İYİ Parti'nin vaadi atama değil seçimdi

Mehmet SORAL

Parti içi demokrasi ve taban iradesine öncelik İYİ Parti'nin kuruluşundaki vaadidir.

Oysa parti içi demokrasi; İYİ Parti'nin "olmaz ise olmazı" olmalıydı; zira meşruiyetinin temelinde bunu misyon edinme vaadi vardı.

...

Efendim "Erken mahalli seçimler var, seçimli kongreler yetişmez" diyenlere; böyle giderse mahalli yönetimlerin merkezi yönetime geçeceğini tahmin etmek o kadar zor mu.

... 

Sayın Devlet Bahçeli mealen ne dedi; "Belediyeleri kazanıp yeni sistemin ruhu ve mantığına uygun, bütünlük arz eden bir yapıya dönüştürmek lazım. Onun için de; (çok şükür bu sefer İP demedi) PKK ve artıklarına karşı başta üç büyük şehir olmak üzere 27 büyük şehri almak lazım.

...

Yani demem o ki; Cumhur ittifakı rejim değişikliğine doğru dolu dizgin giderken; İYİ PARTİ olarak iddialı güçlü ve aynı zamanda alternatif olabilmek için dağıtarak büyümek değil, toparlayarak büyümesi lazım, bunun da tek yolu parti içi demokrasidir. İYİ PARTİ mahalli seçim konusunu CHP ile ittifak yaparak halletmeli, seçimli kongreler yapılarak da partiden kopmalara mani olup, aidiyet duygusunu pekiştirmelidir.

...

Buradan pişmanlığım çıkarılmasın lütfen. Allah korusun bir başka partiye entegre olup sonra tamamen asimile olmak da var; en azından bugün için böyle bir risk söz konusu değildir. Bu satırlarımı kopmak için bahane üretmek değil; sahiplenme adına, değerlendirme olarak görülmesini istirham ediyorum. 

İttifak yapmak kazanmak için zorunluluktur
Şahsen kaybetmeye ve egomu tatmin etmeye değil; sonuca endeksli, kazanmaya yönelik siyaset yapılmasından yanayım ve de şahsi stratejim bu yönde olacaktır.

...

İYİ Parti'liyim. İYİ Parti'nin kendi adayları ile mahalli seçimlere girmesi; yirmi yıldır bir başka partide yaşadığımız gibi çok da güzel ego tatmini olur ama bu stratejinin sonunda zafer kutlamasını da Cumhur ittifakının yapacağı aşikar. Dolayısıyla, buna göre sonucu benim için aşikar olan başka bir yolu tercih edeceğim; Cumhur ittifakı karşında kazanması muhtemel adayı destekleyeceğim.

...

CHP+İYİ Parti'nin ittifak adayı İlhan Kesici olursa İlhan Kesici kazanır. Ankara'da ise Mansur Yavaş kazanır. Bu iki ili örnek olarak verdim. Peki bu gerçekler bal gibi ortadayken, İYİ Parti ittifak yapmadan kendi adayları ile seçime girerse kazanacağına inandığı için mi yoksa siyasi aidiyet tatmini için mi girmiş olacak. Yirmi sene şahsen bu duyguyu fazlasıyla tatdım, artık ihtiyaç duymuyorum.

...

CHP'nin de, İYİ Parti'nin de "İttifak yapmayacağız" açıklamalarının nihai kararları olduğunu düşünmüyorum, taktiksel olduğunu düşünüyorum.

...

Aksi durumda gerek CHP gerekse İYİ Parti; rejim değişikliği de dahil olmak üzere "Cumhur ittifakı" devletine giden yolda büyük katkı sağlamış olacaklardır. Mahalli seçimleri yerel bir olay olarak görmemek lazım aksine; Cumhur ittifakının "Devletleşen" gücünü kırmak için vesile olarak görmek lazım.

"Ülkücü Hareket Partisi"
Kurulacakmış. 

"Ülkücü Hareket Partisi" kurma düşüncesi; isminden de belli ki hiç bir iddiası olamayacak bir yapılanma olacak. İsmini bile bir başka partinin ismine vurgu yaparak, onun üzerinden tanımlama ihtiyacı hissetmek; hiç bir iddiamız yok demektir.

...

Yani bu oluşum; artık ülkücüler olarak ne kadar varsak; ilave bir dilime daha ayrılmış olacağız. Muhtemelen İYİ Parti'yi yok gören devlet bu arkadaşlara TV'lerde daha çok yer verecekler, maalesef buçuklar halindeki üç beş tane "ülkücü parti" siyasette yer alacak, gene gün gelecek Bahçeli ve Destici gibi bu müstakbel partinin yine mustakbel liderini "Devletin Bekası için" deyip, aynen yirmi sene bir araya gelmemiş MHP ve BBP gibi Erdoğan'ın himmeti ile O'nu lider tutma ittifakına dahil edilecektir.

...

Ne diyelim, hayırlı olsun. İnşallah kendilerini İYİ Parti'ye karşıtlık üzerinden değil de; başka enstrümanlar üzerinden tanımlarlar, İYİ Parti bir de bunlarla cebelleşmek zorunda kalmaz.

...

Ülkücülüğün siyasi partilerde değil, kişilerin kendi nefislerinde yaşaması gerekliliği, hatta zorunluluğu; özellikle Devlet Bahçeli ve Erdoğan'ın Türk milliyetçilerinin önüne getirip, dayattığı gerçektir.

...

Dolayısıyla, her ülkücü bulunduğu her yerde ülkücü edep, adap; inanç ve ilkelerin gereğini yaparsa ne kurumsal anlamda siyasi bir partiye, ne de başka bir organizasyona gerek vardır. Ancak çok önemli bir husus var, o da; ülkücü öğretide ve kullanılacak literatürde patiler üstü kalıp, belli bir mutabakatı sağlayarak diri kalmak adına sivil toplum yapılanmasına özen göstermek gereklidir; aynen bir zamanlar Aydınlar Ocağı'ın hükumetler kurup, bakanlar tayin ettiği gibi. Bu anlamda Devlet Bahçeli'nin diğer bir ciddi kusuru; bu tür sivil toplum örgütlerinin varlıklarına ve güçlenmelerine katkı sağlamanın yerine, buradan doğacak fikri gelişmelerin kendisini sorgulanmasından ve hareketin kendi kontrolünden çıkmasından korkarak pasifize etmesidir.

Yanlış girilen kur ile kimler döviz alışı yaptı açıklansın
Sayın Devlet Bahçeli ve MHP'den beklentimiz; bir kamu bankamızda "yanlış girilen kur" üzerinden kimlerin döviz aldıklarının tespiti için söz konusu bankanın acilen uluslararası bağımsız bir denetim firması tarafından denetlenmesi ve elde edilen sonuçların kamuoyuna açıklanmasıdır.

...

Özellikle uluslararası bankacılık sisteminde güven tazelemiş, yabancı sermayeye de güven telkin etmiş olacağız. Sözde yanlış kurla satışı yapılan işlemlerin iptal edilmesi söz konusu olamaz. Müşteri bankanın sisteminde gördüğü kuru tıklayıp da işlemi yaptığı an elde ettiği sonuca bağlı tüm hak ve yükümlülükler tamamen kendi inisiyatifindedir artık.

...

Gerek uluslararası bankacılık sisteminde, gerekse özel bankacılık sisteminde; müşterinin kendi rızası dayanan talimatı olmadan hiç bir şekilde müşterinin hesap hareketleri üzerinde oynama yapılamaz. Dolayısıyla, ülkemiz bir hukuk devleti ise; bankacılığımız da hukuk devletinin talimatı altında faaliyet gösteriyorsa; feriştahı gelse yapılan işlemleri iptal edemez. Zarar söz konusu ise banka bilançosuna zarar yazar.

...

Dolayısıyla, Meral Hanım'a verdiğimiz 400 bin imzanın arkasında FETÖ'nün olabileceğini fütursuzca beyan edip, tek adamlı hükumeti bunu araştırmaya çağıran Sayın Devlet Bahçeli'yi; şimdi de gerçek olay üzerinden somut veriler dayanan ciddi bir meseleye el atmasını bekliyoruz. Öyle ya; sistemi bile değiştiren inisiyatif isen; senin neye gücün yetmez ki.

Brezilya'dan kurbanlık ithali
Brezilya'dan canlı hayvan ithal edeceksin. Sonra bu hayvanlar 17 günde ülkemize gelip, kurbanlık niyetine satılacaklar. Ve sonra kurban kesenler ibadetinin gereğini yerine getirmenin iç huzuru ile üstüne iki rekat da namaz kıldılar ama o hayvanların yaşadıkları eziyetten hiç haberleri olmadı.

...

Yazıklar olsun. 17 gün yolculuk boyunca işkence gören bu canlılar üzerinden para kazanan vicdansızlar; bu işin pazarlığını yaparken hiç mi aklınıza gelmedi; bunların da birer canlı oldukları.

Rusya ile milli maçımız var(mış) da; haberimiz yok. 
...

Bu şu demek; milli hislerimiz oldukça erozyona uğramış. Bunu şahsen şu meşhur "şike" davaları sonrasında yaşanan sürece bağlıyorum. Müşterek eğlencemiz futbolumuz vardı, ondaki ortak hislerimizi de dumura uğrattılar. Eskiden günler öncesinden, hele ki milli maçlarımızdan haberimiz olduğu gibi aynı zamanda imkanlar dahilinde işverenler çalışanlarına maçları izleme imkanı tanırlardı.

...

İnsanımız 16 yıldır hop oturup, hop kalkıyor. Sarp dağları aşarak, uçurumun kenarında yolculuk yapar gibi; ha uçtuk, ha uçacağız tedirginliği ile bu korku ve endişenin esir aldığı psikolojimizle futbol hangimizin umurunda olur ki. 

Aynı süreç yaşanırsa MHP'nin af talebinin akibeti de ''Rahşan Affı''na benzeyecektir
Sayın Devlet Bahçeli iyi bilir. Meşhur Rahşan affı ile annesinin yanında kızına tecavüz edip, sonra da öldüren şerefsiz dahi; affın kapsamının sulandırılması ile serbest kalmıştı.

...

Bu affın çıkması durumunda ahanda buraya yazıyorum; 15 Temmuz'un fiilen içinde olanlar hariç; cemaat mensubu olup da Recep Tayyip Erdoğan'ın dediği gibi cemaatin içinde hiç inisiyatif sahibi olmayıp, sadece ibadet kısmında kalmışların affına kadar bu iş genişler. Çünkü cemaate mensubiyeti "ibadet mertebesinde" kalmışların kendileri ve yakınları üzerinde oluşmuş olan mağduriyetler devlete yük olmaya başladı ve ciddi bir sorun haline geldi. Zaten Yargıtay 16. Dairesi zımmen "ibadet aşaması"nda olanların terör örgütüne mensup oldukları şeklinde değerlendirilemeyeceği yönünde bir kararının olduğunu hatırlıyorum.

...

Yoksa diyorum şimdilik çıkarılıp, sonra da yukarıda ifade ettiğim gerekçelerle kapsamı genişletilmek üzere bilerek bir af çalışması mı yapılıyor?

soralmehmet@gmail.com