Yanılmışım!..

Hülya SEZGİN

Komşularının tavsiyesine uyarak tansiyon ilaçlarını doktorun önerdiği dozdan fazla kullanması sonucu annem akciğer sertleşmesi olmuştu. Uzun süre hastanede yattı. Ben o aralar bankada çalışıyordum. Kardeşim yurt dışında askeri ataşe; ablam Süheyla ise ev hanımı... Öyle olunca da doktoru, bakımı, koşuşturması ile hep o ilgilendi. Elbet eniştem, eşim Hikmet ve hepimiz bir şeyler yapıyorduk ama işin ağırı ablamdaydı. En son hastaneden çıktığında ablama kıyamadım, "Biraz da bende kalsın" dedim. Sabah erkenden kalkıyorum. Bizim kahvaltıyı hazırlıyorum, ona ayrıca hazırlayıp tepsi ile yatağına götürüyorum, giyinip işe koşuyorum. Öğle yemeğini o zamanlar ilkokul üçüncü sınıfa giden kızım Senem'im tembihlediğim gibi ısıtıp tepside veriyor. Akşam gelince de aynı şekilde ben bakıyorum...

Bu böyle bir ay kadar sürdü ve bir sabah annem uyanmadı...

Aradan beş yıl geçmişti ki bu kez kayınpeder hastalandı. Artık emekli olmuştum. Dört ay kadar bende kaldı. Yemek seçiyordu. 'Yesin tek' diye istediği yemekleri yapıyorduk. Eşim yıkadı... Mutfaktaki küçük televizyonu odasına koyduk. Her gün bir saat canı sıkılmasın diye onunla sohbet ediyordum. Derken o da bir sabah eşimin kucağında son nefesini verdi... Zor günlerdi...

Annelerimiz, babalarımız elbet bakacağız ve baktık da... Ancak insan dünyaya bir kez geliyor. Çok fazla eve esir eden, bakımı zor olan, özellikle günümüzde çok artan alzheimer gibi hastalıklarda bakan kişinin işi daha da zor oluyor. Bunalıyorlar. Onların da ruh sağlığı, hayatın içinde olması çok önemli. Hikmet'in amcası ile yengesi biricik kızını trafik kazasında kaybedince yaşlılık günlerini düşünerek o zamanlar yeni açılan Narlıdere Huzur evine yerleşmişlerdi. Bayramlarda ziyaretlerine giderdik. Beş yıldızlı otel gibi. Hobi odaları, TV salonları, yemekhaneleri mükemmel, geriatri hastaları ise ayrı bir yerde bakılıyorlardı. Anlaşamayanlar bile yakın tutulmuyordu. Resimden tutun da, koro çalışması, ahşap boyama, örgü, bahçe bakımı pek çok sosyal çalışmalar yapıyorlardı. Bayılmış ve yaşadığımız zorlukları düşünerek kızım Senem'e "Sana kıyamam, yaşlanınca beni böyle bir yere yatırın" demiştim...

Geçtiğimiz hafta Güzelbahçe Belediyemiz kültür sanat koordinatörü sevgili İlkay Kıyak'ın ricası ile bir özel huzurevinde yaşlılara resim çalıştırdım. Çünkü canları sıkılıyormuş ve resim yapmak istemişler. Tuval, akrilik boya ve fırçaları tek tek dağıttık. Daha önceden bastırdığımız kuş resimleri fotokopilerinden beğendiklerini verdim birer birer. Hem yapmak istiyor, hem 'beceremem' diye çekiniyorlardı. Yardım edeceğim güvencesini vererek çalışmaya başladık...

Müzeyyen hanım kızı ve torunu başında onu yüreklendiriyor, çok yaşlı bir teyze bakıcı kızımızın desteği ile boyuyor, pozitif hep gülümseyen Sami bey önce çekinse de hevesle boyuyordu. Bir yaşlı bey yanına gittiğimde "yirmi sekiz, yirmi sekiz" diyordu hep ve kendince kara kalem çalışıyordu. Lale hanım TRT'den prodüktör olarak emekli olmuş, son derece hanımefendi ve kültürlü biri. Ancak artık unutkanlık başladığı için üzülüyordu. Bir süre sonra o da cesaretlenerek boyamaya başladı. Artık sıkıldığını hissettiğimin yanına giderek "Haydi birlikte boyayalım" diye resmi tamamlıyordum. Biten resmi "Bakın bu bitti" diye herkese gösterdiğimde hevesleniyorlardı. Lale hanım arada bir bakıcı hanımlara "Öğretmenimize lütfen bir kahve yapar mısınız?" diye bana kahve ısmarlamaya çalışıyordu...

Bir ara sıkılan ve yalnız başka cümle kuramayan "yirmi sekiz amca" aniden öfkelendi bana "senin... ..." diye küfretmeye başlamaz mı? Tövbe tövbe!.. Umursamadım... Akıl sağlığı yerinde değil ki. Ancak Lale hanım üzülüyor "Bu ne böyle, terbiyesiz adam. Biz bunu çekmek zorunda mıyız?" diye şikayet ediyor, benden utanıyordu...

Ben hep duymazdan gelerek resimleri tamamladım. Şovalelere dizerek mini bir sergi yaptık. Öyle sevindiler ki, gözlerindeki ışıltıyı gördüğümde benim de yorgunluğum geçmişti.

Eve gelirken hep düşündüm. Tam teşekküllü ve kişilerin hastalık derecesine göre gruplandırıldığı, birbirlerinden rahatsızlık duymayacağı şekilde yerleştirilmiş; sosyal olacağı, aynı konularla sohbet edip, dertleşeceği gibi ise huzurevi güzel... Yoksa böyle çok zordu. Bu işe devlet el atmalı ve Narlıdere örneği huzurevlerinin sayısını çoğaltmalı...

Düşünsenize akıl sağlığı yerinde, son derece kültürlü Lale hanım ile sürekli küfür eden 'yirmisekiz amca' hep yan yana...

Yanılmıştım... Yani çok zorda kalmadan demek ki anne babalarımızı yanımızdan ayırmamalıymışız...

Akşam işten gelen Senem sordu "Nasıl geçti anne?"

Elimdeki terliği atacakmış gibi hışımla ona doğru sallayarak dedim ki: "Beni huzurevine yatırırsan bu terliği yersin."