gördüğümüzde al gözüm seyreyle diyoruz.Bizim mi oluyor, hayır. Bizim olan ne var?

Hiç! Bir tek geriye insanı insan yapan o güzel şey, o sihirli kelime sevmek kalıyor. Ve fiiliyata geçirip kelimelere dökmek. Seni seviyorum. Çok zor değil. İlle bir erkeğin ya da kadının dilinde de değil üstelik. Her şeyi sevebilir insan. Bir tek söylemekte dilimizde sorun var. Beyin şöyle diyor, dilimiz lâl.

Bir şarkı vardı hatırlarsınız belki. Sözleri şöyle: "Seni seviyorum. Bir daha söyle. Seni seviyorum. Bir dahaaa." diye sürüyor sözler.

Ne kadar hasret kaldıysak artık.

Şarkı bu nidayla bitiyor: "Bir dahaaa. Bir daha söyleeeee" diye.

Söyleyelim o zaman çok da zor değil ki eğer gerçekten yüreğinizde hissediyorsanız.

"Sizi seviyorum dostlarııııım."

"Seni seviyorum hayaaat."

"Seni seviyorum Anneeee."(Ben de seni)

"Seni seviyorum eyyy yüce insanlıık."

Ve sonra çevreye kulağımı kabarttım.

Ses yok..

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.