Tanıdık bir ressam

Zeynel KOZANOĞLU

Nasıl başlasam? 1965 yılında Ankara’da doğdu. Rüzgârın onu ailesiyle birlikte İzmir’e savurduğunda henüz çok küçüktü. Sonra yüksek öğrenim için yine bir süre Ankara havasını soludu.  Baba memleketi olarak o bir Çankırılı. Ilgaz’ın Kıyısın köyünden ama  şimdi İzmir’de oturuyor.

Ressam ve iş kadını Canan Yemez’i anlatacağım. Anlatacağım ama, benim için zor bir yazı bu. İzin verin nedenini bu yazıyı bitirirken söyleyeyim. Eşi Serhat Yemez’le birlikte İzmir’de kendi işletmelerinin başında bulunuyorlar. Ve çalıştıkları sektörde yeni de değiller.

Canan Yemez’in sanat dünyamızda kimliği de şöyle:  

Seba Uğurtan’ın kurduğu “Su” grubunun üyesi. Seba sanat Galerisi’nde resim çalışmalarına epeydir devam ediyor. 2011 Yılında İzmir Sanat Bienaline katıldı. Geçtiğimiz yıl Tunus Sanat Çalıştayı’na katıldı. Bu yıl da İkinci İzmir Sanat Bienalinde çalışmalarıyla yer aldı.  

Resimlerini “Eser” diye anmayışı sanatçımızın henüz resim sanatında merdivenin başında oluşundan kaynaklanıyor. Şu söz kendisine ait:  

“Çalışmalarımda bireylerin içsel yolculuğunu ve kişilerin toplum içindeki deneyimleriyle nasıl tekâmül ettiğini, bu süreçte neler yaşadığını anlatmaya çalışıyorum.”    

Hayata bakış açısını biçimlemekte “Martı” adlı kurgu roman esin kaynağı olmuş.  

Romanda “Martı Jonathan” diğer martılardan daha yükseklere uçmayı, daha derinlere dalıp en leziz balıkları avlamayı hedeflemiş bir kuş. Ve her seferinde de bunu gerçekleştirip kendisine daha yüksek, daha derin hedefler seçen bir Martı.  

Canan Yemez pek beğendiği bu kitabı anlatırken “Herkesin bir hedefinin olması gerektiğini ve her seferinde bir öncekinden daha iyi hedefler seçmemiz gerektiğini, mutluluğun biraz da bu olduğunu telkin eden bir eser” diyor.    

Martı’dan sonra felsefe kitapları okumuş. Uzakdoğu felsefesine merak sarmış. Hayatla ilgili kavgaların, öfkelerin, kızgınlıkların katlanarak arttığını gözlemlerken, bir yandan da insanın yaşlandıkça olgunlaşmaya yöneldiğini görmüş.  

Mesnevi’de sözü edilen “Nefsin yedi Makamı” üzerinde özümseme süreci yaşamış. Bunun üzerine de, bu genç yaşındayken giderek daha dingin, daha olgun bir yaşlı olabilmeye özenme yolunu seçmiş. Resim çalışmalarına başladığında böylesine bir hayat anlayışı ile yüklüymüş.

Derken atölyede çalışmaları sırasında içsel dünyasını resimleri yoluyla izleyicilere yansıtabileceği kendisine hatırlatılınca, “Martı” yı sanat anlayışının ekseni olarak kullanmayı ilke edinmiş. O gün bugündür fırçasını bir martı figürü çevresinde kullanıyor.

“Ve daha işin başındayım” diyor.  

Gelelim, yazıma başlarken niçin “Bu yazıyı kaleme almak benim için zor” dediğime… Efendim, Canan Yemez benim küçük kardeşim Erol’un kızı. Yani ki, benim yeğenim, canım ciğerim. Canan’a hem iş hayatında, hem de sanat yolunda başarılar diliyorum.