1. YAZARLAR

  2. Nurettin BÖLÜK

  3. İnanç, iman ve çeşitleri
Nurettin BÖLÜK

Nurettin BÖLÜK

ortakses
Yazarın Tüm Yazıları >

İnanç, iman ve çeşitleri

A+A-

İnanç, Allah’a ve dinine inanma, güvenme, bir düşünceye gönülden bağlanma, bir kimse ya da şeyi sarsılmaz bir duygu ile benimsemek anlamlarına gelir. Arapça karşılığı iman ve itikattır. Türkçede inanç kelimesi dini kavram olarak Arapçada iman kelimesiyle karşılandığı için, aynı manalarda kullanılmasına rağmen, her inanç iman karşılığı değildir. İnanç, inanış, inanç esasları Türkçemizde iman karşılığı kullanılmaktadır. Dini terim olarak İnanç, iman veya itikatı bütünüyle karşılamaz. Türkçede çok çeşitli inanç kavramları vardır ki, bunların hepsi İslam’ın belirttiği Bakara 177- 285 ve Nisa suresi 136. Ayetlerde belirtilen iman esasları muhtevasında değildir.

Türkler İslam öncesi, Gök Tanrı dinine inanıyorlardı. Bu dinin ortaya koyduğu çeşitli inanış çeşitleri, Türk kültürü içerisinde farklı inanç ve inanış kavramları ortaya çıkarmış, günümüzde de az miktarda insanın sahiplendiği Şamanizm Dini inanç olarak yaşamaktadır.

İman, emniyet, kabul etmek, emin kılmak, kalben müsterih olmak, vicdani güven duymak, iç aydınlığı hissetmek manalarına gelir. Arapçada sağlamlaştırmak, kesin karar vermek, tasdik etmek anlamına gelen itikat da aynı anlamdadır.

İslam düşüncesinde bir terim olarak iman, Hz. Peygamberin vahiy yoluyla getirdiği tüm hususlarda tereddütsüz tasdik etmek ve getirdiklerine inanmak demektir. Bu inancı benimseyen kişiye mümin, inancın gereklerini tam bir teslimiyetle yerine getirene müslim denir. Çoğuluna da Müslüman denmektedir.

İman, kalbi bir fiildir. İnsana dışarıdan bakıldığında, ruhi durumunun anlaşılması gibi anlaşılmaz.

İman, kalbin tasdiki ile olur. İradeli bir davranıştır. Onaylamada zorlama kabul etmez. İslam alimlerinin büyük çoğunluğu iman için kalbin tasdikinin yeterli olduğunu söylemişlerdir. Ayetlerde bu konuda görüş bildirirler. Maide 41. Ayet: Ey Peygamber! Kalpleri iman etmediği halde ağızlarıyla inandık diyen kimselerden ve Yahudilerden küfür içinde koşanlar seni üzmesin. Yine, Hucurat suresi 14. Ayette: Bedeviler inandık dediler. De ki, Siz (gerçekte) iman etmediniz, ama teslim olduk deyin. İman kalplerinize yerleşmedi. Denilmektedir. İman esaslarını kalben tasdik eden birinin, dil ile inandığını söylememesi mümin olmasına engel değildir. Hanefi imamları kalp tasdikinin yanında sözle de ifade edilmesinin daha uygun olacağı, Mürcie ve Kerramiyye imamları ise dil ile ikrar etmek yeterlidir görüşündeler.

Münafikun 1. Ayet: Münafıklar sana gelerek şehadet ederiz ki sen Allah’ın elçisisin, derler. Allah da biliyor ki sen O’nun peygamberisin! Allah münafıkların kesinlikle yalancı olduklarına şahitlik eder. Bu ayete dayanılarak söz ile ikrarın iman için yeterli olmadığı görüşü ağır basmaktadır. Söz, her zaman kişinin iç dünyasının sesini aksettirmez.

İmanın oluşumunda bilginin önemi inkar edilemez. Bilgi, öğrenmede ve iman etmede istenen bir durum olmasına rağmen; çevremize baktığımızda, bilgili çok kişinin iman etmediklerini görürüz. Kişi iman esasların sayarak iman etmiş olmaz. Bilmek yeterli olsaydı, Allah’ı en iyi bilen şeytanın mümin olması gerekirdi.

Yine İslam alimlerinin büyük çoğunluğu, imanın kalbin tasdiki, dilin ikrarı yanında amellerinde (ibadet, emir ve yasakların) yerine getirilmesi gerekir görüşündedirler. Kişinin çeşitli sebeplerle ameli ihmal veya terk etmesinin onun imandan çıkmasını gerektirmediğini savunanların sayısı da az değildir. İmanla amel arasında büyük bağ olmasına rağmen, Müslümanlar ameli terk eden veya büyük günah işleyen müminlere kafir dememiştir. Günahkar olarak nitelemişlerdir. Allah’ın affından ümit kesme İslam’da yoktur. Hepsinin (tasdik, ikrar, amel) bir arada olmasıyla mükemmel bir mümin tipi ortaya çıkar.

Mümin olmak için, Tevhid veya şehadet kelimelerini kalben tasdik ve ikrar etmek yeterlidir. Yani: "Allah’tan başka ilah yoktur, Muhammed O’nun resulüdür." Veya "Ben Allah’tan başka ilah olmadığına ve Muhammed’in Onun kulu ve resulü olduğuna şahitlik ederim" sözlerini kalben söyleyen kişi mümin olmanın kapısını açmış demektir. Bu şekilde iman etmeye toptan (icmali) iman denir. Bir de tafsili iman vardır. Müminin, imandan sonra İslam’ın temel inanç esasların detaylı olarak açık ve geniş bir şekilde öğrenip kalben tasdik etmesine tafsili iman denir. (Allah’a Ahiret gününe, kitaplara, peygamberlere, meleklere iman) Bazı alimler kaza ve kadere imanı da tafsili iman içinde gösterseler de Kur’an da böyle bir hüküm yoktur.

İman konusunda tartışılan konulardan biri de İmanda artıp eksilme olup olmayacağı konusundadır. Artma veya eksilme olmaz görüşünde olanların temel görüşü, imanda şüpheye yer olmadığı, imanda tereddüt, kesin kabulün gerçekleşmemesi demektir. Böyle bir durumda eksilme veya artmadan zaten söz edilemez. İman ya vardır veya yoktur. Ortası olmaz. İman artar veya eksilir diyen alimler ise Enfal/2 ve Fetih /4. Ayetleri delil gösterirler. Enfal suresi 2.ayet: Müminler ancak Allah anıldığında kalpleri titreyen, kendilerine Allah’ın ayetleri okunduğunda imanları artan ve sadece Rableri’ne dayanıp güvenen kimselerdir. Fetih suresi 4.ayet: İmanları bir kat daha artsın diye müminlerin kalplerine güven indiren O’dur.

Taklidi ve Tahkiki İman: Bir kimsenin hiçbir araştırma yapmadan, çevresindeki kişilere bakarak inanmasına Taklit, böyle imana da Taklidi iman denir. Böyle bir kişiye de mukallit adı verilir. İslam dini bu tür iman yerine, inanç esaslarını araştırıp, delil akıl, tefekkür ve düşünceye dayandırarak iman etmesine önem vermiştir. Böyle iman türüne Tahkiki iman, bu imana sahip kişiye de muhakkik adı verilmiştir. Kur’an inançta taklidi yasaklamış, körü körüne ataları taklit etmenin yanlışlığını sıkça tekrarlamıştır. (Bakara/170, Tevbe/23, A’raf/70-173)

Taklidi iman sahipleri, Allah’a ve diğer iman hakikatlerine inanırlar. Neden, niçin sorularına cevap veremezler. Aileden ve çevreden gördüğü, duyduğu ile Müslüman olduğu için inanırlar. Taklidi iman, inkarcı fikir karşısında zorlanır, tutunamaz. Hatta imanını muhafaza edemez. Az bir şüphe karşısında kendini savunamaz. Hep bir bilen arar. Bu sebeple, tarikat ve cemaatlere kolayca girerler. Akıl ve delil aramadıkları içinde, Cemaat lideri veya tarikat şeylerinin söyledikleri ve uygulamaları onlar için din olur. Bunlar, sorgulamadan yargılar, öğrenmeden inanır, anlamadan hatmederler.

Alimlerin çoğu, bütün taklitlerin yanlış olmayacağı düşüncesiyle; taklidi imanı da geçerli saymışlardır. Ancak taklidi iman mensupları yaptıkları yanlışlıklardan dolayı sorumluluktan kurtulamayacakları konusunda bütün ulema hem fikirdir. Yalnız Mu’tezile alimleri, taklidi imanı geçerli görmemiş, hatta müminin, aklını kullanmak suretiyle iman esaslarını başkaları karşısında savunabilecek bir konumda olmasını istemişlerdir. Allah’ın insana verdiği en önemli nimet olan aklın kullanılmaması, onu verene olan şükran borcunun ödenmemesi demektir. Ki, iman sahiplerinin bu borcu ödemesi gerekir. İslam aleminin bu günkü asıl meselesi, taklidi imandan tahkiki imana geçememiş olmasıdır.

Son nefeste ve ümitsizlik anındaki iman, geçerli bir iman değildir. Allah’ın rahmetinden ve affından ümit kesmekte imana zarar verir. (Zümer/53) Kaynak: Prof.Dr.Tevfik Yücedoğru İslam inanç Esasları

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.