Sürprizlerle dolu yılın son çalıştayı Mersin...

Hülya SEZGİN

Valizimi hazırlamadan önce google amcaya sordum "hava nasıl" diye. İçimi aydınlatan bir yanıt aldım. Çünkü Aralık ayının beşi olmasına rağmen 17-18 derece olacağını söylüyordu bana orada. Yolculuk bu kez Mersin'e idi. Benim de Ege Bölgesi ve İzmir temsilcisi olduğum USSD yani Uluslararası Sanatkarlar ve Sanatçılar Derneği'mizin bu yıl ikincisini düzenlediği Mersin resim festivaline gidiyordum. Genel başkanımız Olga Eren ve yönetimden Nevin Aytekin, Işıl Kesim, Kader Damla, Neval Razaki çok çalışmış ve harika bir program hazırlamışlardı. Nevin'ciğimin eşi sevgili eniştemiz Toroslar eski belediye başkanı Abdurrahman Aytekin'in de hakkını yememek gerek... Emeği çok geçti...

Grubumuz yedi yıldır artık kardeş gibi olduğumuz farklı ülkelerden ressam arkadaşlarımızdan oluşmakta. Ancak her yıl yeni arkadaşlarımız da katılıyor. Bu yıl Bodrum'dan Yusuf Tarım ve Şarköy'den Vahit Akan ağabeyim de ilk kez bizimle idi. Fethiye'den Mine Çaylak, Ankara'dan Asiye Aytan, Eskişehir'den Yurdagül Işıl, Mersin'den Sayim Koç, Romanya'dan Mariana Constantinescu, Gürcistan'dan Lela Gelevishili, Levan Slagedze, Kakha Khinveli, Rusya Ural'dan kankam Svetlena Parisheva, Azerbaycan'dan Ilgar Akbarov, Alesker Kazimov, Nahçıvan'dan Murad Nurlu, Habib Allahverdiyev, Arzu Novruzov ile  toplam 24 ressam olduk. Aslında Avrupa'nın pek çok ülkesinden davetli arkadaşlarımız da gelecekti fakat ülkemizin durumu nedeni ile çekindiler, gelemediler... Çünkü AB ülkeleri vatandaşlarına "Türkiye'ye gitmeyin" diye uyarı mesajları göndermiş...

Geçen yıl olduğu gibi Mersin Öğretmen Evi'nde konaklayacağız. İçel sanat sokağındaki harika eski bir taş binada resim çalışacağız.. Otel lobisinde gelenler sevinçle birbirimize sarıldıkça otel çın çın ötüyordu ama umurumuzda mı... Kavuşmuşuz... Yusuf Tarım benden başka kimseyi tanımadığı için önceleri biraz çekingendi. Ancak bir kaç gün içinde benim kankam Sveta ile bile kanka oldu...Bizde kadın erkek yoktur... insan vardır... Karşımızdakini insanlığına ve sanatına göre değerlendirir; insanca severiz... sonra da ya bize katılır, ya da gider... Yıllardır  bu böyle...  

Mersin Büyükşehir Belediye'sinin konuklarıyız ve istekleri üzerine bu yıl çalışma konumuz "Yörükler". Gerçi kış geldi diye Sarıkeçililer deniz kıyılarına inmişler ama bir yörük ağası Çete Osman, ailesi ve hayvanları ile henüz inmemişti. Ziyaretine gittik. Nasıl dostça insanca karşıladılar. Hanımlar saçta açtıkları yufkaların içine keçi sütünden yaptıkları çökeleği sarıp sıkma ikram ettiler ayranla. Gelen konuklarına gitmeden çelik çomak oynatırlarmış. Yusuf çomağa ilk vuruşunda öyle uzağa fırlattı ki oyun başlamadan bitti... Güneş enerjisi düzeneği ile üretilen elektrikle ihtiyaçlarını görüyorlar. Çamaşır makinesini bile çalıştırıyorlarmış. Keşke her ev böyle yapabilse... çevreci ve ucuz...

Ayrılma zamanı Osman ağa "Bayrağım olmadan foto çekilmem" dedi. Sonra çadırının üstünde dalgalanan Türk bayrağımızın önünde toplu fotoğrafımız için poz verdik. Oradan ayrıldık ve Toroslar Belediyesi'nin konuğu olduk. Bir yörük müzesi yapmışlar. Kervanı  ve yaşamı anlatan kara kıl çadır, içi doldurulmuş hayvanlar... develer, çanları, keçi, tavuk, horoz, hindi... yörük yaşamını canlandırmışlar. Belediye Başkanı Hamit Tuna gelecek yıl yörükler göçmeden onların yaşam alanına kurulacak kara çadırda bir çalıştay ile bizi konuk etmek istediğini söyledi... Kör Allahtan istemiş bir göz hesabı, sevindik...

Sonra kilim atölyesini gezdik. Kök boyalı iplerle dokunan harika desenli kilimlere hayran kaldım. Günlük güneşlik bahçesinde çayımı yudumlarken mis gibi kokuların geldiği yöne döndüm. Bir de baktım ki karşı evin bahçesinde dört beş hanım imece usulü ile yufka açıyorlar. "Kolay gelsin, bereketli olsun" diye bağırdım. Davet ettiler. Bir kaç arkadaş koştuk gittik... Allah'ım o sıcak ekmeğin mis gibi kokusu... ikram ettiler. Birer parça arkadaşlarıma da dağıttım. Anadolu insanımızın konukseverliği ve paylaşmayı sevmesi... ne güzeldir bizim insanımız, özümüz, kültürümüz...

Her gün Mersin'e özgü bir yemek tadıyorduk:Tantuni, ciğer şiş, sıkma. tatlılardan cezerye ve kerebiç... müthişti...

Nahçıvanlı Murad, Habip ve Arzu artık onlar benim çocuklarım. Bana emanet edilmiş gibi hissediyorum ve yediler mi, içtiler mi, otobüsteler mi merak ediyorum... Bir de mahcuplar, sessiz ve efendiler... üç gün yemek verme sesleri çıkmayacak... Bir akşam oturuyoruz hepimize salep söyledik. Ancak dağıtılırken yeni gelen arkadaşlara da verildi ve onlara kalmadı... "Biz de istiyoruz" demeye çekiniyorlar. Elbet hemen duruma el koydum ve onlara da getirttim. Durumu fark eden arkadaşlarım hep güldüler bana. Ne yapayım içime sinmiyor. Allah böyle yaratmış beni... anaç...

Bir gün de ünü sınırlarımızı aşmış değerli bir ressamımız Ahmet Yeşil'i ziyarete gittik. Ben daha öncelerden tanıyordum. Söyleşi de yapmıştım. Ama gene de esprili, hoş sohbetine doyulmuyor, bir de muhteşem resimlerine. Dünyanın pek çok ülkesinde açtığı sergilerdeki başarısı ile gurur duydum. İplerle, halatlarla işliyor konularını... Bir de anısını anlattı... Bir hoca öğrencileri ile ziyarete gelmiş onu ve "Hâlâ halat mı yapıyorsun Ahmet?" diye takılmış. O da hazırcevap, hemen taşı gediğine koyuvermiş..."Hocam hâlâ halat mı görüyorsun?"

Aksam Beşiktaş-Rusya maçında üzücü olaylar, kavgalar olmuş. Millet orada birbirini yerken, biz burada Rus arkadaşlarımızla keyifli bir ortamda şakalaşıp kahkahalarla gülüyorduk. Futbol kavga ettirirken, sanatın birleştirici gücünü yaşıyorduk. Sabah sanat sokağına geldik. Sarı, kırmızı, yeşil, hardal renkleri ile muhteşem bir görüntü sergileyen yaprakları süpüren görevliye Asiye "Lütfen süpürmeyin, niye süpürüyorsunuz?"deyiverdi. Buna çok memnun olan görevli de güzelliğin farkında mıydı bilmem ama "Ah keşke!" dedi.

Akşama doğru atölyemizi boylu poslu bir bey gezmeye geldi. Mersinli arkadaşımız Sayip bey ona sanatçıları tanıtıyor bir bir. Gözüm bir yerden ısırıyor. İzmir'den olduğumu öğrenince "Yarın İzmir'e turizm fuarına gideceğim" dedi. Konuyu detaylıca konuşurken bende şimşek çaktı ve "Ben sizi tanıyorum" deyiverdim. O da anında anımsadı ve "Trabzon'da, Sümela'da" diye yanıtladı. İçel sanat kulübünün yönetiminden İbrahim Kırmızıer'di. Sanırım beş yıl önce Mersinli arkadaşlar aracılığı ile tanışmıştık ve sonra bir kaç yazım İçel Sanat Kulübü'nün dergisinde yayınlanmıştı.Birlikte kulübü ziyarete gittik...

Oof bu bel ağrısı, tadımı kaçırıyor... Kas çözücü ve ağrı kesici iğnelerle durabiliyorum. Sağ olsun Belediye'den Çağla'mız (Ünel) beni her gün götürüyor sağlık ocağına...

Mersin Üniversitesi'ni gezmeye gittik. Çetin Acar hoca ile atölyeleri, çeşitli tekniklerle resimler yapan öğrencileri izledik. Dönüşte yolda sonbahar renklerinin güzelliği beni benden alıyor. Anlatıyorlar "Eskiden üniversiteden çıkınca geze geze tarlaların seraların içinden geçerdik. Ancak her gecen gün betonlaşıyoruz."

Artık işin en heyecanlı kısmına gelmiştik. Resimlerimiz Mersin Büyükşehir Belediyesi Kongre Merkezi'nde sergilenecekti. Heyecanla serdik. Sergi açılışından önce başkanın konuşma yapacağı kürsüyü boş bulunca sırası ile çıktık, seçim konuşmaları yaptık. Ben seçilirsem pek çok sanat çalıştayı yapma sözü verdim... Kalabalık bir izleyici eşliğinde Belediye başkanı Burhanettin Kocamaz beyden belgelerimizi aldık. Bu arada sevindirici bir şey oldu Yusuf Tarım'ın kapı resmini beğenen müze yetkilileri onu müzeye almışlar. Devlet Resim Heykel müzesine alınması çok önemli ve güzel bir şey. Çalıştaylarda bir eserin müze envanterine alınmasına ilk kez şahit oluyordum. Hepimiz sevindik. Ben Yusuf kardeşimle gurur duydum... Çünkü  artık o benim kankam. Rusya Ural'dan kankam Svetlena da onunla kanka oldu. Ona "Kanka bey" diyor...

Ceketimin yakasında madalya gibi duran Atatürk'ümün rozeti herkesin dikkatini çekiyor. Svetlena ona da "Kanka Atatürk" diyor. Tiflis üniversitesi resim bölümü başkanı Prof. Levan Slagedze şakacı... Yarım yamalak Türkçesi ile bana takılıyor "Ataturk soyledi en böyük resam Hulya Sezgin" şaka da olsa çok hoşuma gidiyor. Kahkahalarla gülüyorum...

Son gün bir kaç yıl önce turizme kazandırılan Aynalıgöl'ü (Gilindire mağarası)gezmeye gidiyoruz.  Mersin'e bağlı Aydıncık ilçesine yakın. Deniz kenarında 550 basamakla aşağıya iniyoruz. derinde, nemli ve sıcak... Buzul çağından kalma, sarkıt-dikit gibi oluşumlar var. Kimi yerlerinde sanki içinde pırlantalar var gibi ışıl ışıl... büyüleyici... dibinde pırıl pırıl harika bir göl var. Dünyanın 8.harikası olarak nitelendiriyorlar. Mutlaka görülesi bir yer. Bulunuş öyküsü de pek hoş. Kirpi etinin çeşitli hastalıklara iyi geldiği söylenir ve babasının hastalığına çare olsun diye bir çoban kirpi avına çıkmış. Tam yakalayacağı sırada kirpi bir boşluktan geçip kaybolunca çoban onu bulmak amacı ile çalı çırpıyı aralamış. Taşları temizledikçe bakmış genişliyor ve içeri girerek mağarayı keşfetmiş. Define bulurum umudu ile uzun süre kimselere dememiş. Ancak umutları boş çıkınca yetkililere haber vermiş... Ödül olarak belediyede iş vermişler. Ancak kısa sürede sıkılmış ve işi bırakmış...

Oradan Kız Kalesine geçtik. Deniz ve muhteşem kumsalı görünce benim kankam Svetlena arkadaşı ile denize girdi... Onlar üşümüyorlar...

Son akşam yemeğimizi Sarnıç denilen yerde yedik. Ortada kocaman bir şömine yanıyor. bize iki uzun masa ayırmışlar. Ancak sığdık. Sıcak sohbet eşliğinde yemeğimizi yedik... sıra geldi çalıp çığırmaya... Böyle zamanlarda türküsüz ben eksik hissediyorum. Aytekin eniştemi elinde sazı ile görünce içim ferahlayıverdi...  oyuncağına kavuşmuş çocuk gibi sevindim... Çetin hoca ile ikimiz kimi neşeli oynak, kimi ciğer dağlayan cinsinden türkülerimizi yanık yanık söyledik... Elbet bütün arkadaşlar da eşlik ettiler bize. Yalnız kaptan şoförümüz bir "Eeeeeyyy gidiii Kaaaraaadeeniiiizzzz...." dedi ki mest olduk...

Sevgi, dostluk, kardeşlik ve sanat dolu bir çalıştayımızı daha sonlandırmıştık.  Elbet gelecek yılın planlarını da şimdiden yapmıştık. Yurt içi, yurt dışı pek çok çalıştay ve festivalde birlikte olacaktık...  söz verdik, mutlu ama buruk güzel anılarla vedalaştık...

Günümüzde böyle sanat etkinliklerine pek sıcak bakmayan belediyeleri gördükçe bizi muhteşem ağırlayan Mersin Belediyesi Büyükşehir Belediyesi'ne başkan Burhanettin Kocamaz nezdinde teşekkür ederiz...

Hülya Sezgin / hulyasezgin@hotmail.com