1. YAZARLAR

  2. Murat YAZAN

  3. DEM; bir bukalemun öyküsü
Murat YAZAN

Murat YAZAN

platform
Yazarın Tüm Yazıları >

DEM; bir bukalemun öyküsü

A+A-

Orta yaş ve üzeri kuşaklar 1984 itibarıyla eylemleri sıklaşan PKK’nın kanlı eylemlerini hatırlarlar. Özellikle 90’lı yıllarda bu terör eylemleri sıklaştı ve asker sivil ayırt etmeksizin katliamlar yaptı. Genç öğretmenler, mühendisler, işçiler ve hatta bebekler katledildi. Asker, polis ve jandarmayı saymıyorum bile. On binlerce vatandaşımız şehit edildi.

PKK Güneydoğu Anadolu sakinleri tarafından kurulmadı. Avrupa, Amerika ve Rusya aklı ve stratejisiyle kuruldu, eğitildi. Ayrılıkçı Kürt hareketinin terör örgütü cinayetleriyle ülkede antipatik bir hale gelince bu "aklın" PKK kostümü çıkarıp takım elbise ve tayyör giyerek siyasete atılması gerektiğine karar verildi. Bu kararı veren üst akıl bu anlayışa parti kurdurdu. Bukalemun öyküsü tam da burada başladı.

HEP, ÖZEP, ÖZDEP, DEP, HADEP, DEHAP, ÖTP, DTP, BDP ve en son sürümü olan DEM kuruldu. Bukalemunun renk değiştirmesi gibi durmadan isim ve logo değiştirirken felsefeleri de zaman içinde dönüştü. İlk zamanlarda bağımsız devlet kurma peşindeyken özellikler Öcalan’ın yakalanmasıyla bu fikirden vazgeçtiler ve Güneydoğu'yu kaosa bulama projelerine "halkların özgürlüğü" adı takarak, eyalet sistemini dillendirmeye başladılar ki Türkiye gibi bir ulus devlette eyalet sistemi oluşturulması olanaksızdı. Bu anlayışın ekmeğine yağ sürenler de olmadı değil. Onlardan da söz edeceğiz.

Terör örgütüyle aralarındaki organik bağı hiç inkar etmediler, aksine "sırtımızı YPG’ye dayadık" diyen eş başkanları oldu. YPG, PKK’nın bir türeviydi ancak Irak ve Suriye coğrafyasında bulunuyordu. "Çözüm süreci" denen ve faturası ağır olan lanetli, çürük süreçte İmralı’da başta Sırrı Süreyya ve Pervin Buldan defalarca DEVLET tarafından bebek katili Öcalan’la görüştürüldüler. Bu görüşmelerin tutanaklarından oluşan, Türkiye’de satışı yasaklı olan bir kitap kütüphanemde bulunuyor. AKP iktidarının, çoktan idam edilmesi gereken Öcalan’ı sırf oy uğruna bir kanaat önderi gibi kabul etmesi ibretliktir. İki popülist ve oportünist akım birleşerek ülkenin başına zehirli bir çorap ördüler. Bu süreçte ülkeye patlayıcılar sokuldu ve hendek savaşları 700’den fazla şehit vermek pahasına kazanıldı.

İsviçre Kürt Enstitüsü tarafından yetiştirilen akıl hocaları 2000’li yılların başı itibarıyla topluma sempatik görünecek adımlar atılması gerektiğini fark ettiler. Eş Başkanlık uygulaması bir erkek ve kadın başkanın eşit haklarla parti yöneteceğini müjdeliyordu (!). Feodaliteye ağız dolusu sövüyorlardı ama çoğu Kürt aşiretlerin üyeleriydi. Yani dahil oldukları sisteme "karşıymış gibi" yapıyorlardı. Olayın derinliğini bilmeyen ama ikna edilmeye dünden hazır olan kitleler miting meydanlarında bu söylemleri gözlerinden yaşlar akarak alkışlıyorlardı. Tek çelişkileri bu değildi. Aslında terör örgütü de durmadan isim değiştiren partileri de dev bir çelişkinin üzerinde oturuyorlardı. Kendini Marksist-Leninist olarak tanıtan bu anlayış bir yandan da Kürt milliyetçiliği yapıyordu. Marksist Leninist anlayış milliyeti reddeder. İşçi sınıfını yüceltir ve burjuvayı, kapitalizmi reddeder. Sadece bu çelişkiyi aklileştirmek için yüzlerce kitap, binlerce makale yazıldı. Ancak bu büyük çelişkiyi hiçbiri yeterince açıklayamadı, aklayamadı. Güneydoğuya gittiğinizde bazı bölgelerde derin yoksullukla büyük serveti bir arada görürsünüz. Kaçakçılık gelirleri kendi burjuvalarını yaratmıştır ancak onlardan aldıkları olası maddi destek sessiz kalmalarına neden olmuştur.

"Abdullah Öcalan’ın heykelini dikeceğiz" diyerek alenen suç işleyen Selahattin Demirtaş, "Erdoğan seni başkan yapmayacağız" söylemiyle solda sempati toplamıştı. Kürsü hakimiyeti ve iyi siyasetçi tarafıyla popüler olurken heykelini dikeceği bebek katili güzellemesi unutulmuştu.

Ya bilmiyoruz ya da inanılmaz bir hızla unutuyoruz.

Ayrılıkçı Kürtçü hareketin ilk partisi olan HEP ile son sürümü DEM arasında nüans farkları vardır. Topluma sevimli gelen söylemler üretiyorlar. Ağaçlı, çiçekli böcekli logoları var. Ben o logoya baktıkça Ovacık, Çevrimli, Elazığ, Şırnak, Kovancılar, Bingöl, Midyat, Çukurca ve adını sayamadığım tonla katliamı hatırlıyorum. Bir otobüsün içinde 2009’da molotof  kokteyliyle yakılıp kavrulan Serap Eser'i hatırlıyorum. Annesinden kendisine defalarca doku nakli yapılsa da hayata tutunamayan bu kızın hesabını hangi eş başkan verecek? Logodaki o ağacın dibinde on binlerce masumun kanı var.  

Bu partinin yüzde on civarında bir oy oranı var. Bu yüzde on içinde ayrılıkçı Kürtler, romantik solcular ve tepki oyları var. AKP ve CHP bu oyların avına çıktı. İkisi de DEM ile resmi ya da gayrı resmi olarak görüşüyorlar. Dertleri vatan millet değil, yerel ve genelde iktidara gelmek. Buna tenezzül etmeyen tek siyasi parti de İYİ Parti.

Bayıldığımız Z kuşağı da çiçekli böcekli söylemlere fazlasıyla teşne. Çoğu apolitik ancak siyasete ilgi duyanlar kendilerine adres arıyorlar. Bu adres yıllardır polit-büro anlayışıyla yönetilen CHP olmuyor. CHP seçmen profili orta yaş ve üzeri. Gençleri ikna etmekten çok uzaklar. Gençler de TİP ve DEM’e yöneliyorlar. DEM’in ne olduğunu, köklerini bilmeden.

Suriye ve Irak tezkeresine mecliste karşı çıkan DEM’in savaş ve şiddet karşıtı olduğunu sanıyorlar. HEP’in son sürümü olan DEM için ciddi bir propaganda başarısı. Sakız gibi çiğnenen bir söylem var. Deniyor ki; "Neden PKK’ya terör örgütü demiyorsunuz?"

İnsan anasına "sürtük" der mi?

Siyasetçe kutsanan bu Dem’in kökenlerini ve neredeyse kırk yıllık ayrılıkçı Kürt hareketini gençlere anlatmak zorunluluğumuz var.

Benden daha fazla vatansever Kürtler tanıdım. Ayrılıkçı Kürtler'den daha zararlı Türkler de tanıdım. Bu bir ırk ya da milliyet konusu değil. Bu bir tıynet ve kişilik meselesi. 

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.