1. YAZARLAR

  2. Sedat KAÇAMAK

  3. Davacı davasını bilsin...
Sedat KAÇAMAK

Sedat KAÇAMAK

YAD
Yazarın Tüm Yazıları >

Davacı davasını bilsin...

A+A-

Benim  ilk okul çağlarımda, bütün ülkede olduğu gibi İzmirin Kahramanlar semtinde’de komşuluk ilişkileri çok güçlüydü. Hemen hemen her gece, gece gezmeleri olurdu. Komşulardan birinde toplanılır, büyükler sohbet ederken biz çocuklar oyunlar oynardık. O tarihlerde televizyon hiç yok, radyo da bizlerde yoktu. Bu gece gezmelerinde yapılan sohbetler en iyi vakit geçirilen anlardı. Biz çocuklar yaz gecelerinde sokakta ayın şavkında birdirbir, saklambaç gibi oyunlarla vakit geçirirken, kış gecelerinde en sevdiğimiz oyun, 'davacı davasını bilsin' oyunuydu. Oyun dört kişi oynanırdı. Eşit büyüklükte dört kağıdın birine hakim birine davacı birine eşekbaşı diğerine de sopacı yazılır, kağıtlar eşit şekilde katlanır, oyun oynamaya hazır hale gelirdik. Oyuna başlamadan hakimin verebileceği cezalar ve sopacının cezayı uygulama şeklini karara bağlardık. Hakim bir sopa vurulmasından on sopa vurulmasına kadar ceza verebilir. Cezanın uygulaması ise soğuk ılık sıcak olarak üç seçenekliydi. Soğuk sopanın çok yavaş, ılık orta sertlikte sıcak ise sert şekilde vurulmasıydı. Sopamız da ucuna düğüm atılmış yemeniydi. Oyun, eşit katlanmış kağıtları oyunculardan en büyüğünün iki avucunun içinde sallayıp ortaya atmasıyla başlar. Oyuncular birer kağıt seçer birbirine göstermeden okur. Hakim yazılı kağıdı seçen vakur bir şekilde 'davacı davasını bilsin' der ve hakim olduğunu belli eder. Oyunda en büyük sorumluluk davacınındır. Davacı davasını doğru bilip eşekbaşı yazılı kağıdı çekeni bulmalıdır. Davasını doğru bilirse hakimin vereceği cezayı eşek başı çeker doğru bilemezse sopayı kendi yerdi.

Bu oyun niye aklıma geldi? Bütün siyasi partilerin ilkeleri, doktrinleri, programları var ve bütün partiler bunları savundukları davaları olarak kabul ederler. Ama dava vurgusunu en çok öne çıkaran iki partimiz var. Biri kutlu davamız diyerek iktidara geldi. Neydi kutlu dava yolsuzlukla, yoksullukla ve yasaklarla mücadele etmek, demokrasimizi tüm kurum ve kurallarıyla hayata geçirmek. Kendilerine göre çok katı uygulanan laiklik ilkesini yerli yerine oturtarak, yine kendilerine göre mütedeyyin insanları rahatlatmak, ülkemizde huzur ortamını sağlamak. Gelgelelim on yedi yıllık iktidarın sonunda gördük ki dava denilen şey, sayın cumhurbaşkanı, ailesi, damadı, Türkiye'den büyük dünyaca meşhur beş müteahhidin yani bir avuç insanın saltanat sürmesiymiş. Ve bu saltanatın devamı için ülkenin kaynaklarıyla yazılı ve görsel medyayı satın almak, buralarda yandaş beslemek hatta demokrasimizi yok etmeyi göze almakmış. (İstanbul seçimlerini yenileme kararı demokrasimize vurulan büyük bir darbe idi, Allah'tan milletimizin sağ duyusuyla ucuz atlattık). İstanbul seçimlerinin yenilenme kararından sonra iktidarın yaptıkları akılla mantıkla izah edilebilir gibi değil.

Millet İttifakı'na oy verenlere illet, zillet ve de terörist suçlamalarının üstüne, Millet İttifakı adayına Ordu hava limanında yapılanlar, Rum Pontus suçlamaları. Milletimiz iktidarın bu şaşkınlığına dağınıklığına hayretle bakarken, seçimlere iki gün kala seçimleri kazanabilmek uğruna İmralı'daki caniden medet umdukları ortaya çıkmaz mı? Caninin büyüğü mektupla, küçüğü televizyona çıkıp destek istiyor.

Ben merak ediyorum bütün bu yapılanlar savunulan kutlu davanın neresine sığıyor?

Öte yanda milliyetçilik, ülkücülük, dokuz ışık Türkçülük dünyadaki bütün Türklerin birliği Turan. Dünyadaki bütün Türk yurtlarını ve Türkleri sevmek onların çıkarlarını kendi çıkarlarından üstün tutma ilkesini dava edinmiş bir parti. Milliyetçiliği ayaklar altına almış bir lideri, üstelik yakın zamana kadar "Balda tuz olmaz, tekeden süt çıkmaz senden de cumhur başkanı olmaz. Olursa Türkiye'nin bekası tehlikeye girer" dedikleri lider için şimdi "O Cumhurbaşkanı olmazsa ülkenin bekası tehlikeye girer" diyorlar. O kadar çok savunuyorlar ki araya sıkıntı girmesin diye andımızın tekrar okutulmasına, Türkiye Cumhuriyeti ibaresinin kullanılmasına evet diyemiyorlar. Öyle sıkı savanuyorlar ki tank palet fabrikamızın Katarlılar'a verilmesine ses çıkarmıyorlar. Hele hele daha önce "İmralı'nın güdümündeler, İmralı'nın uzantıları" diye suçladıkları HDP'ye, "Neden kendi başınıza haraket ediyorsunuz, İmralı'yı dinleyin" diye fırça atmaları yok mu? İnsan ister istemez düşünüyor, bu yaşananlar davanın neresinde?

 Biz davacı davasını bilsin oyununda da, gerçek hayatta da yanlış tercihlerle çok sopa yedik. Ne olur daha fazla ceza çekmeyelim. Onun için davacı davasını doğru bilsin.

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.