Medeniyetin taşları; Demokrasi ve bireysel özgürlüklerle döşenir

Abdullah ALAGÖZ

Medeniyetin taşları zihniyet değişimi ile ancak mümkün olabilir. Peki, zihniyet değişimini tersinde okursak ne değildir?

Zihniyet değişimi, iktidarların el değiştirmesi değildir. Yine zihniyet değişimi, karizmatik liderleri yaratma ve arkasında milyonların yığınlaşarak hedefe ulaşması hiç değildir. Zihniyet değişimi, komitacılık yapmak, liyakat ve yaratıcı düşünceleri bastırmakta değildir. Türk milleti 150 yıldır verdiği zihniyet değişimi mücadelesini neden başaramadı sorusunun da cevabı budur.

Oysa Türk Milleti, yaklaşık 150 yıldır medeniyet mücadelesi vermektedir. Batı dünyası bu mücadeleyi skolastik düşünceyi yenerek aydınlanma çağı ile aşmıştı. Neydi aydınlanma çağı?

Avrupa'da düşünce alanında radikal değişimlerin yaşandığı dönem 18. yüzyıldır. Emredici ve dogmatik kurallar ortaya koyan dini inançlara ve bunlardan kaynaklanan skolastik düşünceye karşı; özgür bir ortamda aklın, tecrübelerin, sistematik şüphenin ve araştırmaların ön plana çıkarılması halidir.

Başta batı dünyası ve batı zihniyetinin hayata geçirildiği Japonya ve Güney Kore medeniyet hedefini yakalayabildi. Geride kalan koca bir dünya neden bu süreci ıskaladı?

Evet, bu soruya her vicdan sahibi düşünen birey, bu durumu hiçbir beklenti ve sübjektif kaygılara düşmeden tahlil etmek zorundadır.

Bazı istatistiki bilgileri vererek durumumuzu daha iyi anlamaya çalışalım:

2017 yılında 157 milyar dolar ihracat yapan ve 237 milyar dolar ithalat yapan bir ülkeyiz. İhraç edilen mamullerin çoğunda yine ithalat girdileri var. Bazı kalemlerde ihracatımızın %70’e yakını ithal unsurlardan oluşuyor.  Kaba bir hesapla gerçek ihracat 80 milyar dolar civarında kalıyor.

“Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü'nün (OECD) yaptığı şimdiye kadarki en kapsamlı küresel eğitim araştırmasında Türkiye 76 ülke arasında 41. sırada bulunmaktadır. “

“Dünya Ekonomik Forumu 2016-2017 Küresel Rekabetçilik Raporu’nu Açıkladı. Türkiye 138 ülke arasında dört basamak gerileyerek 55. sırayı aldı.”

“Dünya Adalet Projesi'nin 2015 Küresel Hukukun Üstünlüğü Endeksi genel sıralamasında 102 ülke içinde 80'inci sırada yer alan Türkiye, Temel Haklar kategorisinde 96, Türkiye, Hükümetin Hesap Verebilirliğinde 95, Açık Devlet 82, Düzen ve Güvenlik 68, Düzenleyici Uygulama sıralamasında 46, Yolsuzluğun yokluğunda 49. ve Sivil Adalet sisteminde ise 63. sıralarda yer aldı.”

“Türkiye'nin Demokrasi Endeksi'nde Türkiye, 165 ülke ve iki bölge arasında 97. sırada.

Türkiye, listede birlikte sınıflandırıldığı Batı Avrupa'daki 21 ülkede demokrasi olmayan tek ülke.”

2016 yılında ise 104 milyon ton mal ihracatı oldu, kg fiyatı ise 1.37 dolara düştü. Almanya'da ise 4,1 dolardır. Katma değeri yüksek mamüller üretmeyen bir ekonominin gelişmesi de mümkün görünmüyor.

Yukarıdaki verileri daha da çoğaltabiliriz. Ülkemizde medeniyet serüvenimizi tamamlamak istiyorsak tıpkı batı aydınlanmasında olduğu gibi asırlarca zihnimize yerleştirdiğimiz yalan-yanlış bilgileri paranteze alarak, aklın ve tecrübenin ışığında sistematik şüphe yöntemiyle insanı, toplumu ve evreni yeniden temellendirmekten geçmektedir.

Aklın esas alındığı, pozitif bilimlerin olgularına dayalı bir var oluşa ihtiyaç vardır. Böylesi bir düşünce geleneğinin oluşması, kurumsallaşması ise ancak demokrasinin bütün kurum ve kuruluşlarıyla kökleşmesi, buna dayalı adalet sisteminin kuvvetler ayrılığı prensibiyle “denge-kontrol “mekanizmasıyla çalışması ve ferdi hürriyetlerin önünün tamamen açılmasıyla mümkündür. Gelişmiş ülkelerin hepsi istisnasız demokrasi, adalet ve özgürlüğü esas aldıklarından dolayı modern medeniyeti yakalamışlardır.  Ülkeleri karizmatik liderler değil bir bütün olarak topluma katma değer sunan nitelikli insanlar geliştirir.

Dindarlık adı altında din istismarı, YERLİLİK adı altında yerli  kuruluşları peşkeş çekme, MİLLİLİK adına milli kültürü sistematik şekilde yok etme, düşünen sorgulayan analiz eden nesil yerine sözde dindar özde kindar nesil yetiştirmekle medeniyetin taşlarını döşeyemezsiniz! Döşeseniz  döşeseniz bu milletin, tarihi milletler mezarlığına giden yolunun taşlarını ancak bu şekilde  döşeyebilirsiniz.

Sonuç olarak, Türk milletinin endüstriyel 4.0 devrimini yakalaması mecburiyet  halini almıştır. Eğitimden sağlığa, ekonomiden sosyal güvenliğe kısacası yeni bir paradigmayla Türk medeniyetinin temel taşlarını aklın, tecrübenin, bilimsel eleştiri ile şüphenin ışığında sorgulayan, analiz eden ve sentezleyen bir yöntemle gerçekleştirmek zorundadır.