Yabancı elçi ile görüşmek

Mehmet SORAL

Neymiş efendim; Meral Akşener ABD Büyükelçisi ile görüşmüş...?

Neymiş efendim; Meral Akşener ABD Büyükelçisi ile görüşme yapmış. Bu görüşmeden sadece ve sadece sırtını ABD'ye yaslayarak oradan da bir iktidar çıkarma düşüncesinin olduğu şeklinde hüküm çıkarmak, ciddi bir endişeden ziyade Meral Akşener ve İYİ Parti'ye karşı ciddi bir hazımsızlığın tezahürünü olarak görmek mümkündür.

Bu şekilde, dünyaya iğne deliğinden bakarak ancak oradan görebildiğini yorumlayabilen dar ve sığ bir düşünce yapısından özellikle çağımızda daha da kompleks haline gelmiş devlet ve onların yöneticilerinin veya yönetmeye talip olanların ilişkilerini anlamaları, çağın mantığı ile yorumlamalarını beklemek mümkün değil.
 
Meselenin özü "İstemezük" hastalığının bazıları üzerinde nüksetmesidir. Yahu bu elçiler bulundukları ülkelerde ne diye görev yaparlar. Bu elçiler ülkelerini doğrudan temsil noktasındalar; Eminönü'nde tezgahta hıyar satan bir Abuzittin ile köhne bir yerde görüşmesini ilginç bulmak ne kadar normal ise ABD büyükelçisinin Türkiye'nin önemli bir muhalefet lideri ile görüşmesini yadırgamak da aksine o kadar absürttür. Dünyanın ekonomik, siyasi hatta coğrafi olarak şekil almasında ABD gibi, Rusya gibi, İngiltere gibi, Çin veya Almanya gibi büyük güçlerin dikkatini çekmeyen, önemsemeyen bir siyasi liderin varlığı ne işe yararki. Özgül ağırlıkları yüksek çeken siyasi kimlikler önemsendikleri kadar ne yaptıkları da her daim takip edilir, dünyada olup bitenler üzerine görüşleri de alınmak istenir.
 
Anayasasında bile olmayan, kurumsal varlığı kaldırılmış olan ancak büyük iddialarla halihazırda bu sistemde iktidara gelerek tekrar tesis edeceğini söylediği başbakanlığa talip birisi ciddiye alınmayıp da kimler önemsenir, ciddiye alınır. Adamlar etap etap beş yıllık, on yıllık velhasıl kelam yüz yıllık planlar yapıyorlar; bir sene sonra seçim yapılacak dünyanın önemli bir ülkesi Türkiye ve onun yönetimine talip ciddi bir siyasi parti ve onun lideri ile görüşme yapılması kadar doğal ne olabilir ki. Çok özür dilerim bu kadar önemli değişime öncülük etmeye inanmış ve adanmış Meral Akşener'in ile öyle veya böyle geleceğin Türkiyesi, geleceğin dünyası ve geleceğin ABD'si üzerine düşünceleri hakkında görüş alışverişinde bulunmayacak bir elçiyi ABD ne b.k yemeye bu ülkeye göndersin. Hatta tüm ülkelerin elçileri için ayni şey sözkonusu değil mi.
 
Ben de iddia ediyorum ki; Meral Akşener ABD Büyükelçisi'ne "Bakın beyefendi, ülkemizin yaşadığı olumsuz ekonomik şartlar ile bu şartlara binaen ülkemizin ihtiyaç duyduğu finansal kaynak temini için yöneticilerimizin üçüncü dünya ülkeleri nezdinde sergiledikleri görüntüler sizi aldatıp, cesaretlendirmesin; Türkiye'den ne isterseniz alabileceğiniz, ne buyurursanız yaptırabileceğiniz zannına kaptırmasın. Her şeye rağmen bu iktidarın devamını isteyebilirsiniz ama şunu kesinlikle bilmelisiniz ki; bu ülke sahipsiz değil. Lütfen işimize gücümüze karışmayın, abuk subuk demeçler vererek üzerimize zorla giydirilmek istenebilecek elbise siparişleri vererek işimizi zorlaştırmayın" şeklinde uyarıda bulunmuş olabileceği ihtimali siyasi zekasından beklenebilecek makul ve mantıklı bir tavırdır.
 
ABD, birilerini gönderip (C.Zapsu ve Fetöcü mihmandarlar gibi) Akşener'in elinden tutup ABD'ye götürüp BOP Eşbaşkanlığı için görevlendirme yapmıyor, Meral Akşener'i gelecek yılların önemli bir siyasi lideri olarak gördüğü için bizatihi görevlendirdiği büyükelçisi ile görüşme yapıyor.
 
Demirtaş talimat verdi onlarca kişi öldü
Sen de talimat verdin; öyleyse ...?
 
PKK'ya açılım sürecinde göz yumularak Güneydoğu illerimizde yer altından tüneller kazıyarak mahalleleri, caddeleri birbirine bağlamalarına imkan sağladılar. Çukurlar kazıyıp, mevziler açıp kurtarılmış bölgeler oluşturdular. PKK'lı teröristler şehir ve kasabalarda hane sahiplerinin evlerini işgal edip, mevzilenip günlerce ortak yaşamı dayatarak aileleri perişan ettiler.
 
Sonra hükümet (tabiki AKP) bu olağandışı dikkat çeken süreci; güvenlik görevlilerine talimatlar vererek oluşturdukları mevzilerlerden Mehmetçiğe "nanik" yapan PKK'lılar için "Onlara dokunmayın, açılım sürecini sakın akamete uğratmayın" denilerek PKK'nın Türk milleti ve devletine karşı savaş hazırlığına adeta bilerek ve istenilerek göz yamuldu.
 
Sonra Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni koruma refleksi devreye girerek PKK'yı yerleştikleri ev ve hendeklerde imha edilmesi süreci başlatılınca, maalesef kazılmasına ve yerleştirilmesine göz yumulan hendeklerden, çukurlardan PKK'yı temizlemek için 900 küsur şehit verdik.
 
Şimdi soruyorum; Demirtaş'ın verdiği talimat ile 50 küsur vatandaşımız öldü, devletimiz cezasını kesti, çekiyor.
 
Peki...
 
PKK'nin şehirleri işgal edip mevziler kazıyarak savunma hattı oluşturmasına müdahale edilmemesi gibi yanlış bir kararın bedeli yüzlerce şehit verilerek ödenmişse; bunun da aynen Demirtaş'a ödetilen bedel gibi bir karşılığının olması gerekmez mi. Şimdi onurlu, şerefli, haysiyetli ve vicdan sahibi insan olmanın gereği olarak sorulması gereken bu soruyu sordum diye beni Demirtaş sevici ilan edecekler ama onlara hadi oradan "Yüreğiniz yetiyorsa bu sorgulamayı yapacak kadar ahlaklı, yanlışı yapanın yakasına yapışacak kadar yürekli olun" derim. Ne o; yoksa reiz'den mi korkuyorsunuz.
 
Adalet terazisi suçlunun elinde olursa hangi ahmak kendi ipini kendisi çeker öyle değil mi.
 
Gençlerle sohbet(miş)
 
Maşallah, her türlü şekilde alışılmış, alıştırılmış "kontrollü darbe" pardon ne darbesi yahu; kontrollü siyaset altında konuşturulan kontrollü "Türk gençliği".
 
Gençlerle sohbet; aman Allah'ım neydi o; özenle seçilmiş, ısmarlama, son derece "derinliği" olan ezberletilmiş hitap cümleleri "ya takılırsam" endişesiyle dudaklardan dökülürken; heyecandan kesilen nefesle duraksanan anların yarattığı mahcubiyete keşke şahit olmasaydım.
 
Öğrendik ki; gençlerin geleceğe yönelik tüm dertleri tütün ve aromalı nargilenin mevcut ve geleceğe yönelik muhtemel zararlarına dair karşılaşabilecekleri risklerle, pahalı cep telefonları üzerinden sosyal medya bağımlılığının neden olduğu zararlarmış.
 
Ülkedeki %80 enflasyondan, dolayısıyla geçim sıkıntısından hiç etkilenmemiş, yurt sorunu hiç yaşamayan, gıda ihtiyacı her türlü şekilde temin edilmiş, sosyal ihtiyaçları maksimum doyum noktasında karşılanmış, işleri güçleri yerinde, Alman gençliğinin kıskandığı bir Türk gençliği(!)
Bunlar aynı laboratuvarda tüp bebek yöntemiyle kopyalanarak edinilmiş "Kontrollü bebekler"in Türk gençliği halini almış görüntüleriydi sanki.