Mersin’i sel bastı!..

Hülya SEZGİN

Uçaktan indik. Bir soğuk, bir yağmur; perona geçene kadar feleğim şaştı… Halbuki İzmir’de hava günlük güneşlikti…

Mersin’i anlatıyorum. USSD (Uluslararası Sanatkarlar ve Sanatçılar Derneği)’nin geçtiğimiz hafta uluslararası bir ressamlar buluşması-resim çalıştayı oldu. Derneğimizin genel başkanı Olga Eren ben ise İzmir temsilcisiyim. Nevin Aytekin, Işıl Kesim ve Kader Damla yönetimde eniştemiz Abdurrahman Aytekin ise canla başla her ihtiyacımız için

koşturuyor. Bu üçüncü çalıştayımız. Mersin Büyükşehir Belediyesi işbirliği ile düzenliyoruz üç yıldır. Sanata ve sanatçıya destek verdiği için belediye başkanı Burhanettin Kocamaz ve ekibine peşinen teşekkürlerimi bildirmek istiyorum. Çünkü günümüzde pek çok alanda olduğu gibi sanatta da kirlenmeler yaşanabiliyor. Biz dernek olarak sanat için, memleketimizin tanıtımı için ve bizi destekleyen belediyeye değerli eserler bırakmak için gönüllü ve gönülden bu işi sırtlanırken kimi bu işleri yapanlar ise belediyenin bilgisi olmadan davetli ressamlardan ücret istiyorlar bu tür organizasyonlarda. O zaman da ister istemez sonuç mükemmel olmayabiliyor ve belediye ücret almış konumuna düşüyor…

Neyse…

İzmir’den Adana’ya Yusuf Tarım ile aynı uçakta geldik. Kaptan pilotumuz karşı komşum olunca pek havalı, pek itibarlı geçti yolculuğumuz. Adana’dan Mersin’e de otobüsle geldik. Mersin’de Olga’mız karşıladı bizi… Facebook duyurumuzun altına bir arkadaşım yazmış “Birileri Mersin’e soğuk getirmiş, kim acaba?” Hemen yanıtladım “Vallahi ben getirmedim. Olsa olsa Balkanlardan Ethem Baymak getirmiştir.” Atölyemden kursiyer arkadaşım Müzeyyen hanım merak etmiş, soruyor.”Mersin’i sel basmış, merak ettik iyi misiniz?” diye… Bu kez Mersin Spor Dinlenme tesislerinde konaklıyoruz. Yerimiz güzel, biz rahattık ama sel baskını için üzüldüm. Doğanın intikamı… toprağı betonla kaplayıp, ağaçları yok edince böyle oluyor…

Yavaş yavaş arkadaşlarımız gelmeye başladılar.Tam sekiz ülkeden toplam otuz beş ressamdık. Pek çoğumuz tanışıyoruz zaten ve artık kardeş gibi olduk. Yani biz kocaman bir aileyiz. Bir süre görüşmesek özlüyoruz birbirimizi ve bu resim çalıştayları olunca sevinçle koşuyoruz. Çünkü aile buluşması gibi oluyor. Çığlık çığlığa sarılıyoruz birbirimize Hintli, Rus, Kosovalı, Gürcü, İranlı, Özbek, Koreli, Alman,Türk fark etmiyor. Hepimiz çok mutlu oluyoruz… Hatta öyle ki… Rusya Ural’dan kankam Svetlena Parisheva son derece esprili, zeki ve yüreği güzel bir sanatçı. Dile kolay sekiz yıldır kardeş gibiyiz onunla. Sanat sokağında birbirimize sarılmış gezerken çekilmiş fotoğrafımızı paylaştığımda bir arkadaşım “Hiç Rus’a benzemiyor” diye yazmış. Ben de “Artık bana benzedi” diye yanıtladım. O derece yani!..

Gazi Üniversitesi’nden Prof.Birsen Çeken’in doğum günü imiş. Sürpriz bir pasta ile kutladık. İlk kez karşılaşıyordum kendisi ile ve birlikte geldiği aynı yerden iş arkadaşı Doç.dr. Gültekin Akengin ile… İlerleyen günlerde değerli sanatlarının yanı sıra mütevazı kişilikleri, hoş ve eğlenceli sohbetleri ile kırk yıllık dost gibi olmuştuk bile. Bu çalıştaydaki en büyük kazanımlarımdandı ikisi de…

Konumuz Mersin’in simgeleri idi. Her arkadaş Mersin’i anlatan bir konuyu çalıştı. Ben geçen yıl çalıştayımız gezisinde fotoğrafını çektiğim “Kanlı divane” harabelerinden bir kesimi resmettim. Kosovalı Ethem Baymak Mersin’i panaromik olarak resmederken Alman Gabriele nar tanelerini çalıştı.

Gürcü arkadaşlarımız Lia Shvelidze ve Mamuka Tsetskhladze sanat sokağını canlı çalıştılar. Yıllar önce Tiflis’e gittiğimde Lia’nın evinde konuk olmuştum. Hintli arkadaşım Poonam gene yöresel giysi ve takıları ile ilgi odağı idi. Kendine özgü resimleri de büyük ilgi uyandırdı. Birsen hocam ile yan yana çalışıyoruz. Üç gün gezdi… gördü… düşündü ve bir günde koca koca üç tablo yaptı… yoruldu, kan ter içinde kaldı. E kolay değil. O çalışırken hiç konuşmadım, oyalamadım, güldürmedim… küs gibi durdum ve sonuç elbet harika idi… “Resim: yapmayı bilmeyen için çok kolay, bilen için zordur” En zoru da ne yapacağına karar verme aşamasıdır, sancılı olur…  Ama veda yemeğinde Sarnıç’ta ben Aytekin eniştemin sazı eşliğinde türkü söylerken o beni hep güldürdü söylediğim türkülere yaptığı yorumlar ile… Türkü ile kahkahalarım birbirine karıştı…

Kastamonu’dan Aynur ve Ziver Kaplan çifte kumruların aşkları yaptıkları tablolarına da yansımıştı…

İranlı manevi oğlum Saeed Ayyami’nin farklı yorumu ile yaptığı muhteşem minyatür ve hat tarzı tablolarına bakan bir daha baktı…  Makedonya’da tanıştığım Azerbaycanlı Vahid Novruzov portre ustası…  Olga’yı canlı çalıştı. Çok güzeldi…

Efgan Beyaz, Gülçin Öntaş, Esin Güner, Cornelia Margan, Ilgar Akbarov, Sami Syabi, Vahit Akan ve diğer katılımcı ressamlar da harika resimler çalıştılar. Benim kankam Svetlena bir de Rusya-Ural’ın geleneksel el sanatı olan tepsi boyamayı çalışarak gösteri sundu.

Kızkalesi, Silifke, Ayatekle’yi gezdik. Kimileri resim çalıştı gezilen yerlerde, kimileri denize girdi. Hava öyle sıcaktı. Hoş Ruslar deniz özlemi ile yanıp tutuşuyorlar. Soğuk olsa da girerlerdi. İleride yapılacak Mersin Yörük Müzesi’ne armağan edilecek buralarda çalışılan bu tablolar. Böyle uluslararası çalıştaylar çok önemli. Hem kültür alışverişi oluyor, hem de gelenler gönüllü turizm elçisi olarak yörenin tanıtımına katkı sağlıyor.

Veda yemeğinde biz türkü söylerken Efkan kıramadığı arkadaşlarına sürekli resim çizip hediye etti. Karşılıklı hediyeleşiyoruz. Daha yakın olduklarımıza resim de yapıp veriyoruz hediye olarak. Ancak bu istenildiği zaman itici oluyor. Beni seven, sayan, değer göre kendiliğinden yapıp hediye eder… öyle de oldu… Zaten ben istersem kıymeti yok ki!.. henüz tanışılmış, proje bir katkı, emek sağlamamış biri olup da pek çok sanatçıdan hediye tablo istenilmesi ise çok kötü, hatta rahatsız edici!..  Yalnız Efkan Beyaz’ın hediyesi hediye değildi bana. Alnımın teri ile kazandım… Vallahi!.. Taşköprü çalıştayında iddiaya girmiştik. “Kimse bu acı biberi yiyemez” dedi. Ben de “Yerim ama bir resmine” dedim… Elbet o bilmiyor benim acı sevdiğimi… çıtır çıtır yiyiverdim… boncuk boncuk terledim… Olsun… hak ettiğim ödülümü de Mersin’de aldım.

Birsen hoca ile o kadar çok ortak yönümüz ve arkadaşımız var ki, bu güne kadar tanışmadığımız için hayıflandım. Bir dahaki buluşmamızı da sanat etkinliği sağlayacak. Böyle güzel candan dostlarla buluşturan sanat çalıştaylarını ben nasıl iple çekmem…

Kankam Svetlena’ya Türkçe kelimeleri öğretiyorum. Arada şeytanca şeyler de yapmıyor değilim. Ancak anlamını söylediğimde beni kovalıyor… Kahkahalarla gülüyoruz…

Bakü’den 8-13 yaş çocuk resim yarışması için gelen resimleri seçtik. Harika resimler vardı. Ancak kimilerine büyüklerin müdahale ettiği çok açıktı. Üzülerek seçemedik. Belki müdahale edilmese dereceye girecekti. Ah anneler babalar!.. bilmeden çocuklarına kötülük ediyorlar!..

Eee sanat faslı bitti… gezme, eğlence bitti… döndüm kürkçü dükkanına… sıra geldi bir haftadır bulunmadığım evi toparlamaya… Zaman ev kadını Hülya zamanı… Açtım TRT Türküyü… “Erik de dalı geeevreek ooluuur… basmaaya geelmez aman aman…” hem söyledim, hem topladım…