1. YAZARLAR

  2. Ruhittin SÖNMEZ

  3. Göz göze iletişimin sihri
Ruhittin SÖNMEZ

Ruhittin SÖNMEZ

Yazarın Tüm Yazıları >

Göz göze iletişimin sihri

A+A-

“Bir anne ve baba olarak çocuğunuzun geleceği ile ilgili verebileceğiniz en büyük hediye günde en az 15 dakika çocuğunuz ile göz göze sohbet edebilmenizdir.”

Bu çarpıcı cümle, kişisel gelişim seminerleri sunan bir iletişim psikolojisi uzmanı olan Doğan Cüceloğlu’na ait.

Hepimiz çocuklarımızın ahlaklı, karakterli, güvenilir ve mutlu insanlar olmasını isteriz. Tabii okulunda başarılı olmasını, iş hayatında önemli mevkilere gelmesini, sosyal hayatında imrenilen biri olmasını da isteriz.

Ama bu iki cümlede istediklerimiz birbiriyle çelişkili istekler mi, yoksa birinci cümledeki isteklerimiz diğer taleplerimize de olumlu katkı mı yapıyor?

Ahlaki kimlik ile akademik başarı, derin düşünme yeteneği, empati (halden anlama) becerisi, sosyalleşme, fonetik ses farkındalığı (sesleri tanıma ve tanımlama), okuduğunu ve dinlediğini anlama ve derdini anlatma becerisi arasında bir ilişki var mı?

Meğer böyle ilişkiler varmış. Biz değerler üzerinden eğitim yerine bilgi verme esaslı bir modeli benimsediğimizden bu ilişkilerin farkında değiliz. Böylece ağır bir toplumsal maliyeti yüklendiğimiz anlaşılıyor.

****************************

ÇOK DEĞERLİ BİR ARAŞTIRMA

Doğan Cüceloğlu yukarıdaki sözü Habertürk TV’de Fatih Altaylı’nın sunduğu “Teke Tek” programında ifade etti. Son dönemlerde izlediğim bu en verimli ve olumlu TV programında konuklar Doğan Cüceloğlu ile Artvin Çoruh Üniversitesi’nin öğretim görevlileri Dr. Cihan Kara ve Dr. Kerem Coşkun idi.

Bu iki akademisyen 7-11 yaş arası çocukların ahlaki kimliklerini değerlendiren bilimsel ölçme çalışması yapmışlar. Artvin’de ilkokullarda uzun süreli ve yoğun bir araştırma çalışması gerçekleştiren iki akademisyen, “hazırladıkları farklı sorularla test tekniği uygulayarak öğrencilerin verdiği cevaplara göre ahlaki kimliklerini değerlendirmişler.”

Bu çalışma, alanında dünyada bir ilk olduğu için, dikkati çekmiş. Proje psikoloji alanının dünyadaki en saygın akademik dergilerden birinde yayımlanmış. Adı geçen ölçme aracının İngilizce versiyonunun geliştirilmesi için İngiltere’deki bir üniversite ile protokol imzalanmış.

Ben araştırmanın en çok dikkatimi çeken bölümünü özetlemeye çalışacağım.

****************************

DİJİTAL CİHAZ KULLANIM SÜRESİ

Araştırmanın “dijital cihaz kullanım süresi” ile çocuğumuzda bulunmasını istediğimiz bazı değerler ve özellikler arasında ilişkileri inceleyen bölümü dehşet verici.

“Çocuğum internette, sosyal medyada çok vakit geçiriyor, bilgisayar oyunlarından başını kaldırmıyor” gibi şikâyetleriniz olabilir. Belki de “çocuk sessiz sedasız bana problem çıkarmadan bilgisayardan kim bilir ne kadar çok bilgi ediniyor” diye seviniyor da olabilirsiniz.

Öncelikle yapılan araştırmada ilkokuldaki öğrenciler arasında bile dijital cihaz kullanım süresinin günlük ortalama dört saatin üzerinde olduğu tespit edilmiş.

Çocukların “büyüyünce ne olacaksın?” sorusuna artık mühendis, doktor, avukat değil, “youtuber” cevabını verdiği bir dönemi yaşıyoruz. Artvin’de İlkokul 2. Sınıftaki çocuk bile “Youtuber” olduğunu, hedeflerinin çok takipçisi olan bir “youtuber” olmak ve kolay para kazanmak olduğunu ifade ediyor.

(Youtube, çok takipçisi olan ve çok izlenen video paylaşımlarına, aldığı reklama göre, para kazanma imkânı sağlıyor. Alınan reklamlar arttıkça, bu videoların çoğu bir boş zaman uğraşı ya da kişisel tatminden öteye geçip youtuber’lar için gelir kaynağına dönüşüyor.)

****************************

AHLAK VE EMPATİ SKORLARI

Şimdi dijital cihaz kullanım süresi ile alakalı rakamların ne mana ifade ettiğini anlamak için yapılan araştırma sonuçlarına bakalım:

Dijital cihaz kullanım süresi arttıkça çocukların ahlaki normlarında aşınma, ahlaki skorlarında düşme olduğu görülüyor. Çünkü çocuk gerçek hayattan kopuyor, oyunlarda gördüğü ahlaki olmayan davranışları, işlenen suçları kanıksıyor, olumsuz algılamıyor ve normal bir davranış gibi benimsemeye başlıyor.

Günlük bir saat internet kullanan çocuğun ahlaki skorunda 0,9 puanlık bir azalış olarak etki yapıyor.

Dijital teknolojilere maruz kalma süresi ile empati / duygu tanıma / halden anlama arasında da benzer bir ilişki var. Yani bu cihazların kullanım süresi arttıkça çocuk çevresindeki insanların duygularını anlamakta zorlanıyor. Böyle çocuklar birisi ile göz teması kuramıyor, sosyalleşemiyor. Duyguları ifade eden kelime dağarcıkları son derece kısıtlı ve en çok kullandıkları duygu kelimesi “sıkıldım!”

Dijital cihaz kullanım süresindeki bir saatlik artış, matematiksel beceriyi 1,1 puan düşürüyor. Doğrudan akademik başarıyı olumsuz etkiliyor.

Yanlış teknoloji kullanımı aynı zamanda sığ düşünmeye yol açıyor, derin düşünmeyi engelliyor. Asıl tehlike şu ki, “asla geriye dönüşümü olmayan bir değişimdir bu.”

***

Empati duygusu gelişmeyen çocukta narsistik eğilimleri artıyor. Yani kendisinden başka kimseyi beğenmeyen, ben merkezli, ukala, kuralları takmayan, utanma duyguları olmayan, sorumluluk almaktan kaçınan ve çabuk öfkelenen bireyler olmak yönünde gelişiyorlar.

Karşısındakini anlayamayan, kendini anlatamayan insanlar çabuk öfkeleniyor. Yersiz tartışmalar ve kavgalar ortaya çıkıyor. İnsanlarımız ekip çalışmasında başarılı olamıyor.

****************************

AHLAKİ KİMLİK VE AKADEMİK BAŞARI

Ahlaki kimliğin gelişmiş olması ile akademik başarı ve okuduğunu anlama ve kendini ifade etme becerisi arasında da ilginç ilişkiler söz konusu.

Ahlaki kimliği gelişmiş çocukların ses tanıma, okuduğunu ve dinlediğini anlama ve kendini ifade edebilme yeteneğinin de gelişmiş olduğu görülüyor. Tersinden bakarsak akademik başarı getiren bu yetenekler gelişmiş ise çocuğun ahlaki skorunun da yüksek olduğu sonucu çıkıyor.

Burada durup derin bir nefes alalım ve can alıcı soru ile cevabına göz atalım:

PİSA testlerinde son sıralarda yer alan çocuklarımız aynı zamanda ahlaki skoru açısından da dünyadaki akranlarından daha geride midir? Cevap, maalesef evet!

****************************

ÇARE

Çare, malumatlı değil, karakterli, güvenilir insan yetiştirmek olan bir eğitim sistemine geçmekte.

Çare, çocuk ile aile, okul ve yaşadığımız toplumun arasındaki etkileşimin kalitesini artırmak ve aynı değerlerin içselleştirildiği bir eko sistem yaratmakta.

Çare, Etkili ebeveyn olabilmekte; çocuğumuza değerlerini yaşayan, model alabileceği birer örnek olabilmekte.

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.