Kabir azabı var mıdır?

Nurettin BÖLÜK

Müslümanlar arasında çok tartışılan konulardan biri de öldükten sonra kabirde azap veya mükafat olup olmadığı konusudur. "Kabir azabı vardır" diyenler genelde hadis rivayetlerini delil gösterirken, "yok" diyenler ise Kur’an’da bu konuda ayet bulunmadığı dolayısıyla "Kabir azabının olmadığında" ısrar etmektedirler.

"Kabir azabı vardır" diyenler, Kur’an’da Secde suresi 21. Ayeti ve Nahl suresi 88 ayeti delil göstermektedirler.

Secde suresi 21. Ayet: Onlara, dönsünler diye en büyük azaptan önce mutlaka küçük bir azap tattırırız.

Nahl suresi 88. Ayet: İnkâr edip Allah’ın yoluna engel olanların, yaptıkları bozgunculuklar yüzünden azaplarına azap ekleyeceğiz.

Bu iki ayette geçen büyük azaptan önce görülecek azabın, kabirde görüleceği ile ilgili yorumlar zorlama yorumlardır. Bu ayetlerde ölüm sonrası kabirden veya kabir hayatından söz edilmemektedir. Böylesi önemli bir konuda kabirde ceza olacağına göre mükafatında olması gerekir. Ki kabirde bir mükafattan bir iyilik halinden kimse söz etmemektedir. Sonra yanan, denizde, derede kaybolmuş veya bir hayvanın yediği mezarı olmayan kişiler kabir azabını bedeni olarak nasıl görecekler? Bu açıdan bakacak olursak -var olduğu kabulü ile- kabir azabının bedeni olamayacağı kesindir.

Ruhen azap çekilecek diye düşünülüyorsa, ölüm halinde ruhun geldiği aleme gittiği mahşer gününde tekrar bedene bürüneceği genel kabuldür. Yani ruhlar Allah’ın katında ve O’nun kontrolündedir. Kabirde değildir.

Kabirde azap veya mükafat olmadığına göre, sorgulama da yoktur. Ölen kimseler kabire girince Münker Nekir adı verilen sorgu meleklerinin hemen sorguya çekeceği sorulara verdikleri cevaplara göre cennet veya cehennem hallerinden birini yaşayacaklarına dair hadis rivayetlerinden söz edilmektedir. Bunlar içinde en çok söylenen, "Ya cennet bahçelerinden bir bahçe içinde olunacağı veya cehennem çukurlarından bir çukurda bulunacağı" şeklindedir. Bu rivayet Kur’an ayetlerine uygun değildir. Onun için sahih bir rivayet değildir. Allah ayetinde "Sen kabirde olanlara duyuracak değilsin’’ (Fatır 22) demektedir.

Fatiha suresi 4. Ayet: Din günün (hesap günü) sahibi diyerek sadece hesabın ahirette kıyamet sonrası kurulacak mahşer gününde olacağını beyan etmektedir. O güne kadar ruhlar, kendi aleminde beklemede olacaktır. Ve ölen kişi mahşer günü akşamdan yatıp sabaha uyanmış kadar beklediğini söyleyecektir.

Kâinatın yaratılmasının 13-14 milyar yıl evvel olduğu bugünün ilmi kabulüdür. Evrenin yaratılışı ile ruhların yaratılışı aynı anda olmuştur. Dünyaya gelen hiçbir insan 13-14 milyar önce var olduğunu bilmediği gibi mahşer günü de akşamdan yatıp sabah kalkmış biri gibi olacaktır.

Eğer kabir azabı varsa, aynı suçu işlemiş iki kişiden bir milyonlarca yıl önce ölmüş, diğeri de kıyametin kopmasından bir gün önce ölmüş olsa, biri milyon yıl kabir azabı görecek diğeri ise bir gece azap görmüş olacaktı. Bu durum Allah’ın adaleti ile çelişmiş olmaz mı?

Kur’an’da, Dünya ve ahiret hayatından bahsedilmektedir. Kabir hayatından söz edilmemektedir. Olmayan bir hayatta da azaptan söz edilmez. Yukarıda verilen büyük azaptan önce görülecek azaplar ise dünya hayatındadır. Ölüm anında da yanlışı fazla olan kişilerin azap göreceği bilinmektedir. Çevremize baktığımızda İslam çerçevesi içerisinde yaşamayan, her türlü aşırılık içinde olan ve kul hakkı yemekten sakınmayanların; ömürlerinin belli bölümlerinde azap, sıkıntı ve yüz kızarıklığı içinde yaşadıklarına şahit olmuşuzdur. Halk arasında böyleleri için "yaptıklarını çekiyor" yorumları yaygındır. Gerçek müminler bu durumlara düşmezler...