1. YAZARLAR

  2. Murat YAZAN

  3. OKUMAYIN. RAHATSIZ OLACAKSINIZ !
Murat YAZAN

Murat YAZAN

platform
Yazarın Tüm Yazıları >

OKUMAYIN. RAHATSIZ OLACAKSINIZ !

A+A-

Otobüs duraklarında, kahve sohbetlerinde, insanların bir arada olduğu alanlarda sıkça duyduğunuz cümlelerdendir “bizi dinden bile soğuttular” cümlesi…
Kökleri eskiye dayanır.
“Yeşil Kuşak” 1970’lerin sonunda Kennedy’nin Ulusal Güvenlik Danışmanı Zbigniev Brzezinski’nin dönemin Sovyetler Birliği’nin özellikle güney sınırlarını sarmak ve komünist akımlara geçit vermemek için uyguladığı politikanın adıdır.

Hedef Müslümanlığın yerel unsurlarını (tarikatlar, inanç grupları vs.) fonlayıp semirtirken komünist akımın önünü kesilmesi ve Müslüman grupların devlet yönetiminde (veya yakın konumlarda) yerleşmesiydi. ABD’nin amacı Müslümanlığın yükselmesi falan değil, komünizmin güney kanadına set çekilmesiydi…
Mezhep veya akımlar fark etmiyordu. ABD çıkarları için cümle içinde “Müslüman” geçmesi yeterliydi. Farklı ülkelerdeki farklı mezhepler teşvik edildi, maddi anlamda desteklendi, bazı “Müslüman kanaat önderleri” parlatılıp öne çıkarıldı.

Bugün ülkemizde sağda solda fetva veren, hatta saçmalayan tarikat liderlerinin maddi güçlerinin, tarikatların doğuşlarının, ağızlarına geleni söyleme özgürlüğüne sahip olduklarını hissetmelerinin ardında 70’lerin sonundaki “yeşil kuşak” projesi yatar!
Konunun farklı katmanları var. Tek tek inceleyeceğiz!
Yukarıda saydıklarım sadece katmanlardan biri…

İşin teolojik ve sosyolojik tarafında farklı tanımlar yapmak gerekiyor.

Bu noktada Kuran ve İslam dini üzerinden gitmek zorundayım. Musevilik ve Hristiyanlık farklı literatürlere sahip ve ikisine de çok hakim değilim.

İslam hakkında konuşabilirim, o da haddimin ve bilgimin el verdiği kadar !
Öncelikle kutsal kitap (Kur’an) ve din her ne kadar bir arada görünse de aralarında simbiyotik (Varlık için karşılıklı çıkar ilişkisi) bir bağın var olduğunun altını çizmem gerekiyor.

Bir kutsal kitap var olmak için “din” e ihtiyaç duyar. Bu noktada “din” tanımı yapmak gerekir.
Din ; Temel kuralları kutsal kitap tarafından belirlenmiş kurumlar, ritüeller ve görevi tanımlanmış görevliler bütünüdür.
İslam dini diğer kutsal kitaplarla paralel olarak kurallar dizgesi verir. Günah ve sevapları belirler. Diğer yandan öteki kutsal kitaplardan farklı olarak bir sosyal sistem önerir. Sosyal sitemin de kurallarını koyar. Ritüelleri belirler. Tapınmanın standartlarını ve şekli kurallarının bir kısmının altını çizer.

Din de var olmak için kutsal kitaba ihtiyaç duyar. Hatta dinin “olmazsa olmaz”ı kutsal kitaptır.
Ritüel ve sosyal düzen önerisi olmayan bir kutsal kitap dine ihtiyaç duymaz ama din var olmak için kutsal kitaba bağımlıdır !
Burada kilit nokta Kur’an’ın Allah’ın vahyi olması, dinin ise insanların da desteğiyle oluşturduğu bir ritüel, kurum ve personel bütünü olmasıdır.
Sıkıntı da tam bu noktadan başlar !
Denklemin içine insanı eklediğimizde farklı din tanımlarıyla karşılaşmaya başlarız.

Müslüman ülkelerin neredeyse tümünde farklı İslam yorumlarıyla karşılaşmaya başlarız.
 

Şimdi farklı bir katmana geçiyoruz.
Türklerin İslam’la tanışması Talas Savaşı ve öncesindeki Türk-Arap ilişkileri ötesinde Maveraünnehir üzerinden Arap yarımadasına inmeleriyle başlar. Bizim Müslüman oluşumuzda Araplardan fazla Fars etkisi vardır.
İslam anlayışımız Arapların anlayışıyla çelişkiler gösterir.
Üstüne de Şamanistik (veya gök dini anlayışı) alışkanlıkları ekleriz.
Mezarlık kültü, mezar taşları, türbe geleneği, dilek ağaçları, türbelere bir şeyler adama (kilit, simli tel, çaput, vs.) bu alışkanlığın devamıdır.
Özellikle Osmanlı döneminde sarayın İslam anlayışıyla Anadolu’nun İslam anlayışı arasındaki makas çok açılmıştır ve bugünün sarayıyla Anadolu Müslümanları arasındaki makas da aynı açıklıktadır ve buluşması da mümkün görünmemektedir.

 

Yorum farklarını kapattıktan sonra ilk katmana geri dönelim .
 

Buradan yavaş yavaş “güncelleme” başlığına çıkacağız.
İslam dininde teolojik olarak üç kaynak vardır. Birinci kaynak Kur’andır, diğer kaynaklar sünnet ve hadislerdir.
Sünnet ve hadisler Kur’an ile çelişmediği sürece geçerlidir, hatta her ikisinin ne kadar sahih (geçerli) olduğuna Kuran’la çelişip çelişmediklerine bakılarak karar verilir.
İslam için temel vahiy, yani Kur’an dır !

 

Bu katmanda bunları da yerli yerine koyduktan sonra neden ülkemizdeki insanların Charles Taylor’un deyimiyle “Nova dinleri” veya new age inançları peşine düştüğüne bakabiliriz…

Kur’an’ın “zayıf karnı” olarak nitelenen yerleri vardır. Bu noktada gerçekçi olmak gerekir çünkü Kur’an okumadan ve anlamadan başka inançlara yönelen bir kitleyle karşı karşıyayız.
Bir elin parmaklarını geçmez ama yanıtlanması gereken alanlardır.
İlki “kurban” ritüelidir…


 
“İyi de Kuran’da kurban anlayışı var hayvan mı boğazlayacağız dinin emri bu mu” diye soruyor değerli dostlarım…

Herkes gökten inen Cebrail’in boynuzlarından tuttuğu koça yoğunlaşır.

Kurbanın o koç olması gerektiğini düşünür.

Hz. İsmail’in babası Hz. İbrahim tarafından kurban edileceğinden, koçun onu kurtardığından bahsederler.

Simgesel anlatımı es geçerler…
Çoğu anlamaz ki İbrahim en kıymetlisini (nefsini) kurban etmeye hazırdır. Kurban ettiği evladı değil nefsidir…
Ali Şeriati’nin dudaklarından dökülür anlam…!
“Senin İsmail’in kim ? Ancak sen bilirsin başkası değil. Belki eşin , işin, statün, yeteneğin, gücün, cinsiyetin… Ne olduğunu bilmiyorum ama İbrahim’in İsmail’i sevdiği kadar bir şey olmalı” der…
Kurban aslında ipin ucundaki masum hayvan değil ipin diğer ucundaki nefsinin dibidir !
“Din” bunu allar pullar, anlamından koparır ortalığı kavurma bayramına çevirir…
Kesimhaneler hazırlar para falan toplar.

Hatta işi “ikincil kazanç” haline dökmeye çalışır “fakirler de et yesin” falan der !
Et nere, kurbanın anlamı nere…

Kuran “ruhunu doyur” diyor sen karnının doyması peşindesin !

Bir diğeri “miras hukuku” dur…
Kadınların erkekten az miras payı alması dillendirilir.

İslam öncesi Arap toplumunda kadının hiçbir hakkı yokken Kur’an araya girmiş ve kadına miras hakkı vermiştir. Sadece varlıklı veya soylu kadınlara kısıtlı haklar tanınırken Kur’an kadınların tamamına bu hakkı tanımış, ilk duvarı kırmış, kalanı da aklınızı kullanmanıza havale etmiştir.
Kur’an’da aklını kullanmaya dair ayetler yaklaşık 75 ayette geçer.

Kur’an insana ve aklına güvenir.
Benzeri miras hukuku için de geçerlidir.
“Aklını kullan” mesajının anlamı ; “zamanın gereklerine uy, gerekli düzenlemeyi yap” tır !

Son katmana geçelim…

Ülkemizde özellikle orta ve üst sosyokültürel gruptan insanlar yeni kurulan new age inançlara meyilli.
Haksız da değiller. Çoğunun vaatlerini ve yapılarını biliyorum, cezalandırmayan bir aşkın güçten, enerji bütünlerinden bahsediyorlar. Hemen tamamında tekamül ön planda…
Ufak tefek fedakarlıklarla veya çalışarak tekamül etmeniz mümkün.
Hemen hepsinin kapısında para makbuzları bulunuyor ve size ufak meblağlar karşılığında mutluluğu vaat ediyorlar !
“Eğitim” diyorlar, “gelişim” diyorlar, pespembe ve sıkıntıya sokmadan size yol açacaklarını vaat ediyorlar…

İsa ikonu önünde mum yakmak kadar kolay ve “ucuz” bedelleri var.  
Öderseniz dünya sizin !

 

Çoğuna sordum “Kur’an okudunuz mu ?” diye “hayır” dediler… İslam’ı çoğu gibi Kur’an’dan değil cübbeli sarıklı tuhaf tiplerden ibaret sayıyorlar…

 

Deizme ve ateizme ilerleyen yol da bu taşlarla döşeli…
Sadece bizde değil tüm dünyada…

Ne zaman ki  bu ülkede Kur’an Türkçe okunur ve anlamı anlaşılır, o zaman insanlar kendilerine sorular sormaya, cevap aramaya başlarlar.
O gün milyarlık “Arapça Kur’an öğretimi sektörü” yıkılır ve Kur’an anlayarak okunan bir kitaba dönüşür…
Güncellemeye gelince…
Güncelleme işi yaşamını ve varlığını dini kullanarak yapanlara teslim edilemez !
Güncelleme yapılacaksa bu bilim adamlarının işidir…
Dini her şeye alet edenlerin değil !


 


 


 


 

 





 

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.