MEHMET VEYSİ OĞUZ HÜKÜMETİ BOMBALADI

Miliyetçi Hareket Partisi Mardin İl Başkanı Mehmet Veysi Oğuz İl Teşkilatında Yaptığı Basın Toplantısında Gündemi Değerlendirdi.

Oğuz'un basın açıklaması şu şekildedir;

Değerli basın mensupları,

Kıymetli misafirler,

AKP hükümetinin neredeyse on bir yıl önce başlayan tek başına iktidar döneminin en karanlık dönemi; Başbakan Erdoğan’ın ustalık dönemim diye tanımladığı son dönemi, yani üçüncü dönemi olmuştur.

Bu dönemde, bizzat AKP iktidarı tarafından bölücü şer odaklarının önü açılmış, bölücü başının itibarı artırılmış ve eli kanlı bölücü terör örgütü bizzat devlet tarafından muhatap alınmıştır.

Terör örgütüyle yapılan pazarlıklar iftira boyutundan itiraf zeminine taşınmış ve ayyuka çıkan rezaletler silsilesinin ardından inkar siyaseti yerini ikrara bırakmıştır. “İspatlamayan şerefsizdir” derken ağzından köpük saçan Başbakan Erdoğan ilk önce PKK ile Oslo’da yapılan müzakereleri açıklamış, daha sonra ise “MİT Müsteşarımı ben gönderdim,  gerekirse yine gönderirim” sözleriyle Recep Tayyip Erdoğan ismini Türk siyasi tarihine kara bir leke olarak not düşmüştür.

 Hemen ardından ise iki yıl önce terör örgütüyle görüşmeyi namussuzluk ve ahlaksızlık olarak nitelendiren Başbakan Yardımcısı Bülent  Arınç sahneye çıkmış ve PKK terör örgütünü işaret ederek, “”Ben de olsam dağa çıkardım” sözleriyle terörizmi meşrulaştırarak bölücü söylemler silsilesini başlatmıştır. Bu ifadelerin hemen sonrasında ise üç yıldır yapmış olduğu açıklamalarla halkı PKK ile yapılan müzakerelere hazırladığını belirterek ahlaksızlık ve namussuzluk kavramlarına yeni bir boyut kazandırmıştır. Fransa’da öldürülen terör örgütü üyeleri için söylediği “Böyle ölmeyi hak etmediler, üzüldüm” açıklaması ise hafızalarımızdaki tazeliğini hâlâ korumaktadır.

 AKP iktidarı dönemde prim yapan diğer mefhumlar ise kibir, aşağılama, ayrıştırma, kutuplaştırma ve kamplaştırmadır. Çiftçiye “Ananı da al git”, öğretmene “Oyun senin olsun”,  vatandaşa “Provokatör”  diye seslenmek, yaygın bir hal almış; bölücü açıklamalar yapmak moda haline gelmiştir

 Bununla beraber, Başbakan Erdoğan ve muadilleri bin yıldır nakış nakış örülen kardeşlik bağlarının çözülmesi, koparılması ve parçalanması için tüm hünerlerini sergilemeye ve tüm enerjilerini bu yönde harcamaya başlamışlardır. Bir yandan Türk ordusunun şerefli komutanları terörist suçlamasıyla yargılanırken, diğer yandan da İmralı adasında cezasını çeken ucubeden bir sanat eseri meydana getirme mücadelesi başlatılmıştır. Yine bu süreçte bölücü söylemleri ile tanınan Şivan Perver isimli türkücü Mevlana ve elinde Mehmetçik’in kanı ile dolaşan peşmerge başı Barzani gurur abidesi ilan edilmiştir. Kısacası; Türk askeri itibarsızlaştırılmış, itibarsızlar yüceltilmiş ve bölücüler “Barış elçisi” olarak halka sunulmuştur.

Son bir yıldır, Türkiye’de en çok kullanılan kelimeler; “İmralı ve Kandil”dir. Şehide kelle, terörist başına sayın diye hitap eden bozuk zihniyet kirli emellerine ulaşabilmek için yeni yollar, yeni yöntemler ve yeni kavramlar geliştirmiştir; bebek katiline “İmralı”, terör örgütüne “Kandil” demek zaruri hale getirilmiş ve pazarlıklar, görüşme; terör örgütüne teslimiyet, terörle mücadele adı altında pazarlanmaya başlanmıştır.

 Bunun yanı sıra Oslo’da verilen taahhütler, İmralı adasında karanlık kapılar ardında verilen tavizler ve Kandil dağındaki terörist inlerinde vazgeçilen değerlerimiz Türk milletinden gizlenirken; bölücü başının ayakları altına serilen milli gururumuzdan, kirli ve karanlık arzuları uğruna milli onurumuzdan, vicdanına terk edilen istiklal ve istikbalimizden feragat edildiği aşikardır. Bin yıllık kardeşliğimizin altına dinamit döşenmiştir ve patlaması an meselesidir.

 Okyanus ötesinde yazılan, yapımcılığını bölücü başının yaptığı, başrollerini AKP ve BDP’li vekillerin oynadığı bölünme senaryosunun yönetmenliğini Başbakan Erdoğan, ışıkçılığını ise CHP üstlenmiştir. Yer yer uluslar arası desteğinde verildiği bu film gişede hezeyan yaratmıştır. Bunun en önemli delili ise AKP’de ulusal çapta yaşanan heyelanlar, yani ardı ardına gelen istifalar ve CHP’de yaşanan milliyetçi başkaldırıdır. Bu durum aç gözlü yapımcıyı kızdırmış, iştahlı yönetmeni ise öfkelendirmiştir.

  Onlara göre bu durumun kaynağı Türk milleti, pınarı ise Milliyetçi Hareket Partisidir ve kurutulmalıdır. İşte Başbakan Erdoğan’ın son dönemde aşırı yükselen Türklük, Türk milliyetçiliği ve MHP düşmanlığının  sebebi budur. Türk milletinin yegane savunucusu ve Türk milliyetçiliğinin yıkılmaz son kalesi MHP ve Bilge Lideri Devlet Bahçeli’nin varlığı Başbakan Erdoğan’ı rahatsız etmekte ve uykularını kaçırmaktadır. Bölücülerin hedef tahtasında Milliyetçi Hareket Partisi ve Türk milliyetçiliği vardır.

 İş başına geldiği gün itibariyle sinsi ve tehlikeli planların kök saldığı beyninde Türklük çınarının dallarını budayan ve Türk milletini otuz altı etnik parçaya bölen Başbakan Erdoğan laboratuar ve coğrafya ırkçılığında çığır açmış, bin yıllık kardeşlikten dem vuran ve bu coğrafyada yaşayan herkesi bir tutan Türk milliyetçilerini faşizm ve ırkçılıkla suçlayarak da ironi de çağ kapatıp çağ açmıştır. Görünen odur ki asıl kafatasçı olan Başbakan Erdoğan’ın ta kendisidir.

 Daha önce dallarını ve gövdesini ayrı ayrı koyup izlemeye başladığı Türklük çınarının yeniden filiz vermeye başlaması ve kardeşlik seslerinin tekrar yükselmesiyle Başbakan Erdoğan’ın huzuru bir kez daha kaçmış ve asabiyeti kat be kat artırmıştır.

 Başbakan’a göre artık tek çare vardır; o da Türk’e ve Türklüğe dair her ne varsa bu coğrafyadan silmek, kazımak ve yok etmektir. Türklük çınarı kökünden sökülmelidir ve bunun içinde en başta Türk milliyetçiliği fikri ortadan kaldırılmalıdır. Başbakan Erdoğan’a iktidar olarak Türk milliyetçiliğini ayaklarının altına aldıklarını söyletecek kadar ölçüyü kaçırtan budur.

Bir taraftan bölücü başının istek ve arzularını yerine getirmek hevesi, diğer taraftan da milliyetçi muhafazakar oyları kaybetmek endişesiyle kafası karışan ve zihni bulanan Başbakan Erdoğan, artık ne yalan söyleyeceğini şaşırmış ve ne yapacağını bilemez bir hale gelmiş durumdadır.

 Her şeyden önce Başbakan Erdoğan şunu çok iyi bilmelidir; Türk milliyetçiliği fikrini ayaklar altına almak ve onu yok etmek emeli ancak ve ancak hayallerini süsleyebilir. Bu arzusuna da yalnız rüyalarında kavuşabilir. Şükürler olsun ki Türk milliyetçiliği fikri kuzeyinden güneyine, doğusundan batısına  mukaddes vatanımızın dört bir köşesine kök salmış durumdadır ve milyonlarca gönlü heyecanıyla yakıp kavururken aydınlık ufuklarını daha da  aydınlatmaktadır. 

 Aziz vatanımızın herhangi bir ilinin herhangi bir sokağında yalnız bir tane Türk milliyetçisi kalsa dahi son nefesini verene kadar her iki elinin bölücülerin ve hainlerin yakasında olacağı da asla unutulmamalıdır.

 Son olarak belirtmek isterim ki

AKP iktidarının son kullanma tarihi geçmiştir. AKP’nin yalan, iftira ve teslimiyet üzerine kurulu çirkin siyaseti bozulmuş ve çürümeye yüz tutmuştur.   Başbakan Erdoğan günden güne milliyetçi muhafazakar tabanını kaybetmekte ve yitirdiği oyları elde etmek için bölücülükten, bölücü başından medet ummaktadır. Takdir edersiniz ki iktidar için papaz elbisesi bile giyebileceğini söyleyen bir kimse için bu çok da olağanüstü bir durum değildir.

 Mardin’de gerçekleştirilen son AKP mitingi bizlere göstermiştir ki Başbakan Erdoğan rant değirmenini taşıma suyla döndürmeye çalışmaktadır. Yalnız kalıp, kendi değirmenine Don Kişot misali saldıracağı günler de pek yakındır.