Yetmedi mi artık!..

Hakan KINAY

-Bilgi iyilik, bilgisizlik kötülüktür... dendiğinde, 

Prompter’i bozulmuş siyasi gibi donar kalırım. Dut yemiş bülbüller bile yarışamaz sessizliğimle.

Belki Donatello’nun Pietasındaki meryem’in acılı duruşu bozabilir fiyakamı.

Biliyorum ki asıl kötülük; Bilgiyi aç bir hamlık ve vandallıkla toplumun yararından çok dizginlenemeyen bir kin ve kıskançlıkla, iplerini eline verdiğin en güçlünün emrinde harcamaktır.

Binaenaleyh tehlikeli olan, bilginin destekleriyle kazanılan gücün iyilik uğrunda değil, sadece güçlü kalmak adına kullanılmak istenmesidir.  Buradan bu sonuç çıkıyor... Kim ne derse desin.

Şurası açıktır ki, yönetenler kimliklerine bağlı olarak enin de sonun da bir “güç” sarhoşluğu içine düşerler. 
Bu bazılarında, çocukluktaki yaşanmışlıklarına bağlı olarak çok erkenden de tezahür edebilir.

Yaptıkları fiziki değerlerle fazlasıyla övünenler, verdikleri örneklerle o kadar rijit bağlantılara saplanırlar ki, 
mantık ve akıl süzgecinden geçiremediğiniz bir olasılıksızlık karşısında bocalar durursunuz.

Mesela kendi erk süresi içinde olanlardan bahsederken,

- Ben şunu, bunu yaptım, sen ne yaptın bu sürede... diye sorabilirler!..

Ya da fakru zaruret içerisinde, seksen yıl önceki sadece insan gücüyle başarılanlarla, günümüz teknolojisinin kotardığı makinelerin üzerinde resim çektirerek kıyaslama yapabilirler.

Hatta çok eskiden başkaları tarafından gerçekleştirilen ve hala efektif değerini koruyan bazı eserleri bile,

-Bunu da biz yaptık, diye sahiplenebilirler.

İhmalinden kaynaklanan felaketlerle, gelişmiş ülkelerin yüz elli yıl önceki benzer deneyimlerini karşılaştırabilir, 
sıklıkla yanlışı başka bir yanlışla kapatma gayretinde bulunabilirler.

Gerilediklerini hissettiklerinde sanki ilk kez ortaya çıkan bir yönetim ruhu gibi, geçmişte çok doğru olarak direttikleri yanlış ve eksikliklerini düzeltmeye talip olabilirler.

Her şekilde kazanmak ve yükselmek adına, kendilerinden olanları bile birer safra gibi boşluğa atan, haris bir gezi balonu pilotu olabilirler. 

Endişenin salgın bir illet gibi bedenlerini sarması türlü hoyratlıkları, yol kesmeleri, dövmeleri, talan etmeleri hatta yollara kamyon çekerek çaresizliğin son demlerinde gelişen engellemeleri bile  yaptırabilir kendilerine.

Karşı tutumların yoğunlaşmasında, aşırılıkların ötesindeki lunatik tavırlarla, olmadık iftiralarla suçlayabilirler diğerlerini.

Onlar, yaşamaktadır bu ruh halini,

Başkalarının ‘’ne kadar rahat yalan söylüyor’’ diye adlandırdığı ortamın içinden besleniyorlar ve hepsinin doğru olduğuna inandırmaktadırlar kendilerini.

Yani yalancı anlamında bir düşkünlükten çok, anomali dalgalanmalarının kapsamında sürdürmektedirler evrenlerini.

Bu gibilerin yanından; Büyük balıklarının etrafında dolaşan ve yediği artıklardan beslenen kılavuz balıkları gibi olan, kendisini her şartta doğrulayan ve öven şakşakçıları eksik olmazlar.

Yaşamda güçlü olmanın bir amaç değil, sadece başka hedeflere ulaşmamıza yarayan bir araç olduğunu bilemeylerdendir böyleleri ne yazık ki.

- Güç peşinde koşanlar sıkıntı ve boşluk duygusundan kurtulabilmek için durmadan yeni dolaplar, yeni çarklar çevirmek zorundadırlar... diyor B.Russel,

Güç için güç arayan insan yakalanmaz bir şeyin peşindedir.

İsteklerinde durmadan daha fazla güç ister ve hiçbir zaman elindekinin tadına varmakla yetinmez.

Tadına varanların hayatını da cehenneme çevirmek için durmadan gayretlenir.

Değişmeyen tek şey değişimdir dediğinde gülmüşlerdi Herakleitos'a,

Yetmedi mi artık!..

Shakespeare’nin 66. sonesiyle bitirelim.

Bıktım artık dünyadan, bari ölüp kurtulsam,
Bakın, gönlü ganiler sokakta dileniyor.
İşte kırtıpillerde bir süs, bir giyim kuşam,
İşte en temiz inanç, kalleşçe çiğneniyor,
İşte utanmazlıkla post kapmış yaldızlı şan,
İşte zorla satmışlar kız oğlan kız namusu,
İşte gadra uğradı dört başı mamur olan,
İşte kuvvet kör-topal, devrilmiş boyu bosu,
İşte zorba, sanatın ağzına tıkaç tıkmış,
İşte hüküm sürüyor çılgınlık bilgiçlikle,
İşte en belirgin gerçeğin adı saflığa çıkmış,
İşte kötü bey olmuş, iyi kötüye köle,
Bıktım artık dünyadan, ben kalıcı değilim,
Gel gör ki ölüp gitsem yalnız kalır sevgilim...

Değişim şart bu kaderden ve değiştirmek de bize, ölmeden!..