1. YAZARLAR

  2. Prof. Atila BİTİGEN

  3. Göçle gelen kayıp kuşaklar tehlikesi...
Prof. Atila BİTİGEN

Prof. Atila BİTİGEN

platform
Yazarın Tüm Yazıları >

Göçle gelen kayıp kuşaklar tehlikesi...

A+A-

'Gençlik' bireyin benliğini, kimliğini, kişiliğini aradığı çağdır. Bu arayışta gençlik çağının duygu ve düşüncesi, başta aile olmak üzere içinde bulunduğu toplumsal ortam, ortak toplumsal kültür rol oynar. Gençlik; ideallerin peşinde koşulduğu, endişeleri, ihtirasları, tutkuları içinde barındıran, akran ve çevre etkisinin çok fazla olduğu, itiraz ve reddiyelerin tavan yaptığı sorgulama çağıdır. Doğduğu coğrafyanın, iklimin, gelenek göreneklerin, ailenin, okuldaki öğretmenin, sokaktaki arkadaşının etkisi altındadır. (Örneğin, öfkeli bir çevrede, sorunlarını şiddetle çözmeye alışmış bir çevrede büyüyen genç, çözümün şiddette olduğunu düşünerek kendisi şiddeti bir çözüm yolu olarak taklit edecektir.)

Endişeli ve kaygılı uyanan bir toplumun huzuru, üretimi, eğitimi etkilenir. Toplumda öfke birikmesi sonucu geçimsizlik ve endişe artar. Üretim, yatırım ve istihdamı zayıflayan bölgelerde terör kendini besleyecek insan kaynağına daha kolay ulaşır. Terörist gençlerin, büyük çoğunluğunun ekonomik durumu düşük ailelerden gelmesi, çoğunun işsiz olması, üzerinde durulması gerekli bir durumdur. İşsizlik, ekonomik sorunlar yanında “toplumdan dışlanmış olma” duygusu yaratır. Bu duygu topluma karşı kızgınlık, öfke, nefret duygularına neden olur, arayışlara yol açar.

Genç, grup dinamiğinin yarattığı toplumsal hızlanma ve riske girme süreçleriyle kendine aktarılan davranış kalıplarını kolayca benimser. Bunların savunucusu, militanı olur. Grup dışında kalmaktan, dışlanmaktan korkar. Bu nedenle kendine ters gelen davranışları, tutumları, eylemleri bile yapar. Toplumda kahraman, ünlü olmak ya da ölünce cennete gitmek, kandırmacısı ile her türlü, şiddet eylemini gözünü kırpmadan gerçekleştirir (Özcan Köknel). Gençlerin; tehlikeler karşısındaki cesareti, idealleri için hayatından kolayca vazgeçmesi, reddiyeci kimlikleri, özgürlük arayışları, kahraman olma hayallerini, terör örgütleri çok iyi kullanabilmektedir.

Batıda gençlerin niye terör örgütlerine katıldığı araştırılmış ve benzer sorunlar yaşayanların teröre bulaştığı ortaya çıkmış. IŞİD ve diğer radikal grupların, sosyo ekonomik bakımdan zayıf mahallelerde yaşayan Müslümanlar ve sonradan Müslüman olan gençler arasında okul veya iş yaşamında zorlananların seçtiği saptanmış. Bu kişilerin profillerindeki ortak nokta, eğitim düzeylerinin çok düşük olması. Eldeki verilere göre IŞİD’e Almanya’dan katılanların yüzde 25’i herhangi bir okul diplomasına sahip değil. Sadece yüzde 6’sının bir meslek eğitimi var ve sadece yüzde 2’si üniversite mezunu. Üçte biri ise daha önce şiddet, hırsızlık veya uyuşturucu kullanımı nedeni ile polislik olmuş. Diğer sorun ise gençlerin çoğunun sorunlu ve ilgisiz ailelerde yetişmiş olması. Çocuklarının okullarda, camilerde, derneklerde aşırı dinci akımlar tarafından beyinlerinin yıkandıklarını söylemişler.

Türkiye’deki Suriyeli çocukların eğitimiyle ilgili ulusal ve uluslararası kuruluşların çabaları yetersiz kalıyor. Tabiri caizse “sokakta yetişen” ve okul eğitiminden mahrum kalan her çocuk gibi nereye çekerseniz oraya gitmeye meyilli bu çocukların gelecekte ‘kayıp kuşak’ olmaması için tek bir neden yok. Okula gidemeyen bu çocukların, Suriyeli göçmenlerin genel olarak toplumda karşı karşıya kaldıkları ayırımcılık, dışlanma, dil bilmemekten kaynaklanan dezavantajlar, vs. de hesaba katıldığında uç uçlara kaymamaları neredeyse mucize olur.

İşsiz ve umutsuz nesil, bir ülkenin kendi geleceğinin inşasında en büyük yaralardan biridir. Hele o nesil bir de eğitimsiz ise… Aslında geldiğimiz noktada ‘o kanayan yara’ sadece ilgili ülkenin değil tüm dünyanın, hatta insanlığın kangreni… Ve o yara giderek yayılıyor.

“Genç Araplar'ın durumu giderek kötüleşiyor” diyor The Ekonomist. Çalışacak bir iş bulmak giderek güçleşiyor. İş bulamayanların önlerindeki seçenekler ise sınırlı; yoksulluk, başka bir ülkeye göç etmeyi denemek ya da kimilerinin yöneldiği gibi “Cihat.” Arap ülkelerinde 2010 yılında 46 milyon genç vardı zamanla artmakta ve yaklaşık yüzde 30’undan fazlasının işsiz olduğu bir nüfus bu. Terör yüzünden turizmin neredeyse sıfır noktasına gelmesi, sanayinin gelişmemesi istihdamın önündeki en büyük engeller. Buna bir de ülkelerin ekonomilerini daha da zorlaştıran, düşük seyreden petrol fiyatlarını ekleyin. Genç nesil geleceği belirler, eğitimli donanımlı üretken dinamik nüfus gelişmeyi, eğitimsiz işsiz mutsuz genç nesil çatışma, kaos, terör, çöküntü ve geri kalmayı sağlar.

Bizim geleceğimizi genç dinamik nüfusun kalitesi eğitim düzeyi belirleyecektir. Çağa uygun bilimsel ve akademik çağdaş eğitim ile mesleki teknik düzeyimiz milletler terazisinde yerimizi belirleyecektir. Kendi milletimizin bir parçası olan imparatorluk dağıldıktan sonra yavaş yavaş göçle gelenler bizim kardeşlerimiz ülkemize katkı sunmuş, asayiş, güvenlik sorunu yaşatmamışlardır. 1877-1980 Arasında uzun dönemde yavaş yavaş dönemsel artışla zamana yayılan göç tolere edildi.

Yeni dönemde plansız, çok hızlı ve 100 yıllık dönemde gelen mülteciden daha fazla nüfus tolere edilemiyor. Yıllık 400 bin yeni doğanın olduğu bu nüfus artış hızı ile önümüzdeki 20 yılda nüfusun çok büyük kesiminin (yüzde 25) göçmen nüfusun oluşturduğu tehlike, demografik değişim toplumsal sorunlara gebedir. Dini anlayışımız dahil yaşayış biçimimiz, dili, kültürü, her şeyi farklı bu kesim kontrolsüz şehirlere salınarak hata edilmiştir.

Terörden kaçan mülteci denilen nüfusun yaşlı hasta bakıma muhtaç olanlar değil, genç çocuk ve üretken dönemdeki gençlerden oluşması daha büyük bir tehlike. Afganistan savaşı sonrası Pakistan’a göç eden göçmenlerin ülkeyi nasıl perişan ettiğini ve terör örgütlerinin doğumuna toplama kampındaki göçmen çocukların devşirildiğini hatırlayalım. Aynı kaderi yaşamamak için gerekli önlemleri almamız gerekiyor. Gettolaşmanın getirdiği tehlikeyi görmek için Lübnan tarihini okumamız gerekiyor. Tehcir ve mübadele ile homojen ulus olarak milli bütünlük sağlamlaştırılmıştı, bu göçlerle heterojenleşmesi ise tersi parçalanma ve bölünme riski taşımaktadır.

Yanlış ve hatalı göçmen politikası ile az eğitimli niteliksiz vasıfsız göçmenlerin Türkiye’de kaldığı, nitelikli olanların batı ülkelerince seçildiği açık göçmen ülkesi haline geldik. Vasıfsız insan göçünü önlemek için çok sert tedbirlere başvuran batı ülkeleri, yaptıkları bilimsel ve teknolojik çalışmalarla kendilerini kabul ettiren bilim adamlarının, tıp doktorlarının, mühendislerin ve yazılımcıların ülkelerine yerleşmesi için her türlü kolaylığı sağlıyor. Ülkemizin yetiştirdiği nitelikli insan gücünü beyin göçü olarak gelişmiş batı ülkelerine kaptırıyoruz, onların yerine niteliksiz göçmenleri kabul ediyoruz. Vasıflı işgücü (beşeri sermayenin) çıkmasına, beyin göçüne yol açıyor. Ülkemizde beyin göçünün sebepleri; düşük ücret politikası, vergi oranlarının yüksek olması, gelecek endişesi, üniversite mezunlarının iş bulamaması, mezun oldukları bölümlerin dışında bir iş sahasında çalışmak zorunda kalması beyin göçünün önemli etkenleri arasında yer alıyor.

Türkiye’deki kent yaşam standardının ve yaşam kalitesinin gelişmiş ülkelerden düşük olması, bilim ve teknolojiye değer verilmemesi, kayırmacılık, liyakatsizlik, fikir üretiminin, buluşun para etmemesi ve desteklenmemesi de beyin göçünü tetiklediği belirtiliyor. Beyin göçü veriyor olmak, bir ülke için hem ekonomik, hem kültürel, hem de sosyal kayıptır. Nüfus elbette güçtür ama nitelikli olursa güçlendirir, niteliksiz kitle geriletir. Tek başına nüfus zenginlik kalkınma sağlasa idi, Afrika Almanya’dan daha güçlü ve zengin olurdu. Göçün getirdiği kayıp gençlik sorunu kadar bizim kaybettiğimiz neslimiz de kaderimizi belirleyecektir.

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.