1. YAZARLAR

  2. Levent ÜNSAL

  3. ULUS NEDİR, KÜRTLER, TÜRK ULUSU 1
Levent ÜNSAL

Levent ÜNSAL

Platform
Yazarın Tüm Yazıları >

ULUS NEDİR, KÜRTLER, TÜRK ULUSU 1

A+A-

İşiyle yoğun boğuşan bir teknik eleman olarak, kalan fukara zamanlarımda, yıllardır kafama takılan Ulus konusunu, 

düşünmeye, okumaya, öğrenmeye ve anlamaya, çalıştım. Ortada çok fazla spekülatif bilgiler, önermeler vardı.

Sonra da adının, kapsamının, bir çok yerde referans olarak önerildiğini bildiğim, “ Ulus Nedir” adlı yapıtı okudum.

Bu okuma sonrasında öğrendiklerimle, daha önce biriktirdiklerimi tekrar analiz edip, saf bir akıl ve mantıkla (matematik) doğru ilişkilendirme çabasıyla, toparlamaya çalıştım. Sonuçta kendimce, tutarlı olduğunu kabul ettiğim önermelere ulaştım.

Bilimsel felsefede, bir önermenin tutarlı olabilmesi için ilk ve en önemli koşul, tartışılabilir ve yanlışlanabilir nitelikte olabilmesidir. Bu durumda, önerme yanlışlandıkça, yanlışları elendikçe doğruları artar, başka doğrulara gider vb.

“Dam üstünde saksağan”, “yok devenin başı” gibi nitelemeler, halkımızın, tutarsız önermeler hakkındaki farkındalığını gösterir. İnançlar, tartışılamaz ve yanlışlanamaz, zaten inançlar da bilimin sınırları içine girmezler.

Ben de önermelerimin tutarlı ve yararlı olmasını umuyorum.

 

Her şeyden önce Ernest Renan’ın  “Ulus Nedir” yapıtını okumanızı öneriyorum.  (Pinhan Yayınları)

 

Ernest Renan kimdir:

(1823-1892) Fransız filozof, tarih-sosyal bilimci, yazar, Dr. 1878 de Fransız Akademisi üyesi.

Meslektaş ve dönemdaşı, Alman Strauss, kendine göre, Almanya'ya ait olması gereken ancak Fransız bölgesinde kalmış olan Alsas - Loren' in, barışçı bir yolla Almanya'ya geri verilmesi gerektiğini ileri sürer ve Almanya’ da

 “Gazette d’Augsbourg” da bu konuda makaleler yazar.

Ernest Renan da Fransız gazetelerinde yayınlanan bilimsel makalelerde bunun aksini ileri süren bilimsel yanıtlar verir.

Ernest Renan bu çerçevede Ulus Nedir konusuna, araştırarak girer ve tüm sonuçları bir bütün olarak, 1882 de Sorbonne' de

"Ulus Nedir" başlıklı bir konferansta tüm dünya ile paylaşır.

Ernest Renan'ın bu konferansı, Ulus üzerine ilk ve en büyük bir önermedir ve döneminde ve sonraları, hep bir referans olarak ele alınmıştır.

Ancak burada göz önünde tutulması gereken çok önemli bir nokta şudur:

Ernest Renan, tezinde kendine ait bir Ulus Devlet özü, biçimi önermemiş, ancak, doğmuş ve doğmakta olan Ulusların ortak karakterlerinin ve kendiliğinden, doğal kuruluş yasalarının, ne olduğunu incelemiş ve

"Ulus herhalde böyle bir şey olmalı" diyerek önermelerini ileri sürmüştür.

 

Ernest Renan’ın Ulus Nedir kitabından seçmeler.

Tabi ki Renan, buradaki seçmeleri, atasözü gibi söylemiyor, bir konuda düşüncelerini anlatıyor, altını dolduruyor ve sonra bir sonuçla bitiriyor. Ben burada, bu vurucu sonuç fikirlerini sunuyorum. Dedim ya kitabı okuyun.

S37: * Unutmak, hatta tarihsel hata da diyebilirim, bir ulusun yaratılmasında çok önemli bir etkendir ve bu nedenle tarih araştırmalarındaki ilerlemeler genelde ulus için tehlikelidir.

* Birlik her zaman vahşice gerçekleştirilir. Kuzey ve güney Fransa’nın birleşmesi ………..*

S38:* Oysaki ulusun özü tüm bireylerin ortak bir çok şeye sahip olması ve aynı zamanda hepsinin bir çok şeyi unutmuş olmasıdır. * tüm Fransız vatandaşları Aziz Barthelemy Gününü ve XIII. Yüzyıl Güney katliamlarını unutmak zorundadır.**

S45:* Etnografya bayrağını en yükseklere çıkaran Almanlar……….Othonların atalarına yaptıkları katliamın ve müsaderelerin hesabını sormayacaklarından emin olabilirler mi? Unutmayı bilmek herkes için daha iyi olabilir.***

S42:* Demek ki etnografık tasavvurların modern ulusların kuruluşunda hiç bir önemi yoktur.

Fransa Kelt, İber ve Cermendir. Almanya Cermen, Kelt ve Slavdır. İtalya etnografyanın en kararsız olduğu bir ülkedir. Britanya adaları Kelt ve Cermendir.

S49:* Ulus tarihin derin karışıklıklarından doğan ruhani bir ilkedir.

S50:* Ulus birey gibi, uzun bir gayret, fedakarlık ve özveri geçmişinin sonucudur. * Geçmişte ortak zaferlere, şimdi ortak bir iradeye sahip olmak, hep beraber büyük işler yapmak ve daha da yapmak istemek.

S51: * Bu durumda ulus, yapılan ve daha da yapmaya hazır olunan fedakarlıkların duygusuyla oluşan büyük bir dayanışmadır.

S51: * Bir ulusun varlığı her gün yapılan bir referandumdur.

S52: * Özetliyorum beyler, İnsan ne ırkının ne dilinin ne dininin ne nehirlerin akışının ne sıradağların kölesidir.

Sağlıklı bir akla ve sıcak bir kalbe sahip büyük bir insan topluluğu ahlaki bir bilinç yaratır, bu bilince ulus nedir.

 

Benim çıkarımlarım ve Türkiye’miz ile ilgili yorumlarım.

 

Önce yukarıda sözü edilen “Unutma” ile ilgili olarak söyleyeceklerim var.

Kılıçdaroğlu’ nun bir devlet adamı adayı olarak, Dersim olaylarını kaşıması, Ulus Devletimizin bağrına sokulmuş bir hançerdir.

Feodal eşkıya, buraya tapu, kadastro giremez diyor ve hemen oracıkta 33 askerimizi katlediyorlar.

Devlet, belki de, başka hiçbir askerimizin burnu kanamasın diye anlaşılabilir olarak,  orantısız bir güç kullanıyor.

Peki ama ondan sonra Tunceli halkı niye hep CHP ye oy verip, 17 seçimde de CHP yi açık ara birinci parti yapıyor.

Niye acaba, acaba şundan  mı?

Belki de, Tunceli halkı, ağa zulmünden, kölelikten kurtulup, özgür bir yurttaş olmuştur.

Cumhuriyet; belki de Tunceli halkı kimsesizken, onların da kimsesi olmuştur.

Her şeye rağmen, bir romancı, hikayeci, bir tarihçi, orada yaşanan trajediyi anlatmak, insanoğlunun yüzüne vurmak isteyebilir ve bu anlaşılabilir. Ama sen devlet adamı adayı  Kılıçdaroğlu, sen bunu yapamazsın.

 

 

 

 

 

Devam edelim.

Ulus birliği, kapsamındaki halkların gönüllü birliğidir. Seçtikleri güvenli bir kaledir.

Örneğin, bana göre, Suriye halkları, yaşadığı vahşet ve sahip olduğu uygarlığın yok oluşu karşısında,

arabıyla, türküyle, kıptisiyle, diğer kavimleriyle, müslümanıyla, sunnisiyle, şiisiyle, hristiyanıyla, şimdi gerçek bir ulus olmuşlardır ve bu ulus bilinciyle vatanlarını savunmaktadır.

Türkiye’miz, Türk Ulus Birliği de, 150 yıllık parlamenter demokrasi deneyimi ve kurumları ve sanayi gücü ile savaş gücü ve savaş sanayi gücü ile, kürt etnik kimlikli vatandaşlarımızın seçtikleri, pekala güvenli bir kale olabilir.

Ve kürt etnik kökenli vatandaşımız da, kendini, adı Türk olan bu ulusun bir bireyi olarak pekala hissedebilir. Zaten öyle olmaktadır da.

Kürt etnik kimlikli vatandaşlarımız, BOP projesi ile oluşacak, sanayisiz, sadece petrolü olan ve bu nedenle emperyalizm ile kucak kucağa, ilkel kavim demokrasisi ve kurumlarıyla yola çıkacak olan, yeni bir macera-kürt devletinde yaşamayı ve bu devletin vatandaşı olmayı hiç te istemeyebilir.

Hasip Kaplan, Hendek savaşlarında PKK ya destek vermeyen kürt vatandaşlarımıza resmen küfür etmişti.

Küfür etmek tabi ki büyük bir terbiyesizlik, ama birisi “kardeşim bu seni zerre kadar ilgilendirmez”  dese yeridir, haklıdır.

Çünkü bu, her etnik kimliğin varoluşu ve geleceği ile ilgili sosyal-teknik bir tercihtir.

 

Ulus birliği, adını Coğrafyasında, tarihi, belirleyici ve sürükleyici bir halktan, kavimden alır.

Mesela Franklar, Cermenler,Anglo lar gibi.

Türk Ulus birliğinin adı Türk'tür ve bu ad Türklere anasının ak sütü gibi helaldir.

Çünkü bu topraklarda tarihi belirleyici ve sürükleyici halk, kavim Türkler olmuştur.

Bakınız, İbni Haldun, Mukaddime adlı eserinde ne diyor. Kaynak Yayınları sayfa 22.

"Türkler, savaşçı karakterleri ve kahramanlıkları nedeniyle İslamın kurtarıcısı olmuşlardır"

Dr. Hikmet Kıvılcımlı, ”İlkel Sosyalizmden Kapitalizme İlk Geçiş İngiltere adlı eserinde,(Diyalektik Yayınları)

Fransız tarihçi, Foucher de Chartres’in (1058-1127) Haçlı Savaşlarını anlatan kitabından alıntı yapıyor, bakalım ne var?

Tarihçimiz de, yakın tanık tarihçisi Guibert de Novagent’ ten alıntı yapıyor:

S51,52; “”” Daha ilk karşılaşmalarında, Türklerle Franklar birbirlerinin kıymetini anlamayı öğrendiler. Frankların kendileri, ruh inceliği ve savaşta yiğitlik bakımından, Türklerinkiyle kıyaslanabilecek, hiçbir insan ırkı tanımadıklarını teslim ettiler.

Hele, Türkler, Franklarla dövüşmeye başladıkları zaman, hasımlarına karşı kullandıkları ve bizimkilerin hiç tanımadıkları silahların verdiği şaşkınlıklar, hemen hemen umutsuzluğa düşmelerine sebep oldu.

Franklar, hasımlarının atlara yaptırdıkları manevralardaki olağanüstü beceriklileri, bir taarruza uğrayınca ondan sakınışlarındaki çabuklukları ve kaçarken ok atarak savaşmaya alışkın vuruşları üzerine, en ufak bir bilgi olsun edinemiyorlardı. Kendi yönlerinden Türkler de, kendilerini, Franklarla aynı kökten gelmiş sayıyorlar ve bütün milletler arasında askerce üstünlüğün, hak olarak, bu iki ulusa düştüğünü düşünüyorlardı “””

Bu anlamda Kürt milliyetçileri ve yandaşlarının ileri sürdüğü gibi, Kurtuluş Savaşımızı Türkler ve Kürtler birlikte başarmıştır tezi yanlıştır.

Emperyalizmin tehdidi karşısında bir kısım kürt nüfusu, diğer halklar gibi, müstakbel Ulus devlet kalesi içinde kalmak istemiş ve bir nefer olarak savaşmış olabilir. Ama bu birlikte yapmış olmaya yetmez.

Kurtuluş savaşımızı başarıya götüren güç, Orta Asya’dan başlayıp bu günlere kadar, Türklerin biriktirdiği,

Askeri-Teknik Üretici güçtür. Dünyada sayılı meydan savaşlarının bir kaçı bu topraklarda verilmiş olup,

ders olarak Harp Akademilerinde okutulmaktadır.

 

Tarihin diyalektiğine baktığımızda insanoğlu, evrensel kardeşlik idealiyle, ilk ilkel animik dinlerden, kabile totemlerine oradan uzun bir yolculuk sonunda tek tanrılı Semavi din düşüncesine nasıl ulaşmışsa, sosyal biçim olarak da kabilelerden, federasyona oradan konfederasyona, oralardan ulus devlete sadece ortak bir üst kimlik idealiyle evrilmiştir.

Burada, aslında, savaşlara karşı bir duruş ve insanlığın üretici güçlerinin, savaşla yok olmadan gelişmesi ideali söz konusudur. Esasen AB sonuçta Avrupa, devletlerinin üst kimlikli yeni bir ulus devleti olacaktır.

Yani Ulus devlet insan aklının en son, en gelişmiş en modern bir ürünüdür.

Evet Ulus devlet mükemmel ama hassas bir oluşumdur aynı zamanda.

Ulus; süt gibi, heterojen bir karışım değildir. NaCl (ev tuzu) örneği kimyasal bileşik gibi, yepyeni ve başka bir şeydir.

Ve Na (sodyum) Cl’ a (klor’ a) sen yoksun, yok ol, ben tek başıma tuz’ u temsil ederim, diyemez.

Bileşik, bileşenlerini temsil etmez. kendi bütünlüğünü temsil eder. Bir bileşik olan ulus, süt gibi, fiziksel yöntemlerle bileşenlerine ayrılamaz. Elektro kimyasal yöntemlerle ayrışabilir ama o zamanda ortada bileşik kalmaz yani artık yok olur. Bu nedenle, Ulus devletler, bu elektro erezyon olamasın diye bu bilinç ve özenle, anlayışlarını, evriltip yüceltmişlerdir. Örneğin anayasal vatandaşlık kavramı, Alman Anayasasına da yakın tarihlerde yerleşmiştir. İngiltere, Fransa dan sonra Almanya ulusal futbol takımı da siyahi oyuncuları oynatmaya başlamıştır. Yine Almanya ulusal futbol takımında Türk kökenli oyuncular çok uzun bir zamandır oynamakta idiler. Demek ki bileşenler (oyuncuların kökenleri) ayrı ayrı kendini temsil ediyor ama hiçbir bileşen tek başına bütünü (Ulusu) temsil etmiyor, edemiyor. Ulus ta ( bileşik) ayrı ayrı bileşenlerini değil sadece kendi bütünlüğünü temsil ediyor.

 

Ulus devletlerde tek bir ulus vardır ve bizim devletimizde bu tek ulus, Türk Ulusudur.

Türk Ulusunun bütün yurttaşları, etnik kimliği ne olursa olsun anayasal olarak eşittir. Türkiye Cumhuriyeti  kimliğimizde,

etnik kökenimizin ne olduğu yazmaz. Kimliğimizin biçimi ve içeriği, etnik kökenimiz ne olursa olsun tamamen aynıdır.

Dolayısı ile farklı etnik kimliklerin, ekonomik ve sosyal statüleri farklı değildir, olamaz. (azınlıklar başka bir konudur)

Bu; tüm yurttaşlarımızın zaten en ideal eşitliğidir.

Kürt etnik milliyetçilerinin, bunun üzerine “eşit yurttaşlık” talebi ve anayasada ulusun tüm etnik bileşenlerinin kurucu unsur olarak belirtilmesi talebi, Ulus Devletlerin, insan, mekan, zaman öznesinden ve keyfinden bağımsız olarak,

tarihin biçimlendirdiği nesnel yapısına ters, absürt uyduruk bir taleptir ve bunun gerçekleşmesi ihtimali, Ulus Birliğimizin ,

geriye, federasyona doğru, yıkılma ihtimalini beraberinde getirir. Diyalektik olarak, ulus devletler, bir üst birlik olarak, federasyonlardan sonraki bir aşamadır. Atatürk büyük bir öngörüyle bu sancılı konakta oyalanmadan, ulus devlet konağına geçmiştir. Dolayısı ile federasyon konağına geri dönüş, tarihin diyalektiğine ters, bir geriye dönüştür.

Ve bu nedenle bu geri dönüş, nerede sonlanacağı bilinmeyen, çok sancılı, çok kanlı bir parçalanma olacaktır.

Anadolu paramparça olacak ve Sevr’e geri dönülecektir. Zaten istenen de budur. 

Bu nedenle “eşit yurttaşlık talebi”  “ne var canım bunda, eşitlik işte, ne güzel” diye bilinçsizce karşılanacak bir konu değildir.

Dolayısı ile biz yurtseverler de, bu tehlikeli talebi, hiç de hoş karşılamadan, hiç de boş geçmeden, her mecliste reddedip, yerin dibine sokmalıyız.

 

Ulus Birliğindeki bir grup halkın, ki bunların hepsinin birden aynı etnisiteye sahip olması gerekmez,

ulusa aidiyetlerinin azalması bir vatan hainliği sorunu değildir.

Yani bir grup halk "ey ulus devletimiz, biz üretiyoruz, vergilerimizi veriyoruz ancak sen bizim yüzümüze bakmıyorsun, hiç eğitim sağlık yatırımları yapmıyorsun, böyle giderse bizim neslimiz kuruyacak, o zaman bırak bizi, biz başımızın çaresine bakalım" demesi teknik, sosyal bir sorundur. Böyle bir olayın karşısında ciddi ciddi düşünülmesi gerekir.

Unutmayalım ki, Amerikan bağımsızlık savaşı, İngiliz kolonileri tarafından İngiltere İmparatorluğuna karşı verilmiştir.

Savaşın kumandanı Washington da İngiltere İmparatorluğunun bir generali idi.

Demek ki zaten, uluslar bir etnisiteye göre kurulmuyorlarmış.

 

Şimdi yine Kürt meselesine gelelim.

Kürtler, Türk Ulus Birliğindeki bir halktır ve bu, hiç de sorun edilmemesi gereken, sadece bir adlandırmadır.

Ve halk kavramı ile millet kavramını birbiriyle karıştırmamak gerekir.

Ama buna rağman, kardeşim Türkiye'de kürt falan yoktur, kürt halkı da hiç yoktur, olamaz, hiç olmadı zaten,

denilirse o zaman benim diyecek bir şeyim kalmaz, bu konu da burada biter.

Ama şunu unutmayalım, yukarıda değindiğimiz gibi, Ulus devletlerin kuruluş ve işleyiş yasaları vardır.

Türkiye’miz Ulus devleti de bu tarihsel diyalektiğe göre yürümek zorundadır.

Ve yukarıda önerdiğimiz gibi, ulus devlet mükemmel ama hassas bir oluşumdur aynı zamanda.

Yani sen, kürt etnik kimlikli vatandaşımızdan, hem “adı Türk olan bu ulusun bir bireyi olmasını” isteyeceksin,

hem de “sen yoksun aslında” diyeceksin. Bu olamaz işte.

Ama buna rağmen “yok kardeşim, bizim keyfimiz nasıl isterse, öyle olacak bizim Ulus Devletimiz" denilirse,

olur ama “ben yaptım oldu olur" ve sonuçta Ulus Birliğimiz erezyona uğrar ve zayıflar.

Demek ki kaba milliyetçiliğin de, Ulus Devletimizi zedeleme ihtimali var olabilir.

 

Bütün bunlardan sonra diyebiliriz ki, büyük Atamızın dehasıyla, kurduğu, Modern Ulus Devletimizin,

Türk Ulus Birliğinin mayası tutmuştur.

Paradigmamız, (Paradigmanın İflası-Fikret Başkaya) iflas etmemiştir. Tersine çok güçlü olarak devam etmektedir.

Lozan anlaşması, belki de altında en çok sayıda devletin imzasının bulunduğu çok sağlam bir tapudur.

PKK nın kırk yıldır sürdürdüğü savaş, halen lokal kalmış olarak sürmekte olup, bir iç savaşa dönüşememiştir.

Kürt köy korucuları, vatan olarak seçtikleri bu topraklar için, PKK ile savaşmaktadır.

PKK ile savaşta şehit düşen kürt etnik kimlikli, Türk Mehmetçiklerinin cenazeleri, kürtçe ağıtlarla kaldırılmaktadır.

Sadece bu inanılmaz örnek bile tek başına, Türk Ulus birliğini ifade etmeye yeter.

Bizim mahalle kahvemizdeki kürt garsonla birlikte, hemen karşımızdaki camiden bir şehidimizi uğurlarken,

birlikte saf tuttuğumuzu hatırlarım.

Türk Ulus birliğimiz, bence geri federasyon konağında, yanlış kurulmuş olan Yugoslavya örneğindeki gibi, bırakalım parçalanmayı, asla yıkılmamak üzere önümüzdeki yüzlerce yıla, tutunmuştur.

 

 “Ulus devletlerde tek bir ulus vardır ve bizim devletimizde bu tek ulus, Türk ulusudur” diye önermiştim.

Türkiye coğrafyasında bir federe otonom veya başka Kürt devleti olmadığı için, bu coğrafyada bir Kürt Ulusundan, milletinden bahsedilemez, Hangi  ulustansın, millettensin? sorusu milliyetin ne? sorusuyla eş anlamlıdır.

Bu durumda coğrafyamızda bir Kürt milliyetinden de bahsedilemez.

Ama coğrafyamızda ordulaşmış ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile savaşa girişmiş ve Türk Ulusu ile aidiyeti sıfırlanmış

ve uluslaşma aşamasında, ayrılıkçı şoven milliyetçi kürtler’ in ülkemizle bir savaşı vardır ve bu savaş halen sürmektedir.

Ancak ben nesnel bir durum olarak baktığımda, yani, sanki başka bir ülkeye dışarıdan bakar gibi baktığımda, bu ayrılıkçı kürtlerin, on binlerce insanımızın canına mal olmuş ve ekonomimizi perişan duruma sokmuş, demokrasimizi geriletmiş olan bu savaşında, kendileri açısından bir gram milli haklılık göremiyorum.

Çünkü ülkemizde bir kürt milli sorunu, yok idi.

Çünkü, kürt nüfusa, milli ekonomik bir ayrımcılık hiç yapılmıyordu. Eşitsiz ekonomik gelişmeden dolayı Orta Anadolu’da

bir çok ilimiz, doğu ve güneydoğu Anadolu’daki bir çok ilimizden, her zaman daha geri kalıyordu.

Kürt nüfusa milli zulüm yapılmıyordu. Yani işkencehanelerde sen türksün, sen kürtsün ayırımı hiç yapılmıyordu.

Bu savaş Empeyalizmin taşaronu PKK nın çıkardığı, zorla sürdürdüğü bir savaştı.

Ve 40 yıldır canımıza okudular.

Bütün bu süreçte bunların HDP gibi partileri, STK ları, basını, yandaşları, gerçek dışı, yalan, barış ve demokrasi talepleri ile bizleri aptal, sersem suçlular yerine koyarak yıllar yılı beynimizi yıkamaya yeltendiler.

Ama gerçeklerin bir gün ortaya çıkmak gibi bir huyu olduğu için, duvara toslamışlardır.

Ve gerçek şudur ki, Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile PKK arasında askeri bir durum vardır ve çözüm net olarak askeridir.

Bu çözümden sapan her şey, bu savaşı uzatmaktan başka bir şeye yaramaz.

Mehmetçiklerimiz ölüp ölüp dururlar, ocaklar söner durur.

He e e e ey, noluyoruz, yeter  yahu.

Bizim Mehmetçiklerimizi analar doğurmadı mı?

Onlar taş yarığından mı çıktılar?

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum