Siyaset dengeleri gütmez, değiştirir...

Neşe DİLEKÇİOĞLU

Uzun zamandır yazmak istediğim konu siyasetin denge politikasını o incecik telde ip cambazı gibi ellerinde uzun bir çubukla minik minik ölçülü adımlar atarak yüksek bir platformda karşıdan karşıya düşmeden geçme çabasına benzetiyorum.

Çok uzun bir cümle olsa da içeriğini dolduracağım.

Başka nasıl anlatabilirim ki denge siyasetini?

Hayat denge siyaseti gibi görünse de siyaset terazisinde kefe'nin biraz daha ağır basması gerekmez mi seçmenler açısından.

Vatandaş siyasi partileri akıl süzgecinden geçirerek tarttığında kaç okka geldiğini nasıl ölçecek?

Aklımızın terazisi tüm partileri aynı şekilde tartıyorsa, geleceğini, gelecek beklentilerini hiç birisinde göremiyorsa işte orada kararsızlar çoğalıyor.

Seçimin çatısını, omurgasını omurgasızlar değil, son anda kararsızların diğer partilere hesaplı kitaplı bölünen oyları belirliyor...

Kararsızlar kararlı bir şekilde neden kararsız peki?

Neye, neden, niçin, niye karar veremiyorlar?

Kendilerini kimin daha iyi yöneteceğine mi?

İstikrara mı? 

Geçim sıkıntısına mı?

Adil düzen dedikleri adaletsiz dağılıma mı?

Ülkenin hakkaniyetsiz gelir dağılımına mı isyanları?

Bence hepsine, en çok da kuru söylemler yerine mutfak yangınına ekonomik su hortumu ile müdahale eden, zenginin kesesi yerine halkın delik cebine parası düşmesin diyerek teğel atan, hortumcuların karşısına dengeleri gütmeden halk adına, Pir Sultan Abdal, Köroglu, Nesimi'ce çıkan halk kahramanları gibi siyasetçiler arıyor.

Beşli Çete'nin öğlen yemeğinde dişlerinin kovuğunda kalan asgari ücretle, açlık sınırının altında yaşayan halkın temsilcisi olsun oy verdiğim parti diyor halk.

"Adil düzen" diyerek düzeni adi hale getiren bir düzen değil aradıkları.

Yani artık kendilerini bir düzen istemiyor, analarının namusuna göz dikenlere karşı göğüslerini siper eden, namuslu siyasetçiler istiyorlar.

Denge siyaseti güden siyasetçi halk adına nasıl bir politika koyar ortaya peki?

Suya sabuna dokunmaz.

"Oyların hepsine talip olacağız" diyerek ortadan konuşan, ağzında lafı geveleyen, ortamı koklayarak kâr-zarar hesabı yapan esnaf gibi davranamaz siyasetçi.

Lafını ölçüp tartsa da halkın tepki gösterdiği, duyarlı olduğu konuları diğer bir tarafı kaybederim korkusu ile sessiz kalamaz, susamaz.

Herkesin oyu değil, mağdurun oyu önemli.

Mağdur edenler sesini bu kadar yükseltmişken siyasetçiler seslerine perde çekemez.

Fütursuzca her şeyi deneyen politikacılara karşı omurgalı duruş göstermek, denge siyasetini bir kenara iterek omurgasızları ifşa edecek gücü Köroğlu, Pir Sultan Abdal, Nesimi, gibi hayatlarını hiçe sayarak dik duran kahramanlara ihtiyacı var bu milletin.

Halk, kahramanları sever.

Onlar dengeleri gütmedi, rüzgâra karşı şekil değiştirmediler.

Çünkü korkmadılar.

Çünkü arkamızdan kimler gelir diyerek dönüp arkalarına bakmadılar.

Ve halk onları kahraman etti.

Üstelik ucuz kahraman değil, yüzyıllar geçse de dilden dile gönülden gönüle taşıdılar.

Omuzları üstünde taşıyanlara bakmayın siz, onlar konjonktür değişince başkalarını da omuzlarlar aynı şekilde.

Yani işin özü şu ki;

Dengenizi, aklınızı kaybetmeden, denge politikası yerine denge siz olun, terazinin kefesine değil, halkın gönül terazisinin kefesine talip olun.

Kendinizi gönüllere tarttırın.

Bırakın oyunu bir fileye satanları.

Oylarını namuslu, onurlu durarak direnen ve satmayan vatandaşların yanında durun.

Herkesin oyu gerekmez.

Onlar güce tapanlar.

Güç sizde olsun artık.

Kararsızlar çoğunlukta ise bence kendinizi kendiniz tartın.

Neyi yanlış yapıyoruz, bunları başta bu kadar uzun nasıl tutuyoruz, ortam bu kadar müsaitken bu neyin kararsızlığı, bir düşünün...

Empati yapın.

Herkesin oyuna talip olmak değil, namusu kullandığı oyu olan insanlara sahip çıkın.

Namuslu siyasetçi dengeleri gütmez, dengeleri kendisi oluşturur.

İp cambazı gibi minik adımlarla, değnekle değil kararlı düzgün bir yolda yürümek lazım. Ne çektiysek zaten siyasetin cambazları yüzünden çektik.

Terazinin kefesi artık namuslulardan yana ağır bassın. 

Gerçekten yorulduk. 

Ve sizlerden çok şey bekliyoruz 

Ne mi?

İlginç değil mi sadece ciddiye alınarak aklımızla alay ettirmeden insanca, insan onuruna yakışır bir şekilde yaşamak.

Tek isteğimiz bu.

Çok mu?