Tıpış Tıpış...

Zeynel KOZANOĞLU

 

 Tıpış tıpış…

 

Her milletin milli değerleri vardır. Millet o değerinin üzerinde fikir birliği halindedir. Siyasi görüşü söz konusu edilmeksizin, dinle imanla bağlantısına bakılmaksızın o kişi, kişidir. Geçmişte böyle değerlerimiz var mıydı, bilemiyorum ama, bugün yok.

Bilim adamı, yazar, iş adamı, düşünür… Hangi daldan olursa olsun böyle bir değer’imiz yok.

Nobel kazanmış yazarımız var, milletin pek az okumuş yazmışı onu adam yerine koyuyor. Din bilginlerimiz var, akşam sabah milyonlarca insanı parmağının ucunda oynatıyor. Son söylemi “Ey Millet sol elinizle yemek yemeyin” demek oluyor.

Ya da “Erkekler! Kaynananızla aynı odada yalnız kalmayın.” Demek hamakatını gösteriyor.

Ülkeye Cumhurbaşkanı seçileceğinde siyasi partilerin bacasını ateş sardı. Bir kişi vardı ki, “Ben adayım” dedi, ortaya çıktı. Şimdi bu bir kişinin karşısına öyle biri çıkarılmalıydı ki, insanların içi ferahlasın… Muhalefet partileri aradılar, taradılar milletin bütünü tarafından kucaklanacak aday kişiyi bulamadılar. Çünkü öyle biri yok.

Bir değerli kişi bulup getirdiler. İyi ama, kendi alanında değerli. Hatta eşsiz. Ama millet tanımıyor. Üstelik adı açıklandığında aday gösteren parti içinden gelen homurtular seçimin sonucunu baştan etti. Bu kişiyi öneren parti başkanına düşen bir görev vardı. Ekmel Beye karşı çıkanları yatıştırıcı konuşmalar yapacaktı. Onun böyle yapmak yerine  “Tıpış tıpış sandığa gideceksiniz” demesi bardağı taşıran damla oldu.

O başkan niye öyle dedi. Çünkü bizde bu böyle oluyor.  Günlük yaşantımızda da bu yöntem geçerli. Hakim güç karar veriyor. Karşı çıkana “Tıpış tıpış” o karara uymak düşüyor. Görüşüp kararı irdelemenize, “Şurası şöyle olamaz mıydı?” demenize izin yoktur.

Çünkü, siz olmadan da o başkan hegemonyasını yürütecektir.

Öylesine kalabalık yandaşı vardır ki, başkan seksen seçim kaybetse bile yine de onun için “Millet seninle gurur duyuyor” diye bağıranlar çoğunluktadır. Başkanın adı hırsız’a, soyguncu’ya çıksa da, yine onu bir üst koltuğa taşıyacak yirmi milyon insan bulunabilir.

Hal böyle olunca siz başkan olarak akla aykırı adım atmışsınız, bin bir akıllı adam sizi uyarmış. Vereceğiniz yanıt bellidir: “Tıpış tıpış arkam sıra gelirsiniz kardeşim” der, işin içinden çıkarsınız.

Hatırlayınız, Turgut Özal diye biri bir zaman önce yine böylesine bir tırmanış süreci yaşarken biri çıktı, “İçime sindiremiyorum” demeye kalkıştı. Aldığı yanıt şu oldu: “Alışırsın, alışırsın.”  Ancak bu kez öyle olmadı. Seçmen tıpış tıpış sandığa gitmedi.

Gitmedi ve biz kaybettik. Bakalım tıpış tıpış’çı başkan kendisi ne olacak?