1. YAZARLAR

  2. Nurettin BÖLÜK

  3. İlk çocukluk dönemi din eğitimi
Nurettin BÖLÜK

Nurettin BÖLÜK

ortakses
Yazarın Tüm Yazıları >

İlk çocukluk dönemi din eğitimi

A+A-

İnsan doğduğunda hiçbir şey bilmez; fakat o, "düşünme" ve "öğrenme" yetenekleriyle donatılmış olarak dünyaya gelir. (Nahl s. 78. Ayet)

Günümüzde iktidar ve ona bağlı Diyanet, okul öncesi çocuklar için Kur’an Kursları açılacağını dile getirince; Ana muhalefet partili bir milletvekilinin, okul öncesi din eğitimi ile ilgili yaptığı bir açıklama; siyaseti inanç bazında yeniden ısıttı.

Milletvekili, "Çocukları bütün dünya nasıl yetiştiriyorsa öyle yetiştirmek varken bir ortaçağ zihniyetine yönelmenin, bunu kurumsallaştırmaya çalışmanın ne bu Cumhuriyet’e ne bu millete faydası var; ne de Anayasaya uygunluğu var." diyor.

Bu demeç sonrası yapılan siyasi tartışmalara girmek istemem. İnsanların inançları konusunda yapılan değerlendirmeler hep tartışma konusu olmuştur. İlk bakışta İslam dinini öğretmenin, Ortaçağ zihniyeti olduğunu söylemek, değil milletvekili aklı başında olan birilerinin ulu orta dile getireceği bir durum değildir. Muhafazakâr kesimlerin bundan siyasi rant devşirmesi de beklenen bir durumdur.

Geçmişte siyasetçilerin yaptığı buna benzer Türkçe ezan okunması, Hac'ca gidilmemesi, Kur’an Kursları'nın ilköğretim çağındakilere açılmaması gibi konular hep toplumu germiştir.

Milletvekili verdiği demecin ilk bölümünü (Çocukları bütün dünya nasıl yetiştiriyorsa, öyle yetiştirmek varken) ilmi yönlerle açıklayarak destek verseydi hem bu tartışma olmaz hem de 4-6 yaş çocuklarının gerçek usulde dini eğitim almasına büyük katkısı olurdu. Hem de zamanımız siyasetinde yanlış bir olguyu kökünden silerdi. Şimdi bu söyledikleri partisinin devamlı karşısına çıkacak, öyle demek istememişti savunmasıyla karşı karşıya bırakacak, Eski yanlış algılar ısıtılarak beraber dile getirilecek.

İlk çocukluk döneminde 4-6 yaşlarda din eğitimi verilemez mi?

İnsan dünyaya geldiğinde bakıma ve korunmaya muhtaçtır. İlk zamanlar çevresinden aldığı eğitim veya etkiyle gelişmeye başlar. Çevresinden gördükleri, büyüklerinin tavsiyesi ve hatırlatmaları, uyarıları ile bilgilenme ve bilinçlenme olgusu artar. "Beşikten mezara kadar ilim talep ediniz" sözü, boşuna söylenmiş bir söz değildir. Öğrenme ve eğitimin çok küçük yaşlarda başladığına delildir.

Çocuk kendini fark etmeye başladığı anadan itibaren, ’neden’, ‘nasıl’, ‘niçin’ sorularını sormaya başlar. Bazen bizim bile cevap veremediğimiz sorular yöneltir. İnsanları tanıdıkça, insan üstü bir gücü bir kutsalı aramaya başlar.

Geçmişte bütün eğitim kurumları dinle iç içeydi. Ayrı bir dinî eğitim yoktu. İlim-bilim tamamen dinî kaynaklar referans gösterilerek yapılıyordu. Zamanla din yaşanarak değil de öğretim yoluyla öğrenilir, aktarılır olmuştur. Bu yüzden zamanımızda din eğitiminin 4-6 yaşlarda ailelerinin rızası alınarak başlatılmasında bir sakınca görmüyorum.

İlk çocuklukta dünyaya ilgi ve tanıma isteği, nereden ve nasıl geldiği sorularını da beraberinde getirir. Kendi varoluşu ile ilgili bilgi sahibi olmak ister. Ve bu dönemde Allah, peygamber, melek, şeytan, cennet, cehennem kavramları onun algısında yoktur. Büyükler bazı sorulara bu kavramlarla cevap vermeye çalışırlar ama çocuk kavramları algılayamadığı için rahatsızdır.

Çocuk gelişim durumuna göre, aile içinde dinî söylem ve uygulamalara dikkatlidir. Dışarıda oynarken bu tür söylemleri arkadaşlarıyla da paylaşır. Annemden babamdan öğrendim der. Ahlak ve adalet duygularını aileden alır.

Din eğitimi, erdemler bağlamında 4-5 yaşlarında, insani duygular iyi bir yaşayış şeklinde çocuğa verilmeye başlanmalıdır. Cehennem korkusu, cennet algısı, şeytan korkusu, melek sevgisi o çağlarda eğitim için olumsuz etkileri olan soyut kavramlardır. Çocuk daha somut kavramların farkında değildir.

Bu yaşlarda ana okullarına giden çocuklara hiç dinden söz etmeden, dinin istedikleri, sevgi merhamet, saygı, söz dinleme, görev ve sorumluluk alma, (temizlik, eşyaları koruma, israf vs.) gibi konular çok rahatlıkla verilir. 6.yaşlarda yavaş yavaş Allah, peygamber, cennet kavramları verilirken, şiirimsi şekilde dualar, kısa sureler, sıkmadan toplu şekilde ezberletilmeye çalışılır.

Okul öncesi dönem, daha sonraki yıllarda dinî kavramların anlaşılabilmesi için temel olur.

Bunlar için ayrı Kur’an Kurslarına gerek yoktur. Mevcut ana okullarında rahatlıkla yapılabilir. Böylece Tevhidi Tedrisat Kanunu'na uyulmuş da olunur. Çocuklar arasında küçük yaşta ayrıştırma, ötekileştirme, bölünme de olmaz. Milli birlik ve dayanışma küçük yaşta başlar.

Burada esas sorulması gereken bu eğitimi kimlerin vereceği konusudur. Milletvekilinin de belki meramı, din eğitiminin verilmesi değil, günümüz şartlarında kimlerin, hangi yetişmiş elemanların, nasıl vereceği sorusuydu. Meramını anlatamadı kanaatini taşıyorum.

Günümüzde 4-6 yaş grubuna, dinî eğitim verebilecek öğretmenleri yetiştiren ayrı bir okul yok. İlahiyat fakültelerinde ders olarak okutulmaktadır. Din Psikolojisini, Din Sosyolojisini ve okul öncesi Din Eğitimini geniş boyutlu öğreterek öğretmen yetiştiren okulların hızla açılması gerekir. Bu öğretmenler yetiştirilirken mevcut ana okulu öğretmenleri, kademeli olarak hizmet içi kurslara alınarak; öncelikle 4-6 yaş grubuna okul öncesi ana okullarında Din Eğitimi verebilecek bilgi ve rehberlik hizmetleriyle donatılmalıdır.

KTÜ’den emekli, Prof. Dr. Mustafa Özdemir hocamızın, sosyal medyada bu konudaki bir paylaşımıyla yazıma son veriyorum.

Din Eğitimi soyut bir eğitim- öğretim şeklidir. Bu eğitimi 8-10 yaşlarda çok basit dozlarda çocuğa vereceksiniz. Bu yaşlarda artık çocuk ezberi beyine zarar vermeden kısmen yapabilir. Şimdilerde 2-6 yaşta din eğitimi tartışmaları yapılıyor. Negatif stres yapmadan bu eğitimi yapacak öğretmen nadirdir. Okullarda çok iyi çocuk pedagojisi alan öğretmenler bu eğitimi becerebilir. Kur’an Kurslarında bu tip öğreticiler yoktur. Rastgele olmaz. Negatif stres olmayacak yollar bulmalıyız. Yöntemler geliştirmeliyiz.

Dikkat etmezsek şu olur: 100 yıldan beri IQ derecemizi 90 puandan yukarı çıkaramadık. Doğru eğitim yapan ülkelerde bizden 10 ile 15 puan yukarıda. Aynı nüfusa sahip olduğumuz Almanya’da 8 milyon üstün zekalı insan var. Türkiye’de ise 8 yüz bin üstün zekalı insan var. Üstelik biz bu 8 yüz bin insanımızı da koruyamıyoruz. En az yarım milyonu yurt dışına gitmiş bulunuyor. Bu ciddi işi bazı kimseler, Dindarlık-Din Düşmanlığı karşıtlığında adi siyasi propaganda düzeyine düşürüp milletin geleceği ile bilmeden oynuyorlar. Bu konuları bilime bırakalım. Bu konularda kafa yoranlar bu sorunu çözsünler. Ülkenin geleceğini tahrip etmeyelim.

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
6 Yorum