Sirk maymunu

Hülya SEZGİN

İspanyollar bir alem insanlar. Hiç onaylamadığım, bana göre vahşet olan boğa güreşlerinde hayvana ok saplayarak çeşitli işkenceler yapıyor ve bundan keyif alıp  çılgınca eğleniyorla ya hani... Bu da yetmezmiş gibi bir de boğaları sokaklarda kovalıyorlar. İşte gene bu yıl yapılan festivalde sokakta kovalanan boğaya adamın biri şişe fırlatmış. Sen misin fırlatan... Boğa hızla geri dönmüş ve adamı köşeye şıkıştırıp boynuzlayıvermiş. Sonra da bir güzel ayakları ile çiğnemiş... Oooh... çok da iyi olmuş!.. Canıma deysin... Yok o kadar vicdansız değilim. Yalnızca hafif yaralanmış adam...
 
Çocukluğumdan beridir hayvanları çok severim. Kedi, köpek, muhabbet kuşu ve akvaryumum oldu zaman zaman. Hiç kıyamam onlara. Bir hayvan sahibi oluyorsan sorumluluk bilincinde olacaksın. Onların her türlü bakımını aksatmadan yapacaksın. Köyde çocukluğumda dayımın değirmenine giderken eşeğe binip giderdik. O zaman taşıt yok ki binelim. Ancak yol biraz uzun sürdüğü için hayvanın beli ağrımıştır belki diye arada bir inip yürürdüm. Oysa küçücük, zayıf, çelimsiz bir şeydim...

Gene çocukluğumda sokakta ayı oynatanları görünce bakmaya gitmezdim. Çünkü bir gün ayıcı “Hadi göster bakalım kadınlar hamamda nasıl bayılır?” dedikten sonra elindeki zinciri kuvvetlice çekivermişti. Zavallı hayvan “Aaagggh” diye acı bir haykırıştan sonra istenilen gösteriyi yapmıştı. Zinciri incelediğimde onun ayının burun deliğine takılı olduğunu, hayvanın acı ve korkudan istenileni yaptığını anlamış ve içim acımıştı. Bir daha ayıcı geçerken dayanamadığım için bakmaya hiç sokağa çıkmadım. Sonunda sokaklarda ayı oynatma yasaklandı. İyi de oldu...

Hani zaman zaman sirk gelir kentimize... özellikle anneler, babalar çocuklarını sevinçle götürür ya!.. Ben hiç çocukluğumda sirke gitmedim. Çocuklarımı da götürmedim, özendirmedim. Orada hayvanların ve insanların yaptığı gösterinin benim ya da çocuklarımın gelişimine katkı sağlamayacağına inandım. Bir de o hayvanları nasıl eğitiyorlar diye düşündüm hep. “Doğasına aykırı hareketi hiç hayvan akıllı olduğu için yapar mı?” dedim...

Geçenlerde facebookta öyle bir paylaşıma rastladım ki kanım dondu ve bir kez daha haklılığımı anladım. Eğitimci adamlar öğretmek için kanguru, zebra, maymun, köpek, aslan ve filin kafasına kafasına  vuruyordu. Kanguru korkudan ürkmüş köşeye pısmıştı. Adamlar  elindeki kırbaçla maymunları ve güzelim şirin fino köpekleri kırbaçlıyor; aslanı sopa ile dürtükleyip dövüyorlardı.  İnsanlığımdan utandım. Bu eziyetleri yapanlara öfkelendim. İğrendim. Ya o güzelim, her an gülümser şirin suratlı yunuslar... onların yeri havuzlar mı? Orada doğasına uymayan şeyler öğretilirken ve hapis hayatı sürerken çok mu mutlular acaba? Ya alkışlayan ayı balıkları... bisiklet süren köpekcikler... Sirkteki hayvanların sokaktaki oyuncu ayıdan ne farkı var? Onlar da sergileyecekleri bazı hünerlerinin eğitim aşamasında benzer davranışlara maruz kalmıyorlar mıdır?

Aslında sirkte izlerken “Ne kadar akıllı hayvanlar” demek yerine bir değil bin kez düşünmeli ve sirklere de gitmemeli bence... Çünkü çoluk çocuk eş dost toplanip gidilen ve heyecanla izlenen sirk gösterilerinin arka planı tamamiyle bundan ibaret.

Kızmayın bana ama hayvanat bahçelerine de çok sıcak bakamıyorum. Hani bülbülü altın kafese koymuşlar gene de “Ah vatanım!..” demiş ya!.. Doğanın bir parçası olan hayvanı yerinden yurdundan al getir, bir kafese kapa... Çoluk çocuk baksın... fındık fıstık atsın, eğlensin... İzleyenler mutlu... peki ya o kafesteki?.. Ormanda özgürce koşan, doğası gereği hemcisnleri ile birlikte yaşayan hayvanı yakala getir, küçücük bir kafese kapat.  Ne özgürlüğü benzer o güzelim ormana... Ne de iklimi, doğası uyar yaşadığı yere... Yaşadığı ortamın aynısını sağlayabiliyorsanız lafım yok. Ama bana sorarsanız bunun pek mümkünü de yok!..

Hayvanlar doğal olmayan hareketleri öyle keyiften yapmıyorlar ve doğal yaşam alanlarına pek de benzemeyen bu kafeslerde  hiç mutlu değiller bence. Sirklere ve hayvanat bahçelerine gidilmezse ve onlar para kazanamazsa bu hayvanlar da işkence görmez. Mesele arz-talep meselesi... Her kes kendinde biraz suç arasa ve daha duyarlı olsa...

Elbet çocuklarımıza doğayı, hayvanları öğretmemiz gerek... Ama bunun için hiç de hayvanat bahçesi ya da sirke ihtiyacımız yok!.. Doğa ile içiçe olacakları ormanlara, yeşil alanlara, bağa bahçeye, dere kenarlarına götürelim onları. Kurdu, kuşu, kurbağayı kendi gözleri ile gözlemlesinler. Normal yaşam alanlarımızda, sirkte ya da hayvanat bahçesinde görmemiz mümkün olmayan hayvanlar için ise muhteşem doğa belgeselleri var... Görmemiz mümkün olmayan yaşantılarına dair pek çok şeyi gözlerimizin önüne seriveriyor...

Hülya Sezgin / hulyasezgin@hotmail.com