Sözüm İYİ Parti'nin ekabir kurmaylarına

Mehmet SORAL

Ayrı ayrı isim vermek istemiyorum, bir İki tane ismi de tenzih edebilirim. Şu kadarını söyleyeyim; İYİ Parti'nin "Ekabir-Kurmay" takımı artık Meral Hanım'ın bir genel başkan olduğunu kabullenin ve ona göre de sahiplenin.

Hepinizin üzerinde ihtiyatlı hareket etme sinsiliği hissediyorum. Nedir bu Allah aşkına? Oyunlarınızı açık oynayın ve netleşin. Tüm yükü bir kadının sırtına yükleyip, konumunuzu koruma telaşı içindesiniz. Sizlerin her birinizin ayrı ayrı meziyetleriniz olsa da; Meral Hanım'la birlikteliğiniz ile bir anlam kazandığınızı da unutmayın.

Bir genel başkan valizini hazırlayıp, hapse girmeye hazırlanırken; tehditler karşısında muktedirlere karşı sizlerden beklentimiz; "Bizim valizlerimiz de hazır" çıkışını yapmanızı, etrafında kenetlenmenizi bekler, iki çift kelamınızı duymak isterdik ama sesiniz, soluğunuz çıkmadı. Böyle inanmışlık ve adanmışlık da olmaz, genel başkana itaat da olmaz.

Evet, şimdi çok şeyi bahane edip, çalkantılar içinde mide bulandıran atraksiyonlar içinde olmanız da muhtemel ama sakın ha sakın buna kalkışmayın, hiç bir şekilde itibar görmeyeceksiniz. Unutmayın ki Türk milliyetçileri burada da gerekirse sizlerden hesap soracaktır.

Aklınızı başınıza toplayıp partinin iyice kurumsallaşması yolunda, iltimas ve kayırmaya dayanmayan, tüm teşkilatlarda kayıtlı üyelerin hür iradeleri ile tecelli edecek ve kesinlikle "Atamaların" olmayacağı yeni bir yapılanma sürecini başlatarak, artık ayakları emin şekilde yere basan bir parti kimliğinin oluşmasına gayret gösterip, katkılarınızı sağlayınız.

Yarın bir şeyler olacakmış, sizler de gardınızı almış, bekliyor pozisyonunda olmanız gözlemlerimizden kaçmıyor. Lütfen Genel Başkanı yalnız bırakmayın. Eğer kendisine karşı samimiyseniz bir şeyler yapın, hareketlenin istiyoruz. Sizlerin bile parti kimliği aidiyet duygunuz sallantıda görüntü verirken, tabana söylenecek ne sözünüz olabilir ki. Artık gayri samimi görüntü ve duruşlarınızı terk edip, kendinize gelin lütfen. 

Cesurlar Hareketi ve Meral Akşener'in siyasi arenada oluşturduğu sinerji

Cesurlar hareketi ve bu hareketin ete kemiğe bürünmüş hali İYİ Parti ve onun genel başkanı Meral Akşener'in Türk siyasetine kattığı sinerjinin yansımalarını tek tek görmeye başladık.

Her şeyden önce "Cesurlar Hareketi"; Türk milliyetçilerini iki farklı tercihe yönlendirdi.

Türk milliyetçilerinin bir kısmı; biat kültürüne sadık kalarak Balgat mukimi ve avenesinin yönlendirmesiyle "Siyasal İslamcılar"a destek verip; kendileri ve siyasal İslamcıların ortak projesi olan "Tek adamlı partili Cumhurbaşkanlığı sistemi"nin kalıcılığını sağlamak üzere Erdoğan-Bahçeli vesayetinin oturmasını sağlamaya yönelik mücadelelerini sürdüreceklerdir. Bunlara "Siyasal İslamcı"lığa evrilmiş ülkücüler diyebiliriz. Bu evrilmenin en belirgin şeklini; "Andımızın" tekrar okunmasına AKP ile mani olmalarında gördük.

Türk milliyetçilerinin ikinci kısmı ise; Türk siyasi tarihinde yaşanmış bütün ihanetlerin beslendiği kaynağın "Sağ siyaset" ve "Siyasal İslam" olduğunu düşünerek; "Sol siyaset" ile "Güzel ahlak ve etik değerler temelli" asgari müştereklerdeki birlikteliği "Millet ittifakı" şeklinde bir güç merkezi haline dönüştürerek; karşılarındaki siyasal İslamcı "Cumhur ittifakı vesayeti"ne karşı mücadele etmeye yolunu tercih etmişlerdir.

"Millet ittifakı"na destek veren değişik kesimler olsa da; şeklinin ve ruhunun ortaya çıkmasının öncüleri CHP ve İYİ Parti'dir.

"Millet ittifakı"na ruh veren iki ana kaynak; empati kültüründen beslenen "Biatcı olmayan, özgür düşünen ülkücüler" ile "Millici Sol"un karşılıklı yapmış oldukları empatidir. O da ne; "Geçişte ülkemizin iki dinamik, düşünen siyasi görüşleri olarak çok kavga ettik ama muktedir olan hep sağ siyaset ve siyasal İslamcılar olmuştur. Öyleyse "Sağ siyaset" ve "Siyasal İslam"ın sonu gelmeyen ihanetlerine karşı artık bir şeylerin yapılması gerekiyor, onu da pekala beraber yapabiliriz" dediler. Bu ruh halinin ete kemiğe bürünmüş hali ise "Andımız" oylamasında "Andımız okunsun" diyen, yani "Millet ittifakı"dır.

Sonuç itibariyle radikal unsurların tahakkümünden kurtulmuş "Milli düşünen sol" ile "Siyasal İslam"a tavır koymuş "Özgür düşünen ülkücüler"in işbirliği ile Türk siyasi kültürü yeni bir mantalite ile tanışmış oldu. İşte bu mantalitedir; aslında İmamoğlu'nu bulup, ortaya çıkaran. İşte bu mantalitedir; Ankara, İstanbul, Adana, Mersin, Antalya'yı AKP'den koparıp alan.

Dolayısıyla, İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener ile CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve onların etrafında bulunan aklıselim insanların inşa ettikleri "Millet ittifakı" ruhunun bu devlete ve millete kazandırdığı yeni bir siyasi kültür ile gelecekte isimleri en çok konuşulacak siyasi kahramanlardır. Bizler de bu yeni siyasi kültürün ete kemiğe bürünmesinde emeği geçenler olarak gelecek yıllarda geçmişimizle övünmeyi elbette hak edeceğiz.

Helal olsun sana İmamoğlu

Helal sana İmamoğlu. Allah'ın safları senin Anıtkabir ziyaretini; zekana değil, bilgisizliğine bağlıyorlar.

Oysa senin zekanın ürünü olan 31 Mart gecesi takip ettiğin stratejiyi de gördüler ama hala o zekanın daha nelere kadir olabileceğini kestiremiyorlar.

A be saflar; İmamoğlu elbette mazbatayı almadan seçimi kazandığının tescil edilemeyeceğini biliyor. Siz bir şeyin farkında değilsiniz; her zaman oyunu kuran, algıları oluşturan sizdiniz ama bu sefer İmamoğlu tersini yaptı; algıları o oluşturuyor, sizler de peşinden gidiyorsunuz.

Siz ne yapıp edip, CHP'yi algılarla peşinizden götürüp, Muharrem İnce'yi istediğiniz gibi karşınıza aday çıkarttırmayı başarıp sonra da "Ne yapalım arada 10 milyon fark var, adamlar kazandı" dedirtmiş olsanız da; Çepni uşağı sizin tüm planlarınızı bozdu, kimyanız da ayar tutmuyor artık.

Anıtkabir ziyareti bir inanmışlık ve adanmışlığın ifadesi adına kurgulanmış bir seremoni olup "Sakın ha sakın; bir tezgahın peşinde olmayın. Kazanmış olmanın dışında hiç bir ikinci seçeneğe hazır değilim, kabul de etmiyorum. Kazandığım sonucu değiştirebilecek hiç alternatif yok, olması için de sebep yaratmaya matuf çabalarınız boşunadır" diyerek kararlılığını göstermek istemiştir.

Alıştınız değil mi, Muharrem İnce tiplemesine...

''İktidarda değiliz ama iktidar bizim istediklerimizi yapıyor'' diyenlere

Cuma çıkışı; bizden bir kuşak önceki kuşaktan, yetişmemizde emeği olan; uzun uğraşılar ve emekler verilerek elde edilen "Yeminli mali müşavir" olan, AKP listesinden BBP milletvekili adayı olan ancak kazanamayan ülkücü bir abim ile yine halihazırda MHP'ye kayıtlı üye olan bir başka "Yeminli mali müşavir" aynı kuşağa mensup altmış yaşlarında iki farklı ülkücü ağabeyime aynı soruyu sordum; "Abi herhangi bir görevlendirmeniz oldu mu?"

Maalesef iki ağabeyim de olumsuz cevap verince, ister istemez ağzımdan "Bunlar Allah'sız kitapsızlar" deyince birisi acı acı gülümsedi, diğeri de isyanını dile getirdi.

Düşünebiliyor musunuz, AKP'ye kayıtsız şartsız amade olan MHP ve BBP'ne mensup yetişmiş nitelikli iki değerli isim; belki de kendilerine en ihtiyaç duyulan dönemde görevlendirilmemişler.

Peki kardeşim el konulan yüzlerce FETÖ'cü şirketlerinden bir tanesine dahi kayyum atanamazlar mıydı bu iki ülkücü yetişmiş nitelikli insan.

Yemişim sizin devletin bekası denen palavranızı. Madem ki Cumhur ittifakının temel gerekçesini devletin bekasına dayandırıyorsunuz; o beka gereği; ender olan, zor yetişen ve konjonktürel olarak da ihtiyaç duyulan iki değerli aynı meslek mensubu yeminli mali müşavir niçin görülmez, değerlendirilmezler.

Oysa başta Devlet Bahçeli olmak üzere MHP yönetiminde bulunan veya desteklerini devam ettiren vicdanlar şunu sormaları gerekmez mi; madem ki AKP sürekli zafiyet içinde hükumet ederek, bu musibetlerin devletin ve milletin başımıza gelmesine neden oldu; ve bizler de kendilerine desteklerimizi kesintisiz sürdürüyorsak; hükumet yaptığı görevlendirmelerinde ve atamalarında niçin ülkücülere de yer verilmiyor?

Aynı soruyu ülkücü avukatlara sorsam, onların da aynı cevabı vereceklerinden eminim.

Gerek Destici gerekse Bahçeli'nin yukarıda dile getirdiğim anlamda hiç bir taleplerinin olduğunu sanmıyorum. Çünkü onlar için öncelik, konumlarını muhafaza etmektir.

Hep sen kandırılacaksın bedelini de hep biz mi ödeyeceğiz?

Şimdi de "Sandıkta görev verdiğimiz insanlar bizi kandırdı" diyorlar.

Yahu bu millet sizin "Kandırılmak" gibi bir zaafiyetinizin sürekli bedelini ödemek zorunda mı?

PKK kandırdı, kazılan hendeklere sığınıp, mühimmat yığdılar, güvenlik görevlileri ve askere "Onlara elleşmeyin" talimatı verip, beklediniz sonra da kazdıkları hendeklerden çıkarmak için 750 şehit verdik, yine yüzlerce gazi ve mağdurlar.

FETÖ kandırdı; 250 şehit verdik, binlerce gazi ve yine binlerce mağdur.

ABD kandırdı, Suriye bataklığına gömüldük. Nüfusumuza 5 milyon insan ilave edildi, 40 milyar dolar bedel ödedik, yine yüzlerce şehit verdik.

Şimdi de FETÖ sandıklara sızdı diye kaybedilen her yerde yeniden sayım yapılmasını istiyorsunuz. Böylece demokrasimizin kalitesi düşüyor, itibarı sarsılıyor.

Helal olsun size; klasik Ortadoğu kültürüne yakışan şekilde demokrasimizin kalitesini de onlara benzeterek bu ülkeye hediye ettiniz ya; artık gözleriniz açık gitmez(!)

31 Mart mahalli seçimler yapıldı ama kaybeden bırakmak istemiyor

Bu kadar feryad-ı figan "Parti Devleti"nin geldiği boyutları gösteriyor. Adamlar adeta kendilerine ait bir devlet var da; sanki onu kaybetme endişesi içindeler.

Yunanistan bile 18 adayı işgal etti, gıkınız çıkmadı. İstanbul Belediye Başkanlığı için verdiğiniz mücadele eğer menfaati korumak değil de, prestijli korumak adına olsaydı 18 ada işgal edildiğinde Allah rızası için söyleyecek iki kelamınız olurdu.

O halde sonuç; çırpınışlarınızın nedeni, kaybetmekten korktuğunuz ve İstanbul Belediye Başkanlığı üzerinden temin ettiğiniz menfaat ve çıkarlarınızdır. 

Kaç gündür Cumhur ittifakının kaybettiği İstanbul'u almak için çırpınışlarına çanak tutan YSK beni geçmiş yıllara götürdü.

AKP kurulup da ilk seçime girdiğinde; Erdoğan'nın siyasi yasağının kaldırılması süreci seçime yetişmediği için doğal olarak milletvekili adayı olamamış, milletvekili de olamamıştı.

Ancak, ne var ki; partisi iktidar kendisi başbakan olamayan bir liderin durumu da çok garipti. Ne yapıp edip Erdoğan meclise girmeli ve başbakan olmalıydı.

YSK o zaman ne yaptı. Siirt'in bilmem neredeki seçim bölgesinde sandık kurulmaması, Jet Fadıl'ın almış olduğu ceza nedeniyle vekilliğinin düşmesi ve nihayet AKP'den seçilen bir vekilin istifa ettirilmesi ile Siirt seçimlerinin yeniden yapılmasına karar verildi.

Seçime gidildi. Erdoğan aday gösterildi, kazandı, vekil oldu ve amaç hasıl olmuştu; başbakan oldu.

Ancak yenilenen seçimlere ANAP, DEHAP, DYP sokulmadı, nedeni; bir önceki seçimde bu partiler baraj altında kalmışlardı.

Niçin bu baraj altında kalan partiler seçime sokulmadı? Çünkü iptal edilen seçimde yüzde 9.9 alan DYP seçime girecek olursa es kaza yüzde 10 oranında oy alırsa, belki Erdoğan yine kazanacaktı ama DYP barajı aşacağı için AKP tek başına iktidar olma şansını yitirecekti. Dolayısıyla, bu nedenle baraj altında kalan partiler Siirt'de yenilenen seçime girmemeleri gerekiyordu.

Bütün bunları niçin anlattım. Çünkü bugün İstanbul Belediye Başkanlığı için de Binali Yıldırım'ı illaki seçtirmek üzere ısmarlama yöntemler geliştiriyorlar. Mesela aynı sorun Balıkesir'de de söz konusu ama YSK Balıkesir'de oyların yeniden sayımını İstanbul'da olduğu gibi izin vermedi. Çünkü orada itirazı yapan İYİ Parti de ondan.

Kısaca demem o ki; zamanında nasıl ki; ısmarlama şartlar hazırlanıp Recep Tayyip Erdoğan Siirt'de milletvekili yapıldıysa benzeri Binali Yıldırım'ın İstanbul Belediye Başkanı olması için yapılıyor.

Not: Teknik bir konu olduğu için eksiğim olabilir. Vakıf olan birisi ola ki eksiğim varsa, hatırlatırlarsa sevinirim. 

soralmehmet@gmail.com