1. YAZARLAR

  2. Bahri YILDIZBAŞ

  3. Kisme yoğmiiii?
Bahri YILDIZBAŞ

Bahri YILDIZBAŞ

ortakses.com
Yazarın Tüm Yazıları >

Kisme yoğmiiii?

A+A-

Türkiye’ye has, bağımsız eğitim kitaplarında; ekonomi, vatandaşlık, aile, değerlerimiz, hayvancılık, kümes hayvanları, evcil hayvanlar, bahçecilik, tarım, anne ve baba değeri, arkadaşlık ve ses uyumuna uygun öz kelimeler ile tamamen pedagojik örüntülü bir anlatım vardı. 

Nereye kadar? 

16 ülkenin kabulü ile 1951 Marshall planına... 

“Zeytinyağlı yiyemem, Basma da giyemem.” türküleri ile “sağlıklı basma ve pazen yerine, sentetik giyim” organik süt yerine “süt tozu”, saf zeytinyağı ve sade yağ yerine “beta karoten içeren yağlar” ve yavaş yavaş yok etme planı, önce programlama ile kitaplara, daha sonra değerlilerimizi yok etme organizasyonlarıyla, yıldan yılda geldiğimiz durum ortada. 

Uzun sözün kısası; Ne ben, ne sen, ne o, ne biz, ne siz, ne onlar... 

Hepimiz bu gemi(ler)deki yolcularız. Yetmiş yıldır, gemi(ler)in kaptan pilotlarını da, yardımcılarını da, güverte personelini de, ateşçisini de, dümencisini de, yolcusunu da; hepimiz seçtik. Seçtiklerimize sustuysak, öz benliğimiz şu anda kargaşa yaşıyor ve sızlamaya başlayarak, birilerini suçluyorsak, asla kabul etmiyorum. Hep susmuşuz, susmuşsunuz, yönetilmişiz, yönetmişiz, salla baş al maaş yapmışız. Siyasi partilerin çoğunu kendimize arpalık kullanmışız, babadan oğula, oğuldan toruna vekillik, bakanlık, bürokratlık devretmişiz, dirsek temaslarda hayatı sürdürmüşüz. 

Şimdi, ne kör onaya, ne koronaya, ne COVİD-19’a, ne emine, ne dayına, ne de kaynına tafra yapma. 

Geçmişte 30-40-50-60-70, şimdi 83 milyon olan nüfusu unutmuş, siyasi arenalarda, her dönemde elimize geçirdiğimiz iktidar veya yakını partilerle, aileler saltanatı kurmaya çalışmışız. Siyasi partiler yönetimi ve sekreteryası, TBMM vekil ve personeli, TSK subayları, Üniversite rektör ve hocalarının çocukları ve yakınları İçin yıllarca sakladıkları kadrolar, belediyelerdeki her dönem kadrolaşması ve birdenbire ortaya çıkan iş adamları, on kişilik ailelerin çoğundan neredeyse kamuda çalışan yok iken, bazı 3-5-7-10 kişilik ailelerin çocukları okusun veya okumasın kamu kurum ve kuruluşlarına yetmiş yıldır yerleştirilerek, sahipsizlerin aç veya perişan, sahiplilerin paşa gibi yaşadığı bir ülkede; adalet, liyakat, vicdan, merhamet, hukuk, saygı, sevgi, barış ve ahlak sadece konuşulmuş olur. Bu da çok incitir, acıtır ve güveni sarsar. Zaten, şu anda güvenden bahsetmek çok zor. Neredeyse bir çok iş ve görev babadan oğula devredilerek, lanet bir sistem kurulmuş. O sistemin içinde büyüyen ve o sistemi büyüten birilerinden nasıl hak veya eşitlik talep edebiliriz. 

Yazılarımda her hangi bir iktidar veya siyasi partiye, kuruma, STK veya kişiye göre kalem oynatmam. Ancak; bu ülkede yüzlerce üniversite ve bu üniversitelerin sadece bir kaçına yüksek puan alarak, ilk yirmi binlik dilimlerle yerleşip okuyan, gerçekten zeki ve becerikli gençleri hem özel sektörde, hem kamuda veya kamuya ait şirketlerde istihdam etmeyeceksiniz, dört yüz bininci veya barajı aşamadığı İçin yurt dışında okuyup, mühendis denkliği diploması ile gelip bu ülkede hemen en kurumsallaşmış şirketlere veya kamuya yerleşecek. Baba vekil, bürokrat veya iş adamı, kardeş hemen işe mühendis, diğer kardeş hemen işe işletmeci, diğeri iki yıllık bir okul hemen işi hazır. Gitmezlerse de olur. Böyle gelmiş, şimdi daha hızlı gidiyor. Adamı, kimsesi, referansı, açıkçası torpili olmayan derece yapmış gençler, her gün iş ilanları ile ömürlerini tüketiyor.

Neden biliyor musunuz! Biliyoruz. Konuşuyoruz. Bazen gizlice ağlıyoruz. Yine iş arıyoruz. Ve böyle bir çarkın içinde bunalıyoruz. Komşumuzun beş çocuğu iş bulmuş, okul arkadaşlarımızın beş, altı, iki kardeşi iş bulmuş. Biz; yedi, üç, iki, dokuz kardeşiz. Okumuşuz. İş yok. Bizim “Komşusu aç iken tok yatan, akrabası perişan iken çaka satan, cebinde çay parası olmayan komşusuna ‘hala iş bulamadın mı?” diyen çok değerlilerimiz var. Sosyolojik, onlarca doktora tezi olacak konu. 

Nedenmiş? Eğitim... Eğitim... Eğitim...

Yetmiş yılın arızaları ve travmaları.

“Bu halimize şükredelim.” diyeceğiz veya “Şükredin, yıksa dinden çıkarsınız.” diyorlar. Oysa, Allah’ın verdiklerine şükredilir veya edilmez. Allah mı torpil yapıyor veya adaletsiz. Torpilde, adalette sizsiniz...

Bir çoban, yaylada iken ayağı kayıyor ve uçurumdan aşağı yuvarlanacakken, bir ağacın dalına tutunuyor.

Gökyüzündeki yıldızlardan başka hiç bir şey göremiyor, artık kolları kopacak. Bağırıyor “Kisme yoğmiiiiiii?” Yukarıdan bir ses “Namaz kılar, oruç tutarsan seni kurtarırım.” deyince, çoban “Başka kisme yoğmiiiii?” diye bağırmaya devam ediyor...

Nereye ve ne zamana kadar. Bir yetmiş daha, yarısı müdür beyin....

Sağlıklı günlerimiz olsun. 

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
3 Yorum