KIRÇİÇEĞİ, KİTVAK ve ben...

Hülya SEZGİN

Yirmi yıl kadar öncesiydi. O zamanlar bankada çalışıyordum. Öğle yemek arası olduğu zaman koşa koşa gittiğimiz Kemeraltı'nda küçük ara sokakta bulunan lokantada alıyorduk soluğu. Çünkü pideleri çok güzel, kiremitte mantarlı güveçleri harika idi... Küçük bir yer ama kaliteden ödün vermeyen şirin bir esnaf lokantası... Lokantanın adı Kır çiçeği idi.

Yıllar sonra Kırçiçeği ile yollarımız geçtiğimiz aylarda farklı bir nedenle yeniden kesişti. Bu kez geçiçi olarak yöneticiliğini yaptığım sanat galerisinde organize ettiğim bir sergi açılışına gelmişti yönetim kurulu başkanı Kemal İpbaş. Şimdi şirket olarak çok büyümüş ulusal çapta yüzlerce çalışanı ile 16 şubeleri olmuştu. Gene kaliteden ödün vermeden, modern kurumsal bir hüviyete bürünmüşler, ancak mütevazılıkları hiç değişmemişti.

Kısa sürede resmi konuşmamız yerini samimiyete bıraktı. Artık işi kızı genel müdür konumunda dünyalar güzeli biricik prensesi Meryem Dilşad İpbaş'a bırakmış. Yani biraz köşeye çekilmiş, keyifle onun başarısını izliyor. Sakın yaşlı sanmayın Kemal beyi; benden küçük ve bana “abla” diyor. Bu işin sırrının malzemede olduğunun bilincindeler. Tüm üretim sürecine hakim oldukları kendi et parçalama tesislerini kurmuşlar, lojistik ve gıda taşımacılığını uygun standartlarda kendileri yapıyorlar.

“Kazanılan paylaşılırsa bir değer taşır ve mutluluk verir. Yoksa bir anlamı olmaz” diyerek pek çok sosyal projeye de destek veren ve doğduğu yeri unutmayanlardan Kemal İpbaş. Memleketi Karacasu'da her yıl 300 öğrencinin eğitim göreceği modern Karacasu Kırçiçeği Anadolu Lisesi'ni yaptırarak devlete bağışlamışlar.  

Hayvan Hakları Federasyonu'nun (HAYTAP) sokak hayvanları için başlattığı ortak proje  “Sen Yiyemezsen Ben Yerim Ki” ile Kırçiçeği misafirleri (Haaa bu arada asla müşteri olarak görmüyorlar.) tabaklarında kalanları masalarındaki “Sen Yiyemezsen Ben Yerim Ki” tabaklarına bırakıyor. Gün boyu biriken yiyecekler barınaklara ve mahallesinde sokak hayvanlarını besleyenlere veriliyor.

Sanata ve sanatçıya da destek veriyorlar. Türk sinema tarihinde bu güne kadar en etkili Çanakkale zaferi filmi olan “Çanakkale Yolun Sonu” filmine ana sponsor olmuşlar.

Şimdi ise yeni bir menü geliştirmişler adı “KİTVAK umut-Rosto Köfte” Bu menüyü yiyen her kişinin ödediği ücretin bir lirası KİTVAK'a bağışlanıyor.

Böylece “Çocuklarımızın kanser ile mücadelesinde 1991 yılından beri destek olan ve 1995 yılından bu güne çocuk onkoloji hastanesi, tedavi üniteleri ve konukevi yaptırarak, hem maddi hem manevi katkıda bulunan KİTVAK ile yapılan işbirliği ile tedavi olan çocuklarımız ve yakınlarının konaklaması için yapılacak Dokuz Eylül Üniversitesi Hasta ve Hasta yakınları Konukevi'ni gelin birlikte inşa edelim” diyorlar.

Bu arada benim resimlerim Narlıdere Kırçiçeği'nde, Mustafa Ali Kasap'ın resimleri Alsancak Kırçiçeği'nde, Hatice Boyamalar Akkaya'nın resimleri ise Mavişehir Kırçiçeği'nde sergileniyor. Satıştan elde edilecek gelirin %10 u da KİTVAK'a bağışlanacak. Böyle anlamlı bir sosyal projede yer aldığım için teşekkürler KIRÇİÇEĞİ ailesine...

Kanserli hastalara destek veren pek çok önemli ve değerli vakıf ve dernek var. Ancak ben hasta yakınlarının da mutluluğunu ve ihtiyaçlarını gözeten KİTVAK'a daha farklı önem veriyorum. Çünkü onkoloji bölümleri olan hastaneler genellikle büyük şehirlerde. Kırsal kesimlerden gelen hasta yakınları, anneler, babalar durumları uygun değilse genelde bahçede bir bank üzerinde, bir kıyıda-köşede ya da saldelyeye tünemiş gibi zor şartlarda kalıyorlar. Ananın babanın rahatı iyi olmazsa çocuğu ile nasıl ilgilenebilir ki! Nasıl yavrusuna moral verebilir ki!

Geçtiğimiz gün basın toplantısı nedeni ile bir araya geldik KİTVAK yönetimi ile. Tanıştık, söyleştik. Yeni projeler önerdim. “Her zaman, her türlü desteğe varım” dedim. Çorbada benim de tuzum olsun, o konuk evine bir tuğla da ben koyayım istiyorum.

E bizden bu kadar... gerisi mi? Size kalmış... Gönül rahatlığı ve huzur içinde yiyin gari...

Hülya Sezgin/ hulyasezgin@hotmail.com