Piknik...

Hülya SEZGİN

Elli yıla yakındır İzmirli olsam da doğum yerim ve rahmetli annem-babam Çankırılı... Memleketimi seviyorum. Gitmesem de... uzun süredir görmesem de, hatta hatta arada bir öfkelensem de o yer benim memleketim...

İzmir'de yaşayan Çankırılılar derneğimiz var. Ben de üyeyim. Zaman zaman güzel etkinlikler, geziler yapıyoruz. Hepsine katılamasam da vakit bulduğumda hemşehrilerimle birlikte olmaktan keyif alıyorum. Haaa yalnız Çankırılılar katılmıyor bu etkinliklere. Eşimiz, dostumuz ve Çankırı'yı sevenler de katılıyor. Hatta ben onların katılımını daha çok önemsiyorum. İlimizi ve kendimizi tanıtmak açısından. Çünkü biz bizi zaten biliyoruz...

Bu kez derneğimiz İzmir Emiralem Süleymanlı Piknik yerinde piknik düzenleme kararı aldı. İyi ki şu facebook var... oradan herkese ulaşabiliyoruz... niyetimizi, kararlarımızı aktarabiliyoruz. Kim gelecek? Kimin aklında ne sorusu var? Ne yenecek? ne içilecek? Ne getirmemiz gerek? Hepsini oradan sorup yanıtlarını aldık, bir güzel bilgilendik. Yalnız iki gün önce meteorlojinin "o gün yağmur yağacak" demesi azıcık tedirgin etti. Ama yılmadık...

Bankadan çalışma arkadaşlarım Kudret Arkan, eşi Cahit ve Hatice Cirik'de bizimle olacak...

Gün geldi, sabah erkenden kalktık. Küçük tekerlekli çantaya börek, zeytin, haşlanmış çift sarılı yumurta, tuz, karabiber, çay, üşürsek diye kazak, yağarsa diye şemsiye hepsini doldurdum. Sanki pikniğe değil il dışına geziye gidiyoruz. Güzelbahçe'den Üçkuyular'a kadar aracımızla geldik. Eşim Hikmet aracı park ederken ben de metro istasyonuna yürüdüm. Çıkış için yürüyen merdiven var ama iniş için yok. Dik bir merdivenle iniliyor.. Aslında asansör de var ama engelli asansörü diye saygısızlık etmek istemedim. İki elle 3-5 basamak indim... dinlendim... Arkadan genç bir delikanlı "Teyzeciğim dilerseniz aşağıya kadar indirebilirim" dedi. Sevinerek kabul ettim. Bilet turnikelerine geldim. Hikmet'i bekliyorum. O sırada boşalan metrodan inen bir genç adam  "Kartın mı yok teyze, istersen ben kartımı okutayım" dedi. "Teşekkür ederim, eşimi bekliyorum" diye yanıtladım.

Son zamanlarda ülkemin durumu ve başka olumsuzluklardan ötürü yaşadığım  karamsarlıktan böyle iyi insanları, özellikle de gençleri gördükçe sıyrılıveriyorum. "Her şey bitmiş değil; Hâlâ iyi insanlar da, umut da var" diyorum. Metro Bornova durağında bizi bekleyen otobüslerimize bindik. Güle oynaya çıktık yola...

Emiralem İzmir'in çileği ile ünlü bir ilçesi. Süleymanlı piknik yeri ise Gediz nehrinin bir kolunun kıyısında. Gökyüzüne doğru uzanıp çadır gibi örten yüksek çam ağaçları ile kaplı. Tuvalet, çeşme, çöp konteynerleri, ahşap piknik masaları mevcut. Harika, huzur veren bir yer...

Hepimiz birer masaya yerleştik. Kahvaltılıklarımızı sıraladık. Yıllar önce Güzelbahçe Belediye'sinin düzenlediği en güzel bahçe yarışmasında iki yıl üst üste juri üyesi olmuştum ve başkanımız Mustafa İnce çalı çırpı ile bile yakılabilen bir piknik semaveri hediye etmişti. Hiç kullanmak kısmet olmamıştı. Onu da getirmiştim. Bir güzel dumanı tüte tüte çayımızı demledik. Mübalağasız diyebilirim ki bu yaşımda içtiğim en lezzetli çaydı. İyi ki kimselere vermemişim.

Karnımız doyunca sıra gelmişti eğlenceye. THM koro şefi hemşehrimiz Ayhan Eskinalcı alıverdi sazı eline, başladı çalmaya... Eeee durur muyuz biz de başladık oynamaya... Çankırılıyız ama "Ankara'nın bağları da büklüm büklüm yolları..." dedik. Çuval yarışını çekirge gibi zıplayan güzelce bir genç kızımız kazandı. İp çekme yarışında ise önce bir taraf yendi, yere yuvarlandı... sonra diğer taraf... Şimdi başka bir oyun... Ortaya sandalyeler dizildi... oyun havası çalarken çalgının durması ile sandalye kapma yarışması idi. Arkasından halay çekildi...

Hay Allah gene acıkmıştık!.. Bu işin de profesyonel bir çözümünü bulmuşlar. "At binenin, kılıç kuşananın" hesabı. Bir usta aracının arkasına büyükçe mangal yaptırmış. Akşamdan tavukları terbiyelemiş, lezzetli köfteler... yeşil salata, mis gibi bulgur pilavı... Bütün masalara ıslak mendil, çatal,ayran,tabaklarda salata ve ızgaraları dağıttılar. Sıcak sıcak... hızlı, temiz ve lezzetli... hepimizden tam not aldı...

Tanışmayanlar tanıştı, sıcak şakalaşarak yapılan sohbetlere yeni etkinlik önerileri eklendi. Akrabam da olan gazeteci Ahmet Çetinkaya benimle uğraştı ama ablasını kızdıramadı. Arta kalan zamanlarında da bol bol hepimizin fotoğraflarını çekti.

Sırada hediye çekilişleri vardı. Güzel hoş hediyeler çıktı pek çoğumuza. Ben de Çankırı Yapraklı yaylasını resmettiğim tablomu hediye ettim derneğimize.

Yedik içtik, çöplerimizi topladık, çöpe döktük... bulmak istediğimiz gibi bıraktık. Yalnızca sanırım bizden olmayan bir genç kız keyifle yediği çekirdeğin kabuklarını yere atıyordu. İçimden öfkelendim ama bir şey de diyemedim.  "Kediler köpekler bile ihtiyaçlarını giderdikten sonra dönüp toprakla kapatıyorlar" diye aklımdan geçirdim, ayıpladım.

Birlik, beraberlik ve dayanışmaya her zamankinden daha çok ihtiyaç duyduğumuz bu günlerde hemşehrilik ruhunu, böyle güzel sosyal etkinlikleri önemsiyorum. Ancak daha çok mesire ve  piknik alanlarına ihtiyacımız var. Bakımlı, temiz ve ihtiyaca yönelik donanımlı... Belediyelere bu konuda çok iş düşüyor...

Başta dernek başkanımız Naci Karakuş olmak üzere emeği geçen herkese teşekkür edip yeni güzelliklerde yeniden bir arada olmak dileği ile evlerimize yollandık.

Mis kokulu Emiralem çileklerinden almıştık... keşke daha fazla alsaydık. Çünkü Cahit'le ikimiz daha  yolda gelirken çileklerimizin yarısını yedik bitirdik... Haaa yağmur mu? Yağmadı.. 

Hülya Sezgin / hulyasezgin@hotmail.com