1. YAZARLAR

  2. Necati ÜLKER

  3. Türk kültüründe ve hayatımızda 'dil'...
Necati ÜLKER

Necati ÜLKER

Ankara’dan mektuplar
Yazarın Tüm Yazıları >

Türk kültüründe ve hayatımızda 'dil'...

A+A-

Bir toplumdaki kültür, örf, adet ve gelenekler dil ile şekillenir. Bu unsurların sonraki kuşaklara aktarılması da yine dil ile olur. Atasözlerimiz, deyim ve vecizelerimiz özlü dil varlıklarımızdır. Anadolu coğrafyasında yaşama savaşı veren yeni bir kültür, din ve toplum karmaşası yaşayan Anadolu insanını birlikte tutan o dönem Yunus Emre, Hoca Ahmet Yesevi, Mevlana gibi şair ve düşünürlerin dil ile oluşturdukları eserleri olmuştur.

Hayat düz bir yol değildir. Bir tarafta çakıl taşları, dikenler ve uçurumlar, diğer tarafta dinlenme yerleri, rahat bir hayat tarzı bulunan, yarınlarımıza güvenle bakılabilen yerlerdir.

Bunların hiç birisi azimsiz mücadelesiz gerçekleşmez. Bu nedenle insan hayatta bazı soruların cevabını kolay, kolay bulamaz! Nereden geldik, nereye gidiyoruz aslında nereden geldiğimize dair bazı düşüncelerimiz vardır.

Bunların bir kısmını yaşayarak öğreniriz. Örneğin bir anne ve babadan, belli bir zamanda ve yerde doğmuş olmak gibi. "Nereye gidiyoruz?" sorusuna cevap bulmak o kadar kolay bir iş değildir. 

Bizden önce gelmiş atalarımızın benimseyip bu günlere kadar getirdikleri TÜRK KÜLTÜRÜNÜ ve TÜRK DİLİNİ bizler devraldığımıza göre bizlerden sonra geleceklere, devretmek mecburiyetindeyiz.

Dil bir milletin namusudur ve kültürde onun bekçisidir! İnsan oluşun en önemli özelliği dildir. 

İnsan hayatı bilgiyle kavrar ve bilgiyle ulaşır. Dil olmadan eşyayı tanıyamaz. 

İnsanın asıl gücü dildedir. Onunla iletişim kurar; öğrenir ve öğretir. Dil sadece bir iletişim aracı değil, aynı zamanda bir inşa alanıdır. 

Bir milletin kültür ve medeniyet hayatı önce dilde inşa edilir.

Sonra yine dille başka alanlara taşınır. 

Millet hayatında geçmişle bugün ve bu günle yarın arasın da yegâne köprü dildir, bu yüzden dilini koruyamayan milletler geleceğini garanti altına alamaz.

Diline ve kültürüne sahip çıkan milletler ise en kötü şartlarda bile ayakta kalmayı başarır.

M.Ö. 552–479 yılları arasında yaşamış olan ve insanı hayata bağlayan ilkelerin erdemden kaynaklanan sorumluluklar olduğu görüşünü savunan Çinli büyük filozof Konfüçyüs’e; “Ülkenin yönetimi sana bırakılsaydı ilk iş olarak ne yapardın?” diye sorarlar. O da “Hiç kuşkusuz dili gözden geçirmekle, dili düzeltmekle işe başlardım” der. "Niçin?" dendiğinde; "Dil düzgün olmayınca söylenen söylenmek istenen değildir. Söylenen söylenmek istenen olmayınca yapılması gereken yapılmadan kalır. Yapılması gereken yapılmadan kalınca törelerle, kültürlerle, sanatlar geriler.
Törelerle kültürlerle sanatlar gerileyince adalet yoldan çıkar adalet yoldan çıkınca da halk çaresizlik içinde kalır.
 Bu sebeple söylenmesi gereken başıboş bırakılmaz onun için dil her şeyden önemlidir.

Dilin işlevini açıklamak için bundan daha güzel bir yaklaşım olamaz herhâlde! İnsan ve hayat değişir dil ve kültürlerde değişir bu değişim doğal şartlar içinde olursa bir gelişmedir.

Dilin doğal olmayan şartlarda değişime zorlanması ise onun yozlaşmasına sebep olur.

Biz bu milletin ve bu vatanın çocukları, bu kültürün insanlarıyız. Hiçbir güç aslımızı inkâr ettiremez bize! Başarı ve başarısızlıklarımızla aynı yolun yolcusu, aynı kültürün temsilcisi  ve taşıyıcısıyız.

Sahip olduğumuz inanç, tarih ve kültür mirasına ihanet etmeyiz. Sorumluluklarımızı elimizden geldiğince yerine getirmeye çalışırız. Başkalarının yol göstericiliğine ihtiyacımız yoktur. 

Hayat zaten gerçekleri önümüze sermektedir. Gerçeği yakaladığımız zaman işlerimizi yoluna koymuşuz demektir.

Her insanın bir hayat hikâyesi vardır. Her kuşağın kendinden sonraki kuşaklara yaklaşımı, kendinden öncekilerin kendilerine yaklaşımı gibidir. Bu doğal bir akıştır. 

Ne demişler ne ekersen onu biçersin! Yapmadıklarımızı veya yapamadıklarımızı kendimizden sonrakilerden beklemek hakkına sahip değiliz. 

Eğer kendimizden sonrakilere faydalı olmak, onlara katkıda bulunmak istiyorsak ve bizim düştüğümüz hatalara onların düşmemesi gerekir diyorsak kendi tecrübelerimizi, yer yer öz eleştiri mantığı ile onlarla paylaşmalıyız.

Gerçekleri gizlemek veya sahte kalelere sığınmak onları korumaya yetmez, aksine böyle bir tutum onlarla aramızdaki uçurumu derinleştirir.

Sevgi ve saygılarımla...

Hoşça kalın dostça kalın ama gönül kapılarınızı asla kapatmayın...

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.