Uyuz...

Hülya SEZGİN

İstanbul'da Göztepe Eğitim ve Araştırma Hastanesi uyuz salgını nedeni ile karantinaya alınmış...

Şimdi bu haberi işiten pek çok kimsenin "Haadi canım! Artık uyuz mu kaldı? Yok artık!.." demelerini duyar gibi oluyorum. Ve ben de onlara diyorum ki "Evet efendim, var artık !.."  

Hani çok geziyorum ya!.. Öyle çok gezmeyi “Bundan âlâsı Şam'da kayısı” diye düşünenlere söylüyorum. Evinden uzak başka yerlerde konaklamanın da elbet bazı sıkıntıları var. Anlatayım...

Yıllar önceydi. Üzerimde gribe benzer bir hal vardı. Doktora gittim. Muayene bittikten sonra doktora “Haaa bir de şu minik kızarıklık var. Çok kaşınıyor. İsterseniz bir de ona bakın” dedim. Doktorumun böğrümde gördüğü tırnak yarası gibi peşpeşe kızarıklığa bakması ile gözlerinin pörtlemesi bir oldu. Birden kendini geri attı ve “Sen gribi mıribi bırak, hemen bir cildiye uzmanına görün” dedi...  

Aptallaşmıştım. “Ne oldu, bu telaş niye?” diyecek oldum.“Cildiyeci söylesin. Ben bir şey diyemem” dedi. Vakit kaybetmeden cildiyeciye gitmem gerektiğini yineledi.  Şaşkına dönmüş ve korkmuştum.  

Hemen Alsancak'ta tanınmış bir cildiyeciye koştum. Tatlı dilli güler, yüzlü bir hanım olan doktor  büyüteç gibi aletlerden oluşan şeyle kızarıklıklarıma baktı...

“Söyleyeceklerim seni korkutmasın” diyerek söze başladı ve son on beş yirmi gün içinde bir otelde yatıp yatmadığımı sordu. “Evet...” dedim ve anlattım.  

”Bir arkadaşımız evleniyordu. Çeşme'de bir otelde oldu düğünü. Eşimle birlikte davetliydik. Orada bir gece kaldık.”   

Suratımın halinden duygularımı tahmin eden doktorum beni teselli etmeye koyulmasın mı?

“Sakın kendini kötü hissetme... Bunun tedavisi var. Dikkat ettikten sonra hemen geçer. Sana o otelden uyuz bulaşmış.”  

“Ne? Uyuz mu? O da neyin nesi? Şimdi, şimdi ben bir uyuz muyum? Uyuz hastalığına mı yakalanmışım”

Beynimden aşağı kaynar sular boşaldı. Çarpılmıştım sanki. Doktor sakindi ve anlatıyordu: “O otelde hijyen kurallarına demek ki pek dikkat etmiyorlarmış. Temizlik iyi yapılmamış. Ve senden önce o odada kalan birinden  bulaşmış.”

Kendimi aşağılanmış hissettim. Utandım...  

Durumu fark eden doktor konuşmasını sürdürdü:

“Hiç öyle karamsar olma... Bu geçecek... kimseye de bildirmek zorunda değilsin. Ama şu verdiğim kremleri sen ve evdeki herkes bütün vücuduna sürecek. Bir gün ilaçlı kalacaksınız. Ertesi gün tüm giysilerini kaynar su ile yıkayacaksın. Bütün evi de perdeler dahil iyice süpüreceksin. Halılar silinecek. Her şey yıkanacak. Toz torbasını da hemen çöpe atacaksın.”  

Aman tanrım... Uyuz ne demek? Benim bildiğim çocukluğumuzda sırtında, orasında burasında yaralar olan eşeklere “uyuz eşek” derdik. Bir de köpeklerde görürdük ve acırdık... İnsanda uyuz olduğunu ne görmüş, ne de duymuştum...  

Aslında uyuz ancak mikroskopla görülebilen bir böcekmiş. Derinin altına girerek orada yumurtlar ve çoğalırmış. Sonbahar ve kış aylarında; okul, hastane, otel gibi toplu yaşama alanlarında daha sık görülürmüş...

Eve geldiğim gibi doktorun bütün dediklerini bir bir yaptım. Titizlik hastaları yanımda pis kalır!.. O derece yani!.. Her yeri sildim süpürdüm... O oldu... hastalık geçti, gitti... Bende utancı ve sıkıntısı kaldı. Şimdi her gittiğim otel sonrası kendimi biraz huzursuz hissediyorum.  

Aslında kaldığımız o otelde çarşaflar kirli değildi ama yerleri çok iyi süpürmedilerse eğer... arada acelem olunca terliksiz de dolaşıveririm. Öyle  mi bulaştı acaba?.. Her neyse bilemiyorum... Diyeceğim o ki...Uyuz var arkadaşlar hâlâ...  

Ve çok kötü bir hastalık hem de. Böyle bir belirti gördüğünüzde aman ihmal etmeden hemen doktora başvurun. Gerisi ise denileni tutarsanız geçiyor merak etmeyin...  

Doktor “Kimseye söylemene gerek yok” demişti ama... Kimseye söylemedim ki... Şurada biz bizeyiz. Hem belki birine faydam olur değil mi?

Hülya Sezgin/hulyasezgin@hotmail.com