1. YAZARLAR

  2. Prof. Atila BİTİGEN

  3. Şiddetin psikososyal sebepleri
Prof. Atila BİTİGEN

Prof. Atila BİTİGEN

platform
Yazarın Tüm Yazıları >

Şiddetin psikososyal sebepleri

A+A-

Saldırganlık, başka birine zarar verme, acı çektirme veya yaralamaya yönelik davranış. Şiddet güç kullanarak saldırganlık yapıp insanlara zarar vermek olarak tanımlanıyoruz.Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) Şiddeti “kişinin bilinçli olarak kendine, başkasına, bir gruba veya topluluğa karşı, yaralanma, ölüm, psikolojik zarar, gelişme geriliği ya da yoksunlukla sonuçlanan ya da sonuçlanma olasılığı olan, tehdit ederek veya gerçekten, fiziksel zorlama ya da güç kullanılması” olarak tanımlamaktadır.Bireysel anlamda insan şiddet dürtülerini kontrol edebilirse şiddet ortaya çıkmıyor. Bireyin saldırgan eğilimleri olabilir, fakat bunlar kişi kontrolünü yitirmedikçe eyleme dönüşmez ve bir şiddet ortaya çıkmaz. Şiddetin psikolojik sosyal ve çevresel birçok sebebi olduğu düşünülmektedir.

Kitle iletişim araçlarındaki artışla şiddet olayları arasında bağlantı olduğu bulunmuş. Filmlerde ve televizyon programlarında, radyo, gazetede yer alan şiddet ögelerinin etkisi, toplumun saldırganlık dürtülerini harekete geçirmektedir. Şiddet içeren filmlerin gençleri ve çocukları olumsuz etkilediği çoğu araştırmada ortaya konulmuş. Çocukların televizyonda izledikleri şiddet içeren filmler arttıkça akranlarına karşı daha saldırgan oldukları gözlenmiş. İlişkinin şiddeti izleme zamanı ile orantılı olarak arttığı gözlemlenmiş. Ülkemizde şiddet olaylarında ve suç oranlarında ciddi bir artış eğilimi gözlenmektedir. Televizyon gazete sanal internet ortamında en fazla cinayet haberleri verilmektedir. İletişim imkânlarını artması nedeni ile olanları hemen haber alabildiğimiz için daha fazla görünür hale geldi. Aile dramlarını ortaya çıkaran programlar yapıldıkça korkunç bir gerçekle karşılaşıyoruz akıl hastaları ve psikolojik rahatsızlığı olanlar oldukça yaygın ülkemizde. Psikoloji ruhsal bozuklukları inceler bireysel hastalıkların inceler. Şizofreni, paranoid bozukluk, anti sosyal veya narsistik kişilik bozuklukları, alkol ve madde kullanımı, dürtü kontrol bozuklukları gibi birçok sebep bireysel şiddetin altında yatan bireysel hastalıklardır. Anti sosyal kişilik bozukluğu olan bireylerde eğitim süresi kısaldıkça şiddete başvurma oranı artıyor, bu kişilerde eğitim süresi en kısa olanlarda cinayet suçunu işleyen en fazla, çocukluk çağında hayvanlara eziyet etme davranışının yetişkinlikte adam yaralama suçu işleyenlerde daha fazla saptanmış. Anti sosyal kişilik bozukluğu olan ve öfke kontrolünün bu kişilerde en az olduğu bilinmektedir.

Şiddet dört bir yandan sarmış ruhumuzu… En küçük tartışmalarda bile yumruk sıkan, eli sert bir cisme giden bir toplum olduk. Kelimelerimizin ifade tonu bile sertleşti… Bu durum hem spor alanlarında var, hem de siyasi figürlerin söz ve tavırlarına hakim. Sözü şiddetli söyleyerek kendisini daha iyi ifade edeceğini sanan bir toplum olma yolundayız. Şiddetin ilk tohumu ise şüphesiz çocukluk yıllarında atılıyor. Aile içinde öğrenilen şiddet davranışı filmler, TV ve bilgisayarlı şiddet oyunlarıyla desteklendiğinde giderek bir davranış biçimi haline geliyor kişide. Gün geçmiyor ki toplumumuzda bir şiddet olayına rastlanmasın. Gazetelerin üçüncü sayfa haberleri hep bunlarla dolup taşıyor.

Okul arkadaşım pskiatri uzmanı Hasan Basri İzgi klinik pratikte psikiyatrik hastalarda tespit edilen fiziksel ve cinsel şiddetin %90'ı aile bireyleri tarafından yapılıyor diyor. Çocuklukta veya bebeklikte kötü muameleye veya istismar edilmiş kimselerin yetişkin yaşamlarında kendilerinin de benzer davranışlar gösterdiği biliniyor. Şiddet aslında öğrenilen bir davranıştır. O sebeple şiddet uygulamasına maruz kalmakta şiddet uygulamaya neden olan bir etkendir. Şiddet uygulayan hayatının bir döneminde şiddete maruz kalmış şiddete maruz kalıp kurban olmuşlar, ardından karşı hamle olarak kendileri şiddete başvurmak zorunda kalmışlardır. Diğer önemli husus ise toplum tarafından paylaşılan bir değer yargısıdır. Bu durum atasözlerimizde yer alan ve halk arasında sıkça dillendirilen "Kızını dövmeyen dizini döver", "Kadının karnından sıpayı, sırtından sopayı eksik etmeyeceksin" anlayışında ifadesini bulur. Annesini, kız kardeşini döven erkek çocuğunun çevrede itibar görmesi, onun ne kadar duyarlı ve hassa biri olduğunun göstergesi sayılması da sosyal sebeplerden birisidir. Burada görmezden gelemeyeceğimiz başka önemli bir neden de şiddet uygulayan kişilerin iletişim becerilerinde yetersiz oluşlarıdır. Duygularını ifade edemeyen, düşüncelerini mantıklı bir zeminde anlatamayan bu kişiler sorun çözmede şiddete başvurma eğilimindedirler. Hatalı namus ve ahlak anlayışlarının yanı sıra yoksulluk ve eğitimsizlikte bu işi körüklemektedir.

Saldırganlığın kökenine yönelik birçok bilim adamı araştırma hipotez ortaya atmış ama bana en yakın gelen açıklama Albert Banduranın şiddetin üç sebebi olarak ortaya attığı bilimsel kuramdır. Albert Bandura’ya göre, insan saldırganlığının kökeninde, ne şiddete yönelik içsel istek ne de engellemeye bağlı olarak doğan saldırganlık dürtüsü bulunmaktadır. İnsanların birbirine karşı saldırgan tutumlar göstermesinin nedenlerini 3 madde olarak özetlemiş.

1.Geçmiş deneyimler sonucu saldırgan kavranışlar kazanmaları,

2.Bu türden tepkileri yüzünden takdir görmeleri veya ödüllendirilmeleri,

3.Özel sosyal ve çevresel şartlar tarafından doğrudan teşvik edilmeleri

Erik Erikson ‘a göre insanın kişiliğinin şekillenmesinde ve gelişiminde başlangıçta anne ya da onun yerine geçen yetişkinden başlayarak daha sonra aile, okul, şehir ve dünyadaki diğer insanlar önemli rol oynamaktadır. Mutlu insanlardan oluşan sağlıklı bir toplum oluşturmak için, bireyin her dönemdeki temel ihtiyaçlarını en iyi şekilde doyurmasını sağlamak, çatışmalarını çözümlemesine yardım etmek üzere çaba harcamak gerekmektedir.

Sosyal sebepler ise sosyal yapısının içinde demografik yapı ve bunun değişimi, toplumdaki sosyo-ekonomik eşitsizlikler, çocuk ve aile politikaları, koruyucu sağlık hizmetlerinin varlığı, sosyal yardım sisteminin varlığı ve etkinliği ve adalet sisteminin işleyişi gibi temel konular şiddetin görülme sıklığını doğrudan etkilemekte ve sonuçlarını ortaya çıkarmaktadır. Kültürel kuramlar; şiddet davranışını, toplumda öğrenilen ve paylaşılan değerlerin/davranışların sonucu olarak görmektedir. Yapısal teoriler ise şiddeti; yoksulluk, işsizlik ve fırsatların yokluğu gibi sosyal faktörler tarafından üretilen engellenmiş pozisyonlar ve ilişkiler ile açıklamaktadır.

Larry J.Siegel şiddet davranışını; ailenin yıkılması, görece yoksulluk, sapkın akranlarla birlikte olma, okul başarısızlığı ve geleneksel grup ve normlara olan bağlılığın zayıflaması gibi sosyal faktörlerle açıklamaktadır. Hazel Croall’e göre de, şiddet, alt-sınıfa özgü kültürel yapıdaki düşük özgüvenle de ilişkili bir davranıştır. Ayrıca, ona göre işsizlik ve yoksulluk nedeniyle ailede ortaya çıkan çatışma ve gerilimler, şiddet eylemlerini tetikleyebilmektedir.

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
3 Yorum