Yerelden kalkınma politikalarının oluşturulması

Ahmet Baybars GÖĞEZ

Değerli okurlarım.

Bir önceki yazımda bahsetmiştim.

YEREL YÖNETİMLER, YERELDE KALKINMA ve YERELDEN KALKINMA POLİTİKALARI tarifleri karışıyor.

Ben kendimce tarifleri netleştirmek ve önerilerimi sunmak için bu yazıyı kaleme aldım.

Sürç-i lisan ettiysek affola..

YERELDEN KALKINMA POLİTİKALARININ OLUŞTURULMASI

Türkiye’de iktidarıyla muhalefetiyle neredeyse tüm siyasi partilerin üzerinde mutabık kaldıkları slogan bu.

Slogan deyişini bilinçli kullandım! Çünkü slogan olmaktan öteye geçmiyor. İçinin de tam doldurulmadığını düşünüyorum.

Siyasi partiler ve teşkilatlarının bu konuda tarif ve algı sorunu var galiba. Hiç uzatmadan söyleyelim. Yerel deyince akıllarına YEREL YÖNETİMLER geliyor.

Bana göre YERELDEN KALKINMA makro bir ekonomik kalkınma modeli olarak kabul edilse de, daha mikro ölçekte YERELDE KALKINMA modelini tartışmamız gerekir. Yani YERELDE KALKINMAYI beceremezsek, YERELDEN KALKINMA politikalarını konuşamayız bile. Sonraki açıklamalarımı bu bakışla yapacağım.

Siyasi partilerin en büyük gücü ülke çapında yerelde sahip oldukları teşkilatlarıdır. Yani il, ilçe ve belde başkanları ile yönetim kadrolarından bahsediyorum.

Parti içi hiyerarşik yapıda il, ilçe ve belde başkanları, belediye başkanlarının üzerinde kabul edilir. Sakın denetim anlamında düşünmeyin. İşbirliği, koordinasyon, bilgi paylaşımı ile kadrolaşma olarak. Fakat gelin görün ki çoğunlukla görülen neredeyse sadece kadrolaşma, atama ve siyasi işbirliği ile sınırlı kalıyor.

Tekrar başlığa dönecek olursak, YERELDE KALKINMA deyince, ilçeler ve beldeler ile onlara bağlı köylerde fabrikalar kurulması, yeni istihdam alanları açılması gibi anlaşılmamalı. Bana göre tarif şöyle olmalı;

“Tarımsal faaliyetler, esnaf ve sanatkârlar ile halkın ekonomik yaşama katılmalarının önünde ki engellerin kaldırılması, vatandaşların temel gereksinmelerinin karşılanarak refahlarının artmasına katkı koymaktır. Hatta kırsal bölgelerdeki dezavantajlı kesime yönelik destekler de bu anlamda değerlendirilebilir.”

BB - Büyükşehir Belediyeleri ile diğer illeri ayırmak lazım. Malum BB sınırlarındaki köyler mahalle oldu. Dolayısıyla BB ve ilçe belediyeleri bu mahallelerdeki vatandaşların ihtiyaçlarıyla doğrudan ilgileniyor/ ilgilenmeleri gerekiyor. Özellikle salgın sürecinde bunun örneklerini daha iyi görebilme fırsatımız oldu. Hatta sayın Mansur Yavaş gibi hizmette pozitif yönde ayrışan başkanlarımız toplumun takdirini kazandığı gibi, göreceli olarak da bir hizmet yarışı başladı. Tarımsal faaliyetlere destek, satın alma garantili tarımsal ürün ekimi, tohum/ fide dağıtımı, köylere internet hizmeti götürme toplumun hafızasına kazınan birkaç örnek. Yine de aşağıda paylaşacağım model bu mahalleler için de destekleyici ve çözüm sunan bir girişim olacak ve yerel yönetimlerin sürece dahil olmaları kolaylaşacaktır.

Bu arada şunu da ortaya koyalım. Aslında BB bu mahallelerde altyapı sorunlarına çözüm bulmak ve ayni yardımlar yapmakla sınırlı bir yetkiye sahip. Eğer kooperatifleşme ve birlik oluşturabilirlerse, ortak projeler yöneterek kapsamı daha geniş tutabilirler. Yine de BB’nin nakdi yardım yapabilme engelleri var. Nitekim Sayıştay raporlarında çok iyi niyetli de olsa, nakdi yardımlar mevzuata aykırılık nedeniyle tenkit edilmiş.

Siyasi parti liderleri, yerel yönetimlerin bu başarılı uygulamalarına sahip çıkarak, başarı hanelerine YERELDE KALKINMA seferberliği olarak yazıyor. Kendileri de genel merkez odaklı hazırladıkları programlarla makam araçlarına atlayıp ve/ veya otobüsler kaldırarak bazı ilçe, belde ve kentleri ziyaret edip, halkın taleplerini dinliyor ve sonra TBMM salı konuşmalarında ve sosyal medyadan karşılaştıkları olayları paylaşıyorlar.

Günün sonunda ise gidilen yerlerde halkın tepkileri bizlerce zaten bilinenin tekrarı olduğu gibi, görüştükleri kişiler, esnaf ve iş adamları bir muhalefet partisinin lideri/ milletvekili ile karşılıklı görüşebilmiş olmanın geçici mutluluğunu yaşarken, sorunlarını kaldığı yerden yaşamaya devam ediyorlar. Ortak söylem; “Biz iktidara gelince sorunlarınızı mutlaka çözeceğiz ve/ veya TBMM’de dile getireceğiz.” Yani 2023’e (ilk seçimlere) kadar dişinizi sıkın!

Konumuz YERELDE KALKINMA olduğuna göre "Madem ki beğenmiyorsun, ne yapılmalı?" diye soranlar olabilir.

Siyasi partiler, ellerinde ki en büyük güç olan YEREL TEŞKİLATLARINI başta ilçeler olmak üzere, köyler hatta mezralara kadar, sürdürülebilir bir plan-programla sorun çözme odaklı görevlendirmelidir. Bunun başlangıcı teşkilatların nasıl ve neyi yapacakları konusunda eğitilmesi, siyasi parti kimliklerini bir tarafa bırakarak, oluşturacakları yardım timleri (ben buna İMECE timleri diyorum) ile insanlara dokunup, basit sorunlarını çözmekten geçiyor.

16- 19 kişilik minibüse sığacak Avukat, veteriner, su- elektrik tesisatçısı, marangoz, hemşire, doktor, ziraatçı, öğretmen, bilgisayarcı, kuaför, berber, terzi, ilçe başkanı vb. gönüllüler; Köyün kahvesinden çeşmesine, Ayşe teyzenin bozuk kapısından elektrik arızasına, Mehmet amcanın hasta hayvanı ile ahırının eksikliklerine, Fatma teyzenin saçının kesilmesinden, genç kızların kuaför hizmetine, Hüseyin amcanın ilçeye gidip vereceği bir dilekçeyi yazıp imzalatarak ilgili kuruma iletilmesine, ağaçlar ve ekine musallat olan hastalık ve zararlıların yok edilmesine, köy çocuklarının takıldıkları matematik sorularına yardım edip, köy kahvesinin dezenfekte edilmesi gibi neredeyse maliyeti sıfır çözümler sunabilmek için yarım günü birlikte yaşamalıdırlar. İlk gidişte belki yüzde 50’sini ama ikinci ve devamı ziyaretlerde tüm basit sorunları çözerek, mutlu bir köyün gönlünü kazanmış olacaklardır. Hatta artık sorunlarının çözümünde il ve ilçede danışıp görüşebilecekleri telefon numaralarına sahip oldukları dostları vardır onların. Büyük şehirlerde yaşayan çocukları ve akrabalarına hava atarak “siz bizleri unuttunuz ama elin oğlu/ kızı bizim tüm dertlerimizi çözdüler” diye laf sokuşturacaklar.

Her çiftçi arkalarında ki bu güce güvenerek daha fazla üretmek, ürettiğini satabilmek, refahını artırabilmek için güçlü motivasyona sahip olacaktır. İşte bu heyecanı yakaladığımızda YERELDEN KALKINMA politikalarının güçlü şekilde iktidar adayı siyasi partiler ve ittifaklarınca konuşulabilir hale geldiğinden söz edebiliriz.

Genel merkez tüm bu faaliyetleri bir veri tabanına kaydederek, interaktif çözümün ve denetimin bir parçası olacaktır. Çiftçinin traktörü, hayvanlarına haciz konması ile üretim yapamaz hale gelmesini bizler gibi TV’den duymayacaklar. Yerinde ve zamanında müdahalelerle çözümün parçası olacaklar. Hatta zaman, zaman veri tabanında ki iletişim bilgilerini kullanarak telefonla arayıp, bizzat giderek memnuniyet anketi yapacaklar.

Bu insanlar, seçim kazanma ve iktidar olma uğruna meydanlarda, TBMM’de ve basın toplantılarında siyasi partilerin salvolarına inanmak yerine, kalplerini kazanan gönüllü partililerin dertlerine çözüm bulacağına, iktidara geldiklerinde de ülkenin sorunlarına gerçek anlamda çözüm bulacaklarına inanmış olacaktır. “Biz parlamenter sistemi getirmek için iktidara gelmek zorundayız, hangi partiden olursanız olun oyunuzu bize verin” söylem ve talepleri onlar için yeterli bir motivasyon kaynağı değildir. Lütfen bu anlaşılsın artık.

Kurtuluş savaşında o günün iletişim koşullarında kağnı arabaları ve ellerinde ki imkanlarla, fedakârca katkıda bulunan köylüler için “Köylü milletin efendisidir” diyen Atatürk siyasi parti lideri değildi. Beyaz zambaklar ülkesi Finlandiya’da Dr. Snelman da bir siyasi parti lideri değildi. Ancak her iki örnekte de YERELDE KALKINMA başarılmış, giderek bu başarı tüm ülkeyi kapsayan YERELDEN KALKINMA hamlesi/ politikasına dönüşmüştür. Yakın dönemde çığ gibi büyüyen Haluk Levent’in toplumda sağladığı başarı/ güven ilişkisi de güzel bir örnek.

Siyasi partiler, ülkenin kalkınması ve refahın artması için “iktidara gelince yapacağız, edeceğiz, kalkındıracağız vb.” söylemler yerine ellerinde ki parti teşkilatlarının gücünü fark edebilmeli, adeta bir maestro gibi onları eğiterek ve yönlendirerek somut çözümlerle vatandaşın kendilerine olan güvenini sağlamalıdırlar.

Büyük şehirlerde zaten konsolide olmuş olan seçmenlerinin bulunduğu yerlerde pankart ve stant açarak mitingler yapmak yerine, kalıcı temaslar ve organizasyonlarla gerçek anlamda sahaya sahip çıkmalılar.

Bugün baktığımızda mevcut 83 etkin parti ile yeni parti kurma yolunda olanlar, buza yazı yazmaktan farksız gelir geçer ziyaretler ve kopyala yapıştır programlarla kimsenin kalbini ve iktidar olmak için seçim kazanamaz. Ancak iktidarın ekmeğine yağ sürerek zamanı bugüne kadar olduğu gibi hoyratça boşa harcamış olurlar.

Bahsettiğim bu modelden çok daha iyi çözümü olanlar varsa buyursunlar. Ancak görünen o ki mevcut ekonomik koşulların ağırlığıyla iktidar oy kaybederken, muhalefet de oy kaybediyor ve kararsızlar partisi ilk üç parti arasına girmişse, herkesin oturup düşünmesi gerekir.

Küçük iki sır vereyim. Sonra demedi demeyin;

  1. Önerilerimi uygulayıp, teşkilatlarının gücünü yeniden keşfedecek olan partiler, iktidar olmak için yeni ittifaklar oluşturmaya ihtiyaç bile duymayacaklar.
  2. Genel merkez içinde ki bazı kadrolar, maalesef bu değişim hareketinin önündeki en büyük engeldir.

Proje için kaynağı nereden bulacağız diye soran olursa cevabım; İMECE diyorum, İMECE..

Çok bilinen bir başka sözü tekrar edeceğim.

“Aynı hataları tekrar ederek başarıyı yakalamak mümkün değildir.”

Bu temel proje başarıldıktan sonra, bir başka yazımda değineceğim yenilenebilir enerji kaynaklarıyla hayat boyu elektrik faturası ödemeyecek köylü ile tarımsal hayvan hastaneleri gibi projelerle aşamalı olarak YERELDEN KALKINMAYI daha geniş anlamda modellemek mümkündür.

Bu da benim sözüm; “Köyler bir ülkenin ileri karakollarıdır. Sahip çıkmalıyız.”

Sevgiler ve saygılar sunarım...