Türkiye-Çin ilişkileri

Bahattin AYHAN

Türkiye'nin en son Doğu Akdeniz bölgesindeki ülkeler ve özellikle Yunanistan ile geliştirdiği  didişme siyasi ve ekonomik çok sayıda sorunu ve Türkiye'nin yeni ataklarını görünmez hale getiriyor. Hemen hemen batı ülkelerinin ve Ortadoğu ülkelerinin tamamı ile didişiyor ve Türkiye sorun üzerine sorun üretiyor. Müslüman ülkelerin desteğini alamıyor. Batı da bunu Türkiye aleyhine elinden geldiği kadar istismara ve Türkiye’yi tamamen pasifize etmeye, yalnızlaştırmaya, kendine mahkum etmeye  çalışıyor. AB, ABD ülkelerinin, hatta Arap Müslümanların  tamamen karşısında olduğu Türkiye Rusya ile ilişki içinde görünse de, geçmişten gelen kırgınlıklar ve Türkiye’nin yeni arayışlara girmesi ile bir ara tamamen kesilen ilişkiler, günümüzde gönüllü gönülsüz, kerhen yürüyor.

Türkiye’nin elinde tek bir koz kalıyor. O da Çin. Türkiye Çin’in Uygurlar'a uyguladığı asimilasyonu ve Uygurlar'ın toplandığı kampları, işkenceleri görmemezlikten geliyor. Hatta duymuyor bile. Tanrı Dağı Kadar Türküz, Hıra Dağı Dağı kadar Müslümanız diyen iktidarın küçük ortağı en ufak tepki bile vermiyor. Barolar Birliği, Türk Tabipler Birliği gibi sivil toplum kuruluşları ile canhırhaş uğraşıyor. Çin’de adeta Müslüman kıyımı var ümmetçi parti susuyor, milliyetçi parti susuyor. Daha doğrusu susmak zorunda. Çin’i de karşısına alırsa bitişini ilan etmiş olacak.

Türkiye bunu niye yapıyor?  Ekonomisi krizde, üretimi durmuş, borçlanabileceğinin üstünde borçlanmış, iç barışı bozulmuş bir ülke başka ne yapabilir? Koronavirüs nedeniyle turizm gelirleri gerilemiş, iç piyasada dövize hakim olunamıyor, sanayisi durmuş, enflasyon ve Türk parasının değer kaybı hızlı bir şekilde sürüyor. Batılı yatırımcı şirketler Türkiye’den uzak duruyor. Güven ve gelecek görmüyor. Bu durumda Türkiye en son kozlarını kullanıyor.

Çin ise Batı Asya ve Avrupa’ya yayılmanın kısa yolunun Türkiye’den ve liderinden geçeceğini hesap ederek; sağlık, nükleer enerji, alt yapı yatırımlarında Türkiye-Çin ikili anlaşmalar imzaladılar. Türkiye; Rusya’dan sonra en fazla ithalat yaptığı ülke durumunda. Ayrıca Çin henüz içeriği bilinmeyen yatırımlara kredi sağladı. Ulaşım projelerine kaynak oldu. Burada duralım:

Krediler nasıl geri ödenecek? Kredilerin geri ödenmesi nasıl sağlanacak? 

Mevcut köprüler, hastaneler gibi uygulama yaptılarsa, 100 yılda bile Türkiye kredi borçlarını ödeyemez hale gelir. Böylece Pekin Türkiye’ye yerleşmiş olacak. Buna batı ve Sovyetler mutlaka tepkisiz kalmayacak. Ufukta kargaşa gözüküyor. Nasıl ki Kuveyt’e değerli araziler, sanayi kuruluşları peşkeş çekildi ise Çin’e de peşkeş çekilmeyeceğini söylemek kendimizi kandırmak olur. Örneğin, Yavuz Sultan Selim köprüsünün yüzde 51’inin  Çin’in olduğunu çoğu insanımız bilmiyor. Çin İhracat ve Kredi Sigorta Şirketi, projelerde kullanılmak üzere Türkiye'nin Varlık Fonu için bu yıl 5 milyar dolara kadar taahhütte bulundu.

Varlık Fonu ise kara kutu. Fonun sınırlı şeffaflığı ve hesap verebilirliği, paranın nereye gittiği ve Türkiye'nin geri ödeme gücü konusunda daha fazla endişe uyandırıyor. Ankara, Türkiye'nin üçüncü nükleer santralini inşa etmek için Çin Devlet Nükleer Güç Teknolojisi Şirketi ile bir anlaşma imzalamayı planlıyor. Huawei'nin Türkiye'de Türkiye pazarındaki payı 2017'de sadece yüzde 3'ten 2020’de yüzde 30'u geçmiş durumda. Türk Netaş firmasının yüzde 48’ini alan Çin ZTE, Türkiye’nin telekominikasyon yapısına hükmedebileceğinin sinyallerini veriyor. Özetle Türkiye kalkınmanın cilasını korumak için çaresizce ihtiyaç duyulan kaynakları yöneliyor. Her geçen gün dar boğaza giriyor.

GÜNÜN SÖZÜ

Hacı, hacıyı Mekke’de; Hoca, hocayı tekkede bulurmuş.

Yalancının evi yanmış, kimse inanmamış.

Türkiye’nin kurtuluşu; Halkın birlik ve fedakarlığı ile gerçekleşecektir.