ŞEREF TRİBÜNÜ

Fazlı KÖKSAL
“Şeref Tribünü” kavramı beni hep rahatsız etmiştir…
 
Önceleri, “Şeref Tribünü” tanımlamasının, orada oturanlara itibar kazandırmak amacıyla halkın/gazetecilerin uydurduğu bir kavram olduğunu düşünürdüm…
 
Ama biraz araştırınca gördüm ki; “Şeref Tribünü” tanımlaması mevzuatımızda yerini almış… Örneğin; 5 Mayıs 2012 tarih ve 28283 sayılı Resmî Gazete yayınlanan  “Ulusal ve Resmi Bayramlar ile Mahalli Kurtuluş Günleri, Atatürk Günleri ve Tarihi Günlerde Yapılacak Tören ve Kutlamalar Yönetmeliği”nin 5 yerinde “Şeref Tribünü” kavramı geçiyor…
 
Milli Eğitim Bakanliğı Tebliğler Dergisinin Mayıs-2009 Sayısında yayınlanan “Milli Eğitim Bakanlığına Bağlı Okullar Geçit Yönergesi”nde tam 8 yerde “Şeref Tribünü” vurgusu yapılıyor..
 
Başta İçişleri ve Gençlik ve Spor Bakanlıkları olmak üzere, çeşitli bakanlıkların iç mevzuatında da “Şeref Tribünü” tanımlaması geçiyor…
 
Valiliklerin yayınladığı bazı iç yönergelerde de maçlarda Şeref Tribünlerinin nasıl korunacağı konusunda ayrıntılı talimatlara yer veriliyor…
 
Özetle “Şeref Tribünü” tanımlaması, şerefli Türk Bürokrasisinin ilginç bir buluşudur…
Bir okulun, bir dershanenin, herhangi bir kurumun şeref listesini anlayabiliyorum…
Kastedilen, başarıları ile o kurumun adını duyuran, o kurumu şereflendiren kişilerdir..
 
Pekiyi stadlardaki “Şeref Tribünü” ne demek oluyor?
 
O tribünde oturanlar, o kulübe, o kente şeref  mi kazandırmışlardır?

Onlar şerefli de; numaralı tribünde, açık tribünde, kale arkasında oturanlar şerefsiz mi?
 
Şeref  deyince benim aklıma;
 
Japon intihar pilotları, kamikazeler gelir…
 
Mustafa Kemal’in verdiği süre içerisinde Çiğiltepe'yi alamadığı için tabancayı şakağına dayayıp tetiği çekerek canına kıyan, Yiğit Albay Reşat Çiğiltepe gelir…
 
Emanet paltoyla dolaşmasına rağmen, İstiklal Marşı için konan para ödülünü almayan Mehmet Akif gelir…
 
12 Eylül Zindanlarında gördükleri akıl almaz işkencelere rağmen arkadaşlarını satmayan, yiğitler gelir…
 
Tüm umursamazlığımıza rağmen, kolsuz, bacaksız ama başları dik olarak aramızda dolaşan Güneydoğu gazileri gelir…
 
Ya Şeref Tribününde kimler oturur;
O ilin yüksek bürokratları,
Siyasi Partilerin yöneticileri..
Kulüp yöneticileri..
Kısacası, büyük çoğunluğu “Şereflerini oturdukları koltuklardan alanlar.” Veya O koltuktan kalktıktan sonra “Hiç” olacaklar o tribünde otururlar…
 
Bölücü Terör Örgütü ile çarpışırken yaralanan şerefli gazilerimiz kale arkasında,  açık tribünde maç izlerken; askerliğini bedelli yapanların, çürük raporuyla askerden kaçanların, hatta “Vicdani Red”di savunanların “Şeref Tribünde” oturması benim zoruma gidiyor.. Ya onlar ne düşünüyorlardır,  şerefini oturduğu koltuktan alan zevatın da bulunduğu “Şeref Tribünü”nde oturanları seyrederken,  Atsız’ın “Topal Asker” şiirini mırıldanıyorlar mıdır acaba?
 
Özetle, “Şeref Tribünü”  oligarşik bir ayırımdır.. “Şeref”le uzaktan yakından ilişiği yoktur…
 
Kaldırılmalıdır…

Kaldırılmayacaksa  da adı protokol tribününe dönüştürülmelidir….