1. YAZARLAR

  2. Abdullah ALAGÖZ

  3. Terör sorunu ve yaklaşımlar
Abdullah ALAGÖZ

Abdullah ALAGÖZ

YAD
Yazarın Tüm Yazıları >

Terör sorunu ve yaklaşımlar

A+A-

11 aylık bebek ve 26 yaşındaki annesini katleden bebek katilleri neyi amaçlıyor? Türk siyasileri bu vahşette nasıl yaklaşıyor?

 

OBJEKTİF BİR ANALİZ


640xauto-001.jpg

 

KÜRTÇÜLERE GÖRE TERÖR SORUNU

Kürtler Ortadoğu’nun en kadim milleti olup tarihi süreç içinde Arap-Türk ve Persler tarafında sürekli bastırılmıştır, hakları gasp edilmiştir. Muhteşem tarihleri, devletleri ve kurdukları onlarca medeniyetleri vardır(!). Günümüzde Kürtler, Türkiye, İran, Irak ve Suriye tarafından işgal altına alınmış olup esaret hayatı sürmektedir. Türkiye cumhuriyetinin kuruluşu "ulus devlet" üzerinde inşa edildiği için Kürtler yok sayılmıştır(!). Onlara göre cumhuriyet dönemi isyanların temel nedeni "Türk ulus devlet" anlayışına gösterilen tepkiden ve Kürtlerin yok sayılmasından kaynaklanmaktadır.

 

Bu problemin çözümü iki kurucu millet (Türk-Kürt) ve federasyonla ancak çözülebilir yani Türk milleti egemenliğini bizimle paylaşmak zorundadır denmektedir. Son dönemde Kuzey Iraktaki bağımsız Kürt devleti çalışmaları ve Suriye’de ortaya çıkan fiili durum, Kürtçülerin bağımsızlık çıtasını daha da yükseltmiş olup Türkiye’den ayrılarak bağımsız, birleşik "Büyük Kürdistan" hedeflenmektedir.

 

Kürtçülerin, demokratikleşme, insan hakları, yerel yönetimlerin güçlendirilmesinden ve özgürlüklerden anladıkları, kolektif haklar elde edip federasyon ya da bağımsız bir devlet kurmaktır.

 

Kürtçü hareketlere bakıldığında, yapıları analiz edildiğinde demokrasi, insan hakları ve özgürlüklerin hiçbiri bu yapılarda olmadığı gibi böyle bir kaygıları da yoktur. KCK tüzüğü olsun, Kürt aşiretlerinin kast sistemi olsun hiçbirinde birey yoktur. Kendileri gibi düşünmeyen bölge insanlarına bile hayat hakkı tanımayan bir despotik yapı var karşımızda. Okur- yazar oranının düşük olduğu, sürekli bir üstün gücü rehber seçen bu kültürel yapı, maalesef despotların bazen din kisvesinde alim görünümlü bazen demokrasi havarisi Öcalan gibi totaliterleri rehber edinebilmektedir. Kısacası Kürtçülerin nihai hedefi bir Kürt devletini kurmaktır. Herkes bu zihniyeti böyle bilerek hesabını yapmak zorundadır.

 

Kürt vatandaşlarımız adına ortaya çıkan PKK, aslında bir bölücü hareket gibi görünmesine rağmen uyuşturuculuk ve diğer faaliyetleriyle dünyanın en büyük uyuşturucu örgütlerinden birine dönüşmüştür. Nitekim İçişleri Bakanlığı'nın raporu da düşüncemizi doğrulamaktadır.

 

İçişleri Bakanlığı tarafından, terör örgütü PKK'nın 1984 yılında Şemdinli-Eruh kanlı baskınlarından günümüze kadar geçen sürede uyuşturucu ticareti mercek altına alınıp raporlaştırıldı. Terör örgütü PKK/KCK’nın, kenevir üretimi ve ticaretinden yıllık 500 milyon TL, uyuşturucu kaçakçılığından da 1.5 milyar dolara yakın gelir elde ettiği bildirildi. Raporda, uluslararası güvenlik literatürlerine göre, PKK/KCK terör örgütü ile Kolombiya Devrimci Silahlı Güçleri (FARC), Tamil Elam Bağımsızlık Kaplanları (LTTE) ve Özbekistan İslami Hareketi'nin (IMU) uyuşturucu kaçakçılığı faaliyetlerinde bulunduğu ve finansmanın büyük bir bölümünü uyuşturucudan elde ettiği vurgulandı.

 

Terörün işleyişinin STK'lar üzerinden işlediğinin altını çizen Bakan Süleyman Soylu, "Son 6 ayda bin tane terörist etkisiz hale getirildi, binlerce terörist de gözaltına alındı ve tutuklandı. PKK, terörü sivil toplum kurumları üzerinden Türkiye'ye musallat etmişler. Çocuk derneği kuruyor 700 bin dolar, Avrupa üzerinden ona para gönderiyor, 12-13 yaşındaki çocukları annelerinin sevgilerinden kopartıyor ve Kandil'e terör eğitimi almaya gönderiyor. Diyarbakır'da, Sur'da, Hani'de, Silvan'da her tarafta oradaki kardeşlerimize anlattım. Onların sizinle neyi birbirine örtüşüyor? Ahlakı mı?, dini mi?, İnsanlığı mı?, Kıblesi mi? Neyi örtüşüyor? Bizim sorumluluğumuz o çocukların geleceklerini ve ideallerini onlarla beraber bütünleştirmek ve geliştirmektir. Terörü musallat eden ve bunları maşa olarak kullananlar Türkiye'yi yönetilemez bir hale getirmek içindir" ifadelerini kullanmıştır.

 

İçişleri Bakanı'nın raporu bize bir daha gösteriyor ki devletin bıraktığı boşluğu terör örgütü fakir, işsiz halkın duygularını istismar ederek Kürtçülük adına uyuşturucu baronluğuna soyunmuştur. Bir daha tekrarlıyoruz yapılan savaş, terör örgütünün kirli paralarla bir halkın inancını sömürme savaşıdır. Gencecik çocukları annelerinden, babalarından kopararak uyuşturucu ve kaçakçılık faaliyetlerine kurban vermektedirler. Maalesef bölgenin sosyal yapısı da tarihten bugüne bu tür örgütlerin zemin bulmasına da çok müsaittir.

 

SİYASİ ÜMMETÇİLERE GÖRE TERÖR SORUNU

Türkiye Cumhuriyetiyle hesaplaşma ve "ulus devlet" anlayışına karşı çıkma noktasında hem Kürtçüler hem siyasi ümmetçiler aynı safta bulunmaktadırlar. Her ikisi de Türk milletinin egemenliğini tanımamakta ve ulus devlet anlayışıyla oluşan milletleşme sürecini reddetmektedirler.

 

Siyasi ümmetçiler diğer adıyla sahte İslamcılar, Türk milleti yerine sadece "millet" kavramını kullanmayı uygun görmektedirler. Onlara göre millet: Aynı dine mensup insan topluluğudur. Dolayısıyla insanları bir arada tutan, onları birbirine bağlayan ve toplumsal düzeni sağlayan tek faktör dindir. Bu bağlamda Türkiye Cumhuriyeti yeniden toplumsal sözleşme yapmak zorundadır. Doksan yıldır cumhuriyetle barışık olmayan ümmetçilerin de nihai hedefi "din eksenli" bir devleti vücuda getirmektir. Onlara göre din bağlayıcı unsur olduğu zaman dil, ırk ve milli şuur gibi doğal aidiyetler anlamsızlaşır.

 

Siyasi ümmetçilere göre din, sosyal hayatı ve devlet düzenini şekillendirir. Farklı etnik kimliklere mensup gruplar kendi dilleriyle eğitim-öğretim yapabilir, otonom yapılar oluşturabilir. Adem-i merkeziyetçi bir anlayışla insanları bir arada tutmak imkanı da böylece elde edilmiş olur.

 

Ümmetçilere göre, "ulus devletler", Batının bir dayatması olup çağdışı ve insanları birbirinin kurdu haline getiren bir devlet anlayışıdır. Osmanlıyı bir arada tutan İslamcılığın neden başarılı olamadığını, Arnavutluk’tan başlayıp, bütün Ortadoğu ve Kuzey Afrika’ya kadar etkisini göstererek Osmanlıya başkaldıran Müslüman toplulukların hangi gerekçeyle bağımsızlık savaşı verdiklerini görmemezlikten gelmektedirler.

 

Eğer din tek birleştirici bir unsur olsaydı “Medine savunmasını” kime karşı yaptık ya da Osmanlı'nın ümmetçiliği neden başarılı olamadı somut örneğini nasıl açıklayacağız?

 

İmparatorluk ve onu besleyen siyasi ümmetçiliğin çağımızın bir devlet anlayışı olamayacağını bizim siyasi ümmetçilerimiz bir türlü anlamak istemiyorlar.

 

Siyasi ümmetçiler; demokrasiyi, insan haklarını ve ferdi özgürlükleri de Batının bir dayatması olarak görmektedirler. Ulus devletin sembollerini, ayrıştırıcı unsurlar olarak kabul etmektedirler.

 

Oysa Türklük bir doğal statü yani Hoca Ahmet Yesevi’nin deyişiyle "Türklük kaderimiz din ise tercihimizdir." İnsanların kavimler halinde yaratılması ilahi mesajını da siyasi ümmetçilerimiz görmemezlikten gelebilmektedirler.

 

İnsanların kavimler halinde yaratılması, birbirleriyle anlaşması, tanışması ilahi bir mesaj ve millet realitesinin bir delili iken din adına konuşup dini hükümleri bile yok sayma gafleti ülkemizdeki sahte İslamcıların din anlayışıyla ancak açıklanabilir. Adına konuştukları, halka anlattıkları din, bizim inandığımız din değildir. Mehmet Akif bu güruhun din anlayışına tepki olarak "Doğrudan doğruya Kur'an'dan alıp ilhamı, Asrın idrakine söyletmeliyiz İslam’ı" demek zorunda kalmıştır.

 

Hem siyasi ümmetçiler hem Kürtçüler hedefe ulaşmak için bütün yolları meşru kabul etmektedirler. Bundan dolayı Türkiye Cumhuriyeti ve onun bütün kuruluşlarını baştan reddederek kötülemek, işlevsizleştirmek için hem uygulamada hem de söylemde her türlü algı operasyonunu yapabilmektedirler. Türkiye Cumhuriyeti ortak düşmanları olduğundan çoğu zaman ortak düşmana karşı birlikte hareket ederler. AKP’nin PKK ile masaya oturması ve çözüm denilen ihanet süreci buna örnektir.

 

Kürtçüler vuruşarak devletten ayrılmayı, Siyasi ümmetçiler içerden devleti ele geçirerek dönüştürmeyi metot olarak seçmişlerdir.

 

Osmanlı devletini ayakta tutabilmek için son nefesine kadar mücadele eden tek millet Türk milleti olduğu halde Müslüman kardeşlerimiz ümmet anlayışımızı yerle yeksan ederek Yemen, Arap çölleri ve Kuzey Afrika’da hangi gerekçeyle Türk askerini şehit etti?

 

Ulus devletlerin ortaya çıkışıyla milletler modern-pozitif hukuka göre toplumsal düzeni inşa etmeye başladılar. Biad yerini sistematik şüpheye, bıraktı. Artık akıl, bilim ve bireyin merkezde olduğu demokrasi öne çıkmaya başladı. Özellikle deney ve gözlemle Batıda bilime bağlı olarak teknolojik gelişmeler medeniyetin merkezine Avrupa’yı oturttu. Sosyal hayatı uhrevi dini ritüeller ile değil olgulara dayalı bilim ile çözmeye başladılar. Hayatta en hakiki mürşit, birilerinin kerameti ya da gelecek ilhamı değil bilim olmaya başladı. Türkiye Cumhuriyeti de işte bu temeller üzerinde inşa edildiği için sahte İslamcılarımız anlayamamaktadır.

 

Batı dünyasında demokrasi ve özgürlükleri uğruna milyonlarca insan can verdi. Kilise babalarına ve onların temsil ettiği skolastik, bağnaz düşünceyi devre dışı bırakarak bugünlere geldiler. Demokrasinin maliyeti çok büyük olduğu için Batı bu değerlerin farkındadır. Bizde ise demokrasi Cumhuriyeti kuran irade tarafından adeta millette tepsi ile sunuldu. Ondan dolayı değerini bilmiyoruz hele siyasi ümmetçiler hiç bilmiyorlar. Ütopik sahte İslamcılar bunu da anlayamazlar.

 

Milli devletlerin ortaya çıkması sosyolojik bir olgu olmasına ve buna karşı çıkmanın toplumsal değişimin ruhunu okuyamamak olduğu gerçeğini ne yazık ki siyasi ümmetçiler kavrayamamakta, skolastik çağın öğretisiyle dünyayı şekillendirmeye çalışmaktadırlar. Türk milli devleti demode düşünceler değil böylesi olgular sonucu ortaya çıkmıştır.

 

Eğer bugün ülkemizde güneydoğu sorunu, alevi sorunu gibi sıkıntılar yaşanıyorsa bu durum milletleşme sürecimizi tamamlayamamamızdan kaynaklanmaktadır.

 

Din eksenli devlet anlayışını savunan grupların Ortadoğu’yu ne hale getirdikleri ortadadır. Her cemaatin tarikatın ayrı bir dini vardır. Oysa modern devletlerde devlet, dini inançlara eşit mesafede olup o inançların yaşaması yaşatılması için hem ortam hazırlar hem de o inançların tek güvencesi olur.

 

TÜRK SOLUNA GÖRE TERÖR SORUNU

Türk solu, güneydoğu sorunu konusunda zihni en karmaşık olan harekettir. Özgürlükler ile egemenliğin dengesini bir türlü kuramama sıkıntıları var. Bir yandan bölücüleri rahimlerinde büyütürler diğer yandan ulusal duyarlılığa vurgu yaparlar. Böylesi paradokslarla bir türlü tavır belirleyemeyen bir Türk solu var karşımızda.

 

CHP’nin tek parti iktidarından başlayan ve kısmen günümüze kadar devam eden jakoben sol, toplumla bütünleşeceği yerde hep toplumsal mühendisliğe başvurmuştur. Hem dini grupları hem de Kürt addedilen vatandaşlarımızın devletten soğumasında jakoben sol zihniyetin çok etkisi vardır.

 

Türk solu çoğu zaman bölücü unsurlarla birlikte hareket ettiği için, hangi eylemlerinin bölücülerden farklı olduğunu anlamakta bile zorluk çekilebilmektedir. Böylesi bir soruna demokrasi ve özgürlükler çerçevesinde bakmaya çalışan Türk solu, bireysel haklar ile ayrıştırmayı tetikleyecek kolektif haklar noktasında kesin tutum alabilmiş değildir.

 

Bugün CHP birkaç rapor ile bu konuyu açmaya çalışmışsa da Osmanlı’dan günümüze gelen raporlardan pek farklı bir yönü de bulunmamaktadır. Yerel yönetimler konusunda CHP nasıl bir tavır koymaktadır? Yerel yönetimlerin otonom yapılara dönüşmemesi ve üniter yapının zarar görmemesi için açık-seçik bir tavır maalesef CHP’de yoktur. Kürtçenin ikinci bir dil olması çalışmalarında yine kesin bir tavrını da net görememekteyiz. CHP’nin bekamızı ilgilendiren bu konuda “arafta” kalması da düşündürücüdür.

 

LİBERALLERE GÖRE TERÖR SORUNU

Ülkemizde liberal kesim olaya şirket mantığıyla baktığı için bu devasa soruna da kâr-zar hesabıyla yaklaşmaktadır. Derinlemesine bir düşünce analizi yapamayan liberaller, Türk toplumunun sosyolojisini hiç irdeleme ihtiyacını duymamaktadırlar. Türkiye’nin jeopolitik ve jeostratejik özelliklerini yok sayarak yapay taleplere hemen istenileni verelim mantığıyla hareket etmektedirler. Oysa ülkede en çok kazanan ve ülkenin tabiri caizse kaymağını yiyen kesimin sözcüğünü yapmaktadırlar. Eğer ülke bölünürse en çok onlar zarar görür ama bunun bile farkında değildirler. Batı toplumlarındaki anlayışları olduğu gibi ülkede uygulayarak her şeyi çözecekleri iddiasındadırlar. Türkiye’nin Almanya, Fransa gibi komşuları yoktur. Bu coğrafyada basit bir hata Türk milletini milletler mezarlığına gömer. Bunun farkında değildirler.

 

Not: Bir sonraki yazımda Türk milliyetçilerinin terör sorununa yaklaşımını dile getireceğim.

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.