Milletin tabuları, tabasbusları

Süleyman PEKİN

Tabu tanrı parçacığı(!)dır. Put’un post-modern halidir. Batı dillerinden bize gelse de işin temelinde Asyatik alışkanlıklar var.

Kutsal sayılan bazı insanlara-hayvanlara-nesnelere dokunulmasını yasaklayan, aksi takdirde zararı dokunacağı sanılan, korkuyla karışık saygı duyulan, eleştirilmesi ve değiştirilmesi imkânsız olan manalarında..

TDK tabuya “kutyasak” diye Türkçe bir karşılık bulmuş ve “kutgüç ile yüklü oldukları düşünülen insan-hayvan-nesne” şeklinde açıklamakta. Tabasbus ise yardakçılık, yaltaklanma veya alçakça yalvarma..

            “Bir nân için eyleme dûna tabasbus / Bir zerresi varsa midende eğer hemen kus!” demiş ya Ferit Kam; ‘Ekmek için alçağa yaltaklanmayasın, midende kırıntısı bile varsa kusasın’.

            Toplumsal yapımıza ve ast – üst ilişkilerimize bakar mısınız; tıkabasa tabularla, tabasbuslarla dolu. Futboldan diziye, işten alış-verişe, ibadetten siyasete gündelik hayatımız ikonik, ekonomik ve mistik tabuların işgali altında. Ve sürekli bunlara yalvarıp yakarmaktan ruhumuz yorgun düşmekte..

            Onlara tılsım muamelesi yapıyor ve rızkımızı, başarı hırsımızı, azgın çıkarlarımızı, tanrıya dek torpil arayışımızı onların imkân ve kabiliyetiyle tatmin etmeye çalışıyoruz. Madencilerin yoğurt yeme sıklığında da minnetsizlik, dik duruş, çağdaşlık-milliyetçilik-müslümanlık paylaşımları yaparak ruhsal kalpazanlıkla zehirlenmemeye gayret ediyoruz.

            Tabulara bağlılığımız biattan halatlarla, itaatten iplerle, doktrinden tel örgülerle ve hiyerarşiden kelepçelerle günbegün artıyor. Antibiyotik olarak da makama saygı, şeyhe muhabbet, lidere sadâkat, zarar - ziyana uğrama(ma) hapları yaygın.

            Sorsan en kahraman milletiz. Ayranımızı kabartsalar Kudüs’e sefer düzenleriz, hazır otobüs bulabilirsek.. Hesapta Allah’tan başka kimseden korkmayız ama Millî Marşımızın ilk kelimesi ‘Korkma!’ 

            Yumurta kapıya sıkışmadan ne haksızlığa isyan ederiz, ne başımıza gelenleri sorgularız, ne de sorumluluklarımızın farkında oluruz. Yunanlılar son dakkada Anadolu’ya çıkarılmasaydı Kurtuluş Savaşı’na katılacağımızı mı zannediyordunuz?

            Atatürklü yıllar hariç Amerika yada Avrupa’yla dövüşen, ters düşen bir iktidara oy vermişliğimiz var mı? 80 öncesindeki kardeş kavgasını, gaz kuyruklarını biliyoruz da niye olduğunu neden sorgulamıyoruz: Kıbrıs ambargosu mu, Haşhaş yasağı mı?

            Neden 1983 sonrası düzen tıkır tıkır işledi? Neden 2002 – 2015 arası sıkıntısızdı? Özal’la Erdoğan faktöründen mi? Şimdi seçimde kim kazanacak; milyar dolarları yeni borç kamçısı olarak bulabilecekler mi yoksa soğan - ekmek yiyip kendi yağıyla kavrulmayı önerenler mi?

            Siz daha Müslüm Baba’nın yahut Ahmet Kaya’nın isyan ritimli şarkılarını dinletmeyin çocuklarınıza.. Siz daha Nurettin Topçu’nun “İsyan Ahlâkı”nı okumayın, okutturmayın.. Siz daha Peygamber olmadan Abdullah oğlu Muhammed’in Mekke’deki bozuk düzene karşı bozulmayanlarla beraber bir ekip kurduğunu gözlerden kaçırın..

            Hem sövün FETÖ’ye; kendi milletine mermi ve bomba atanların kayıtsız şartsız itaatle robotize edildiğine dair, hem de aynı kayıtsız şartsız itaati yine ve yeniden birilerine göstermekten geri durmayın..

            Ve biz de ‘iman isyanla başlar’ diye isyan şiirleri okumayı sürdüreceğiz; Behram oğlu Ataol’ca:             “Sesime kulak ver gülüm / Tutsaklığa yeğdir ölüm

 Nerde varsa böyle zulüm / Çaresi isyan olmuştur”