Siyasilerin dili...

Faruk YÜCER

Ülke seçim havasına girdi. Siyaset dili de alabildiğine sertleşmeye başladı.

Henüz açık hava mitingleri yapılmıyor. Şimdilik TV’lerden, sosyal medyadan siyasilerin sözlerini, olanı biteni gözlemliyoruz.

"Keşke" diyorum, keşke çok eskiden olduğu gibi çoklu tv’ler, hele hele sosyal medya olmasa; siyasilerin az ve öz konuşmalarını, kendilerine verilen süre içinde radyolardan dinlesek. Veya vatandaşın ayağına gittiklerinde yüz yüze duysak dediklerini.

Niye böyle düşündüm? Teknolojiye, ilerlemeye karşı mıyım? Zihniyet olarak çağın gerisinde mi kaldım?

Hayır! Hayır! Hayır! Her türlü yeniliğe, ilerlemeye teknolojik gelişmeye, çağdaş düşünceye  açık bir anlayışa sahibim.

Fakat sevgili dostlar! Sizler gibi ben de nefret dilinden rahatsızım:

Ayrışmadan rahatsızım, bölmek parçalamaktan rahatsızım!

Tehditten, hakaretten, provokasyondan, vurmadan kırmadan, kurşunlamadan rahatsızım!

Evet bizi idare edenler, veya idare etmeye  talip olan siyasilerin, sözleriyle, hareketleriyle vatandaşa iyi örnek olmaları gerekmez mi?

Ama yok! Bizden ise her türlü olumsuzluktan ari; bizden değilse her türlü hakarete, dövmeye sövmeye, iftiraya müstahak!

Sesin gür çıkıyor, gözlerin ateş saçıyor. Savurduğun kılıcın önü de arkası da kesiyor! Yalnız değilsin elbet! İşaretini  bekleyen, durumdan vazife çıkaran yandaşlar, beyinleri ipotek olmuş mankurtlar var.

Yetmedi... İşin en üzücü yönü ne biliyor musunuz? Bu nefret dilinden etkilenen benim insanım, her daim yüz yüze baktığı komşusunu, yakınını, hatta akrabasını sosyal medyada veya yüzüne karşı rencide etmekten imtina etmiyor. Hâlbuki yarın, politikacının ruhu duymaz ama iyi günde kötü günde, ölüsünde, dirisinde, düğününde bayramında o vardır yanında.

Bakınız Şeyh Edebali Osman Bey’e 700 küsür sene önce ne öğüt veriyor;

"Ey oğul! Artık Beysin, öfke bize, uysallık sana. Suçlamak bize, katlanmak sana.

Sevgi davanın esası olmaktadır. Bağırarak sevgi olmaz. Öfken ve nefsin bir olup aklını mağlup etmesin Oğul!

Unutma ki, yüksekte yer tutanlar, aşağıdakiler kadar emniyette değildir…’’

Sadece bu değil tabi. Yüce dinimizin temeli sevgi, muhabbet, güzel ahlak, hoşgörü, adalet, hak hukuk değil mi? Yeri geldiğinde yüzdeye vurup hepimiz  Müslümanız diyoruz ama onun gereklerini pek yerine getiremiyoruz. Kur’an ahkamını fütursuzca çiğniyoruz. Bakınız Kütüb-i Sitte’de yerini bulan Buhari ve Müslim’den nakil bir hadis: Bir gün Sahabeden biri:’Ey Allah’ın Resulü! İslam’ın hangi özelliği daha hayırlıdır?’ diye sorar.

Resul-i Ekrem: "Tanıdığına, tanımadığına, herkese GÜLER YÜZLE SELAM VERMEK" der.

Ey ağzından dini, imanı, Allah’ı, Peygamberi eksik etmeyen muktedirler. Tanıdığına tanımadığına hakaret et, dışla, hain ilan et demiyor Yüce Peygamber.

Allah rızası için yüzünüz biraz gülsün de insanlar pozitif enerji alsın.

Geleceğimizin teminatı gençlerimize ister A, ister Z kuşağı deyin ama onları kendinizden uzaklaştırmayın! Biraz düşünün lütfen... 'Genç beyinler din bunların söylemleri ve eylemleri ise ben değilim' deyip dinden soğuyor deist ve ateist oluyor, hatta ülkeyi terk ediyorlar.

Sorumlu sizsiniz! Bunların vebali de günahı da sizlerin boynunda bilesiniz...

Bakın hepiniz, oruç açmak için iftarlara koşuyorsunuz. Özünüz, sözünüz bir olsun

Biraz empati lütfen!

Yunus’un sevgisi, Mevlana’nın hoşgörüsü, Hacı Bektaş-ı Veli’nin ‘İncinsen de incitme’ düsturuna sadık, hizmet aşkıyla çalışacak idealist adaylara başarılar.

İnşallah kazasız belasız, ölüm kalım olmadan, güzel bir seçim geçiririz.