Kafam çok karışık...

Tolga AĞAOĞLU

Diyorlar ki "Kanal İstanbul’u isteseniz de istemeseniz de yapacağız". 1936'da imzalanan Montrö Boğazlar Antlaşması'nın 1. maddesi hariç geçerliliği 20 sene. Yani 1956’da antlaşma geçerliliğini yitirmiş fakat taraflardan biri gelin bu sözleşmenin süresi doldu oturup yeniden konuşalım demediği için aynen devam ediyor. Sen Kanal İstanbul’a ilk kazmayı vurduğun gün demeyecekler mi "Arkadaş seninle oturup antlaşmayı tekrar müzakere edelim."

Montrö’nün bizim için ne kadar önemli olduğunu burada anlatmayacağım bilenler biliyor, bilmeyenler de açıp okusunlar. Kafamın karışık olduğu yere gelince, Türkiye’nin Dışişleri Bakanlığı'ndaki bürokratlar, Genel Kurmay'daki komutanlar, MİT ve bunun gibi ilgili kurumlarda çalışanlar hiç mi anlatmıyorlar bu gerçeği? Bu projenin doğaya vereceği zararları ve ekonomik zorluklarını bir an için bir kenara bırakalım. Türkiye'nin bağımsızlığının tehdit altında olduğunu da mı görmüyor yetkililer? 

Tutturmuşuz "Kurumlarda çalışanların liyakat sahibi olması gerekiyor" diye ama sadece liyakatin yetmediğini hepimiz biliyoruz. Öncelikle ahlaklı olmak gerekiyor. Liyakat dediğimizde hep aynı soruları soruyoruz. Hangi üniversiteyi bitirmiş? Yüksek lisans yapmış mı? Üniversitelerden para ile PHD alınabilirken bu soruların ne kadar anlamsız olduğunu durup düşünmeliyiz. Kime ne kadar güveneceğiz? 

Ülkemizde eğitimin ilkokuldan başlayarak üniversitelere kadar yerlerde süründüğü bu süreçte bu kişiler ne kadar liyakat sahibi oluyorlar? Televizyonlarda her konuda bilgi sahibiymiş gibi konuşan profesörleri, doçentleri dinledikçe (alanında uzman olanları ayrı tutarak) bu unvanların içlerinin ne kadar boşaltıldığını görmek kafamı iyice karıştırıyor.

Kafamda binlerce soru ve kendime soruyorum: Bunları ben düşünebiliyorsam iktidar sahiplerinin bunları zaten düşünmüş ve çözmüş olması gerekmiyor mu?