Tavşan moku...

Neşe DİLEKÇİOĞLU

Büyüklerimiz suya sabuna dokunmayanı pek sevmez. 

Benzetme yaparken fikri olmayana, ya da fikrini korkmadan ifade etmeyene şöyle söylerler.

"Bırak onu yaa, o suya sabuna dokunmaz".

"Kimseyle kötü olmak istemez"

Ondan medet umma, adamı yarı yol da bırakır.

Yani her halde hiç bir anlamda  temiz değil demek oluyor bu durum.

Öyle ya, bu tipler kötü ile iyinin ayrımını yapmaktan, doğrunun iyilerin yanında yer  almaktan çekinirler.

İki tip insan vardır.

Fikrini ifade etmeden önce havayı koklayan, girdiği  ortam neyse ortamına göre fikir beyân eden, nabza göre şerbet veren, inanmadığı bir şeyi sırf kazanımları orada diye inanmadan savunmak zorunda kalanlar.

Bir de dünya yansa umurunda olmayan, söndürmekten aciz, korktukları için taraf olamayan, her dönemde nötr kalanlar.

Halbuki taraf olmayan bertaraf olur sözü de ortada dururken, ne hikmetse nötr kaldıkları için bertaraf olmaz, ama çok da zorlanırlar. 

Bir o tarafa eğilir bükülür, bir diğer tarafa çaktırmadan  mavi boncuk dağıtırlar.

Onlar için kim gelse 'ağam paşam'dır.

Hayatları için mücadeleyi de sevmezler.

Mücadele edenler sonunda kazanırsa, yanlarındaymış gibi görünürler.

Doğruları yoktur, bu yüzden  hiç bir fikri savunamazlar.

Onların doğruları eğri oluşlarıdır aslında (herkesin önünde eğile büküle kolay şekle girerler.)

El ovuşturmayı, sırt sıvazlamayı, çok iyi öğrenmişlerdir.

Bunlar her devrin adamıdır.

"Oportünist"dirler...

Devir değişse de bu yalakalar hiç değişmez!

Gelen ağalarıdır, giden paşaları. 

Hep kazanmak, işleri tıkırında gitsin isterler.

Asla haklının yanında yer almaz, sadece güçlünün arkasında dururlar. (Güç ellerinden giderse ilk sıvışan da onlar olurlar.)

Siyaset yapmıyor gibi görünseler de ince siyaset yaparlar!

Öyle yuvarlak laflar ederler ki, top bir o saha da, bir bu sahada dolaşır dururlar!

Ayaklarında iyi top çevirirler, kimseye pas vermezler!

Kimseyi karşılarına almamak için yaşam sahasında deli tazı gibi bir o yana, bir bu yana koşturur dururlar.

Tavşan moku gibidirler ne kokar ne bulaşırlar.

Onlardan vefa duygusu beklemek de nafiledir.

Çıkarları hep en öndedir.

Kimden ne gelir, kime yaklaşsalar keseleri dolar, bilirler.

İnce hesap peşinde koşarlar hayatları boyunca.

Kulvarlarında koşmaz, herkesin kulvarlarına taş koyarlar.

Kazandıkça sıkıntı yoktur.

Bir şeylerin değişebileceğine inançları olmadığı için statükocudurlar!

Kiminle konuşsalar, sohbet etseler, nazik ve naif görünürler.

Hep alttan alırlar, tartışmaya girmezler.

Dersiniz ki 'tamam bu bizden'.

Kimsenin yanında değildirler aslında, orta da bir yerde dönüp dururlar!

Bunlara bir anlamda 'Hacıyatmaz' da denir.

Ama hacı da değildirler, öyle görünürler! (Hacılar da yatsıdan sonra yatarlar çünkü!)

Farklı görüşte olan, ama her iki tarafın da beğeneceği cümleleri seçer, özenle kurarlar.

'İşte böyle olmalı' dersiniz, nasıl olmalı bir türlü izah edemezsiniz.

Suya sabuna dokunmazlar!

Dostlukları yoktur!

Düştüğünüzde kaldırmak ne mümkün, ezip geçerler 'aaa düştüğünü görmedim' pişkinliğinde suratınıza  sırıtarak.

Düşman da değillerdir, dost da.

Yakınınızda da değillerdir, uzağınızda da!

Menfaatleri konusunda yapışkanlardır, kovsanız da gitmezler sizden kâr elde etmeden yakanızı bırakmazlar!

Kârlarının aptalıdırlar aslında, hep safa, anlamıyora yatarlar!

Nötr olmaları, suya sabuna dokunmamaları stratejidir.

Siyaset üstüdürler!

Gözlemcidirler!

Her iki tarafı da olabildiğince ellerinde tutmak isterler.

İşin enteresanı düşman da olamazsınız, dost da!

Ne korkunç bir ikilem öyle değil mi?

Fikirleri, inandıkları değerleri, bunun için mücadele ruhları yoktur, belki yürekleri de!

Bildiğiniz tavşan moku gibidirler!

Ne kokar ne bulaşırlar!

Hiç bir işe yaramazlar.

Tehlikeli tiplerdir.

Tezek olsalar yine  iyiydi, hiç değilse gübre olurlardı!

Böylelerini gördüğünüzde aman ha bulaşmayın...