1. YAZARLAR

  2. Fazlı KÖKSAL

  3. MAHKEME KAPILARINDA
Fazlı KÖKSAL

Fazlı KÖKSAL

Ortak Ses
Yazarın Tüm Yazıları >

MAHKEME KAPILARINDA

A+A-

 

Adaletin gecikmesi adaletsizliktir.W. S. LANDOR
 
“Adalet Mülkün Temelidir” sözünü mahkeme salonlarına asan ülkemizde, ne acıdır ki hukuk çok yavaş işliyor. Adalet gecikiyor. Davalar sonuçlandığı zaman da vicdanlar yeterince tatmin olmuyor.
Hukuk sistemimiz, “USUL” problemi ile boğuşuyor. Usul hukukundaki karmaşa adaletin gecikmesine, hatta gerçekleşmemesine neden oluyor. Bu eleştiriler toplumumuzda yıllardır tartışılır. Ama bir türlü çözüm bulunamaz.
Sıradan bir vatandaş olarak; Hukuk sistemimize getirilen eleştirilerin doğru olduğunu idrak eder, ancak vahametini anlamazdım. Ne zaman ki “Mahkeme Kapılarına” düştüm, aksaklıkları gördüm, durumun vahametini kavradım.
İlk kez 2001 yılında “Mahkeme Kapısına” düştüm. Ve 13 yıldır “Mahkeme Kapılarında”yım. Bazen davacı, bazen tanık, bazen de davalı olarak.
 
1) Asliye Ceza ve Ağır Ceza’da yargılanmamın öyküsü ve Adli Para Cezasına Mahkum edilişim.

2000 Yılında DENETDE (Devlet Denetim Elemanları Derneği) Genel başkanı idim. Bir yaz akşamı, Dernekte önemli bir Kamu Bankası Genel Müdürü’nün konuk olduğu televizyon programını seyrediyorduk. Genel Müdür, Batık Kredilerden kaynaklanan “Görev Zararı” olmadığını iddia edince; program yöneticisine muhatap bir faks mesajı yazıp, O bankanın kamuoyuna intikal etmiş batık kredilerini sıraladık. Ayrıca, O banka ile ilgili bazı yolsuzluk iddialarını da ilave ederek bunları sormasını program yöneticisinden talep ettik. Televizyon programında, ilettiğimiz sorular sorulmadı. Ancak, program yöneticisi çektiğimiz faksı Genel Müdüre iletmiş. Birkaç ay sonra Bankanın, Cumhuriyet Savcılığına benim ve Dernek Genel Sekreteri Atılay ERGÜVEN hakkında iki ayrı suç duyurusunda bulunduğunu öğrendik.  “Dernekler Kanununa muhalefet” ve “Banka Sırlarını İfşa” ile suçlanıyorduk Bu olay, kamuoyunda yankı buldu. Muhalefet partilerinin milletvekilleri destek ziyaretlerine geldiler. Ankara Barosu, bizleri savunmak için avukat görevlendirdi. Dernekler ile ilgili suçlara bakan Savcı bizi gayet iyi karşıladı, bir Denetim Derneğinin yolsuzluklarla mücadele etmesinin asli görevi olduğunu, bir suç işlemediğimizi söyledi. Biz de en azından suçlamanın “Dernekler Kanununa Muhalefet” bölümünden kurtulduğumuza inanarak “Yaşasın Adalet” dedik. Bu arada Türk Telekom’da Pazarlama Dairesi Başkanlığına atandım. Başmüfettişlikten ayrıldığım için, 2000 Yılı sonlarında DENETDE Genel Başkanlığından istifa ettim. Dernekten bu olayla ilgili bir para cezası çıktığını belirttiler. Ödedim.
03.Nisan.2001 Günü, “Bankalar Kanununa Muhalefet”ten Asliye Ceza Mahkemesinde yargılandık (1). Mahkeme, Bankalar Kanununa muhalefet suçlarının “Ağır Ceza” mahkemesinin görev alanına girdiğini belirterek, görevsizlik kararı verdi. Mahkemeden çıkarken şaşkınlık içindeydik, kamuoyuna mal olmuş, gazetelerde yer almış haberleri sorduk diye “Banka Sırlarını İfşa” ile suçlanarak Ağır Ceza Mahkemesinde yargılanacaktık. Üstelik sorduğumuz sorular muhatabına yöneltilmemişti. Banka personeli olmayan, hatta O bankada mevduatı olmayan bizler nasıl bir Bankanın sırrına vakıf olabilir ve onu ifşa edebilirdik?
Ağır Ceza Mahkemesinde Hâkimin karşısında ayağa kalkınca kendimi çok aciz hissettim. Çok yüksek bir kürsüden, bize yüksekten bakan bir yargıç karşısında, şaşkınlık içindeydim. Ayağa kalktığımda, gayri ihtiyari ellerimi arkadan birbirine bağlamışım. Mübaşirin, “ellerini indir” diyerek ellerime sopa (cetvel mi idi?) ile vurması, şaşkınlığımı daha da artırdı. İçimde fırtınalar esiyordu. Adalet sistemini ciddi olarak orada sorgulamaya başladım. 13.Eylül.2001 günü gerçekleşen  O duruşmada beraat ettik. (2)
Bu iş böylece kapandı sanıyordum. 2003 yılında adli sicil kaydımı almam gerekti. Adli sicil kaydımda, “Dernekler kanununa muhalefetten adli para cezasına mahkum edildiğim” yazıyordu. Tekrar şok… Ve hukukta “USUL”ün önemini ilk kavrayış…Meğer, bir “USUL” hatası yapmışız. Savcılığın bir yazısına zamanında cevap vermemişiz. Bu nedenle “adli para cezasına” mahkum edilmişiz.
 
2) Gönderdiğim bir elektronik posta nedeniyle 5 yıl süren yargılama ve mahkumiyet.  
 
İnternet hayatımıza girdiğinden beri, modalar, alışkanlıklar ve çılgınlıklar ile tanıştırıyor bizleri… Şimdi Facebook ve twitter modası var…İnsanlar zamanının büyük bölümünü sosyal ağlarda geçiriyorlar. İlk zamanlar, yalnızca gazete okumakta, bazı siteleri takip etmekte, İngilizcemiz varsa bazı bilgilere ulaşmakta kullanıyorduk. 2004-2008 yıllarında, hazırladığım PPS sunumları, yazdığım yazıları, başkalarının yazdığı güzel yazıları e-posta yoluyla dağıtmakta kullanıyordum interneti çoğunlukla… Cem Boyner’in şirketinin personeline eğitimin önemini anlatmak amacıyla gönderdiği bir Fıkra’yı (3) da, 2006’nın başlarında bazı arkadaşlar ile Türk Telekom yöneticilerine gönderdim… Aradan birkaç ay geçti izindeyim… Kayseri’de…Telefonum çaldı, bir mühendis arkadaş, “Başkanım  Türk Telekom yöneticisi  ….. sizin hakkınızda Cumhuriyet Savcılığına suç duyurusunda bulunmuş, savcılık e-postanın sizin mail adresinizden, sizin bilgisayarınızdan çıkıp çıkmadığını soruyor. Biz mecburen doğruyu bildireceğiz, ancak siz şöyle, şöyle ifade verirseniz e-postayı sizinle ilişkilendiremezler.” Dedi. Yaptığımın suç olmadığını, doğruyu söyleyeceğimi, daha sonra inkar edeceğim hiçbir işi yapmadığımı ifade ederek, kendisine Teşekkür ettim.
Ankara’ya döndükten birkaç ay sonra Savcılıktan davet geldi. İfadem alınacaktı. C. Savcısı  bir süre ayakta beklettikten sonra “otur” dedi. “Bu maili niye attın” diye ilave etti. Ben “Ne maili” deyince, “ne maili olduğunu biliyorsun. ….. ‘a bir mail atarak hakaret etmişsin.” Ben hakaret etmediğimi, bunun internette dolaşan bir fıkra olduğunu ifade etmek isterken, “şimdi senin ifadeni almayayım, git özür dile, dilekçesini çeksin iş kapansın” diyerek sözümü kesti. Ben de, bir suçum olmadığını özür dilememin mümkün olmadığını belirterek ifade vermek istediğimi söyledim. “Sen bilirsin, memuriyetten atılmak mı istiyorsun?” dedikten sonra ilave etti: “Emekliliğin gelmiştir gerçi” . Daha sonra çok kısa bir ifademi aldı.
C.Savcılığı daha sonra iddianame düzenleyerek, Asliye Ceza Mahkemesinde Hakaret davası açtı. Mahkeme, mailde suç unsuru olup olmadığını tespit için bilirkişi tayin etmedi. Mail gönderdiğim diğer kişilerin tanık olarak dinlenmesi talebimi mahkeme dikkate almadı ve 3. celsede kararını verdi . Dört ay mahkûmiyetime ve mahkûmiyetin para cezasına çevrilmesine… 4300 TL civarında para cezasına mahkûm oldum.
Kararı temyiz ettim. Esasa yönelik itirazımı değerlendirmeyen Yargıtay “USUL”e ilişkin itirazlarımızı yerinde görerek kararı bozdu, cezam 5 yıl ertelendi..
 
3) Türk Telekom Aleyhine Açtığım Davalar…

Türk Telekom’dan ayrıldıktan sonra, Türk Telekom’a iki dava açtım.
Birincisi İş Mahkemesinde Kıdem Tazminatı davası. Tabii Türk Telekom aleyhine açılan tüm Kıdem Tazminatı davaları gibi sonu hüsranla bitti…
İkinci Davayı da, Türk Telekom Sağlık Yardım Sandığı birikiminden payıma düşen miktarın iadesini sağlamak amacıyla Türk Telekom Sağlık Yardım Sandığı ve Türk Telekom Genel Müdürlüğü aleyhine İdare Mahkemesine açtım. Kaybetme ihtimalinin çok yüksek olduğunu biliyordum. Ama yine de denedim. Yine “USUL”… İdare Mahkemesi görevsizlik kararı vererek dosyayı İş Mahkemesine sevketti… İş Mahkemesi de talebi reddetti…
Sonuçta, Türk Telekom avukatlarına 4100 TL vekalet ücreti ödedim…
Ama bir kazancım oldu, bazı belgelere mahkeme aracılığı ile ulaştım.
 
4) Türk Telekom’un Telekomcular Derneği Aleyhine Açtığı Dava
 
Telekomcular Derneği adına hazırladığım ve  21.09.2010 tarihinde  yayınlanan “Türk Telekom’un Özelleştirilmesi- Bir Talan’ın Hikayesi” konulu rapor, (4) kamuoyunda oldukça ses getirmiş, raporda belirtilen konular, çeşitli milletvekillerince  TBMM Gündemine taşımışlar,  bazı köşe yazarları raporumuzdan alıntı yapmışlardı.
Bu raporun  ses getirmesinden ve derneğimizin web sitesinin yayın politikasından  rahatsız olan  Türk Telekom, 29.11.2010 tarihinde mahkemeye başvurarak , “Türk Telekom’un Özelleştirilmesi- Bir Talan’ın Hikayesi” başlıklı raporun yayınına ve dağıtımına ihtiyati tedbir koydurmuş ve derneğimiz aleyhine 50.000 TL tazminat davası açmıştı.
Ankara 9. Asliye Hukuk Mahkemesi, 19.07.2011 tarih 2011/185 Sayılı Kararında, Türk Telekom’un talebini reddetti. Haklılığımızı tescil etti.
Ankara 9. Asliye Hukuk Mahkemesi söz konusu kararında;
“…. Davaya konu raporda, ülkemizin en büyük firmalarından olan davacı şirketin özelleştirmesinin ne getirip, ne götürdüğünün , topluma yönelik taahhütlerinin yerine getirilip getirilmediğinin sorgulandığı ve ifade özgürlüğü kapsamında kamuoyu ile paylaşıldığı, çeşitli eleştirilerin yapıldığı, konu ile ilgili görüşlerin bildirildiği, değerlendirmelerin eleştirisel bir yaklaşım olduğu, raporda ele alınan konuların güncel ve kamuoyunun ilgisini çekecek nitelikte olduğu, eleştiri ve yorumların veriliş biçiminde bir aşırılık olmadığı, ülkemizin en büyük firmalarından olan Türk Telekom’un özelleştirilmesi ve sonrasındaki gelişmelerin topluma duyurulmasında, kamuoyunun bilgilendirilmesinde ve kamuoyu oluşturulmasında hukuka aykırılık bulunmadığı ve davalı yararına hukuka uygunluğun gerçekleştiği, davalının kişilik haklarına saldırıda bulunulmadığı anlaşıldığından davanın reddine” karar verildiği belirtilmiştir.
Türk Telekom’un bu girişimi nedeniyle, her ne kadar Raporu 8 ay süreyle yayından kaldırmış olsak da, sonuç itibariyle kazanmış olmamız, hem de Türk Telekom gibi hukuki ve maddi imkanları sınırsız bir kuruma karşı bu kazanım mutluluk vericidir.
 
5- Türk Telekom ile ilgili olarak kişi ve kurumlarca açılan davalar.
 
1994 Yılından bu yana, Muhalefet Partilerince Türk Telekom’la ilgili yasaların iptali istemiyle Anayasa Mahkemesine açılan davaların, Çeşitli Kurumlarca Türk Telekom tarifelerinin iptali için Danıştay’a açılan davaların, 2005’ten bu yana İmtiyaz Sözleşmesinin iptali için çeşitli kişi ve kurumlarca açılan Danıştay’a açılan davaların kararlarını inceledim. Çoğunun safahatını yakından takip ettim.
Rekabet Kurulu’nun ve BTK’nın (Eski Telekomünikasyon Kurumu) Türk Telekom hakkında özelleştirmeden önce ve sonra aldığı kararları karşılaştırarak inceledim.
Çoğu kez, kararlarda, hukukun mu, yoksa gücün mü esas alındığını anlayamadım.
Ve 2006’dan itibaren arkadaşlarımızın açtığı davaların (Kıdem Tazminatı, Unvan Yükselmesi, İhbar tazminatı, SYS, Ücret Dondurulmasına itiraz, 1. Tiplerin DPB Bildirilme talepleri, Nakil Ücretinin tespiti, Asli sürekli personel, İşe İade, Türk Telekom’da kullanılan Unvanların iadesi, SYV üyelik, Denge Tazminat vb.) gidişatını takip ettim, yüzlerce karar okudum. İnceledim, karşılaştırdım..
 
Kısacası, son on yılımın küçümsenemeyecek bir bölümünü Türk Hukuk sistemi üzerine kafa yorarak geçirdim.
 
SONUÇ;

Tüm bu deneyimler bana gösterdi ki;
Yasalar hazırlanırken gerekli özen gösterilmemektedir, çoğu zaman kanun koyucunun niyeti yasalara eksik yansımakta bu da uygulamada sorunlara yol açmaktadır.
Türk hukukunda hakkını almak için büyük ölçüde sabır ve meşakkat gerektirmektedir. Ama sabreden, tüm hukuk yollarını deneyenler haklarını sonunda alabilmektedir. 
Adalet mekanizması Abdurrahim Karakoç’un “Hakim Beğ” (5) şiirini doğrular ölçüde yavaş çalışmaktadır.
Çoğu zaman, genel öngörü ile yargı sonuçları çelişmekte, mahkeme kararları ile kamuoyu vicdanı zaman zaman çatışmaktadır.
Bilirkişi müessesi ıslaha muhtaçtır. “Adliye bu gün, bilirkişi müessesesi dolayısıyla bir buhran, bunalım içindedir; bir kriz geçirmektedir.”(6)
Zamanaşımı ve zamanaşımının uygulanması/algılanması  konusunda ciddi problemler vardır.
USUL çoğu zaman ESAS’ın önüne geçmektedir.
USUL HUKUKU şekle, ayrıntıya boğulmuştur. Çok önemsiz usulü hatalar yönünden davalar kaybedilmekte, haklar zayi olmaktadır.
“Görevsizlik Kararı” sonucunda karşı tarafın vekalet ücreti ödenmesi adaletsizliktir.
Mahkeme kararının adil olmadığını düşünen yurttaş; Bir Yargıtay Başkanımızın söylediği “Hakim, vicdanı ile cüzdanı arasında sıkışmıştır” sözüne, “Yasalar örümcek ağına benzer, küçük sinekler örümcek ağına yakalanır. Eşek arıları da deler geçer” tanımlamasına itibar etmekte hukuk sistemine güveni sarsılmaktadır.
Kısacası; Türk Hukuk Sistemi aksamaktadır. Türk Hukuk Sisteminde acil reforma ihtiyaç vardır.
Müslüman olduklarını iddia edenlerin, Hz.Muhammet’in “Bir günlük adaletin, 60 yıllık ibadetten hayırlıdır.” Hadis-i Şerifinin önemini idrak ettikleri, yasaların toplumun ihtiyacına göre hazırlandığı,  insanların “Ben yargıda hakkımı en kısa sürede alırım” inancına sahip oldukları, hızlı ve adil bir  hukuk sisteminin tesis edildiği bir Türkiye özlemiyle…
5) HAKİM BEĞ
Gene tehir etme üç ay öteye,/Bu dava dedemden kaldı hâkim beğ. /Otuz yıl da babam düştü ardına; /Siz sağ olun, o da öldü hâkim beğ.
Kırk yıl önce; yani babam ölünce, /Kadılıklar hâkimliğe dönünce,/Mirasçılar tarla, takım bölünce, /İrezillik beni buldu hâkim beğ.
Yaşım yetmiş iki, usandım gel-git;/Bini buldu burda yediğim zılgıt. /Eğer diyeceksen: 'bana ne, öl git!' /Oğlumun bir oğlu oldu hâkim beğ.
Sekiz evlek tarla, bir geverlik su, /Yüz yılda höküme bağlanmaz mı bu? /Kazanmasam da hu, kazansam da hu! /Canım ta burnuma geldi hâkim beğ.
Keşife-meşife, damgaya, harc'a /Kanımız kurudu harca da, harca.. /Sayenizde avukatlar yıllarca,/Fakiri yoldu da yoldu hâkim beğ.
Mübaşir itekler, kâtip zavırlar; /Değişti bizde de göya devirler./Yüz yıl önce adam yiyen gâvurlar,/ Tapucuyu aya saldı hâkim beğ.
Kabahat sizde mi, kanunlarda mı?/Şaşırdım billâhi yolu yordamı.. /Kızma sözlerime alam kadanı, / Sıkıntıdan içim doldu hâkim beğ.
Mülkün temeliydi adalet hani?.../ Bizim hak temelde saklı mı yani? /Çıkartıp ta versen kim olur mâni?/ Yoksa hırsızlar mı çaldı hâkim beğ?!
Hem davacı pişman, hem de davalı../Bu yolda tükettik çulu, çuvalı. /Sabret makamından çalma kavalı,/ Sürüler ekine daldı hâkim beğ.
 6- Prof.Dr.Tahir ÇAĞA, Ticaret Hukuku ve Yargıtay Kararları Sempozyumu, V, s.123:
Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum