Kuşbakışı AKP'nin ekonomi karnesi

Ruhittin SÖNMEZ

"20 yılda 2,8 trilyon dolar ihracat yapılmış, 4,1 trilyon dolar ithalat yapılmıştır. Dış ticaret açığı 1,3 trilyon dolar. Bu, bütün dünya ölçeğinde bile olsa çok büyük bir rakam. Bu dış ticaret açığı, üretmeden tükettiğimiz rakam demek."

CHP İstanbul Milletvekili İlhan Kesici’nin sözleri bunlar. İlhan Kesici partisi adına 2023 Bütçe görüşmelerinde TBMM Genel Kurulunda yaptığı konuşmada ekonomimizin yapısal sorunlarını net bir vizyonla tespit etti. Meseleye kartal gözü ile geniş bir perspektiften bakan Kesici, gerçek durumu, propaganda boyasına bulanmamış çıplak rakamlarla açıkladı. 

İlhan Kesici DPT Müsteşarlığı yapmış ciddi bir bürokrat, mühendis ve siyasetçidir. O’nun verdiği rakamlar güvenilir doğru rakamlardır. Zaten iktidar kanadı bile bugüne kadar hiçbir rakamına itiraz etmedi.

Türkiye önceden de cari açık veren bir ekonomik yapıdaydı. Fakat AKP döneminde üretmeden tüketmek veya ürettiğinden çok tüketmek alışkanlığı inanılmaz büyüklüğe erişti.

Ürettiği tükettiğinden fazla olan başka milletlerin tasarruflarını borç alarak harcamanın elbette bir bedeli var. Borç bu, vadesi geldiğinde -faizi ile birlikte- ödenecek ki ileride tekrar borca ihtiyaç duyduğunuzda borç bulabilesiniz. Nitekim Türkiye 20 yılda, 112 milyar doları dış borç olmak üzere toplam 545 milyar dolar faiz ödemesi yaptı.

Faize karşı olduğuna inanmamızı isteyen ve “Nas varken bize ne düşer” diyen Erdoğan’ın milletimize ödettiği faiz bu.

İlhan Kesici "Bizim iliğimizi, kemiğimizi perişan eden bu faiz rakamlarıdır. Bu rakamlara dünyanın hiçbir ekonomisi dayanamaz. Bizim ekonomimiz de dayanamıyor, dayanamadı" derken en temel soruna dikkati çekiyordu.

Nitekim “2023 bütçesinde faize ayrılan kalem 565,6 milyar lira oldu.” Bu rakamın büyüklüğünü anlamak için 2023 yılı bütçesinde tarım ve hayvancılıkla geçinen milyonlarca insanımıza verilecek tarım desteğinin sadece 54 Milyar TL olduğunuhatırlatalım. 

Faize giden paranın yarısını tarım desteğine verebilseydik tarım desteği 5-6 katına çıkacaktı. Ve bugün temel gıda maddelerine bile erişemeyen milyonlarca vatandaşımız bu dramı yaşamayacaktı.

Rakamlar açıkça “Türkiye tarihinde faiz lobilerine en çok para kazandıran iktidarın AK Parti iktidarı olduğunu” ortaya koymakta.

Bu bir yönetim tarzının ekonomiye yansıması ve siyasi bir tercihin sonucudur. 

*   *   *

SİYASETÇİ – DEVLET ADAMI

R. T. Erdoğan usta bir siyasetçidir. Fakat ülkenin orta ve uzun vadeli menfaatleri ile kendisinin kısa vadeli çıkarları çatıştığında, tercihini ülke menfaatlerini maksimize edecek seçenekten yana kullanan bir devlet adamı değildir.

Erdoğan daima kısa vadede kendi gücünü artıracak, seçim kazandıracak seçenekleri tercih eden bir siyasetçidir. Seçim yaklaşınca ve seçilmeme korkusu ağır basınca, daha önceleri “ülkeyi batırır” dediği düzenlemeleri yapması bu karakterin sonucudur.

Bütün ekonomistler “21'inci yüzyılda global rekabete hazır olabilmenin en önemli unsuru yüksek teknoloji üretecek, yaratacak, kullanacak vasıflı insanlar yetiştirmektir” diyor. 

Fakat “ekonominin kitabını yazan” “ekonomist Başkanımız” döneminde dünyada ilk 500’e giren üniversitemiz kalmadı. 

“Türkiye’nin birçok araştırma alanında yayın performansı yüksek gibi görülse de söz konusu yayınlara çok düşük düzeyde atıf yapıldığı tespit edilmiştir. Türkiye yayın başına düşen atıf sayısı bakımından AB üyesi 30 ülke arasında sadece Romanya’yı geride bırakabilmiştir. Bu yayınlarda yenilik getirici çalışma sayısı çok azdır.”

“Bilimde ileri sayılan ülkelerle yarışabilmenin yolu niceliğe (sayıya) değil niteliğe (kaliteye) yatırım yapmaktan geçmektedir.” Ama AKP neredeyse her büyük ilçeye bir, büyükşehirlerde yüzlerce apartmanda üniversite açtı. Ama içinde bilim yok, kalite yok. Çünkü akademik yükseltme ve atama ölçütleri liyakat esaslı değil iktidara sadakat öncelikli.

Az miktarda iyi yetişmiş doktor, mühendis vd dallardaki vatandaşlarımızı da yurtdışına kitlesel beyin göçü ile kaybediyoruz.

Çünkü büyük devlet olmak için yapılması gerekenler uzun vadeli işlerdir. Bu işler kısa vadede seçim kazandırmaz, inşaat işleri gibi dikkat çekmez, kendi zengin kölelerini yaratmaz, geniş kesimleri devlete göbekten bağlı sadık kitle haline getirmez.

Bu yüzden “Millî Eğitim Bakanlığının ve üniversitelerin bütçesinin toplam rakamı 571 milyar lira. 25 milyon öğrenci ve 1 milyondan fazla öğretmene” sadece faize ödediğimiz kadar bir para harcayacağız.

Ülkenin ve milletin kısıtlı kaynaklarını çok verimsiz bir şekilde savuran AKP iktidarı itibarı gösteriş ve israfta aradı. Alınan borçlar, ödenecek ana para ve faiz toplamından da çok gelir getiren, verimli alanlara harcanmadığı için borcu borçla kapattı.

Fakat borç verenler bu durumu bildiği için risk primi yüksek olan Türkiye’ye tefeci faizleri ile borç verdiler.

İYİ Partili Prof. Bilge Yılmaz’ın açıklamasına göre: “Yunanistan, bugün 1000 dolar borç almak için yıllık 41 dolar faiz ödeyecek. Biz, 1000 dolar borçlanmak için 97,5 dolar faiz ödüyoruz!”

Hatta Türkiye bu faizlerle bile borç bulmakta zorlanıyor. Erdoğan’ın şahsi ilişkileri ile BAE, S. Arabistan gibi ülkelerden gelen üç beş milyar dolarlık geçici swap anlaşmalarıyla Merkez Bankası rezervine makyaj yapıyor.

Demek ki dünya sermayesi nezdinde Yunanistan’ın itibarı bile Türkiye’nin itibarından kat kat fazla.

İlginç olan ise “dış güçler” ile ekonomik ilişkisi bu vahim boyutta olan partili Cumhurbaşkanının kendisini “yerli ve milli”, bu politikaları eleştirenleri ise “dış güçlerin kuklası” gösterebilmesi.